Hareketimiz sonuç olarak katılımlarla büyür, yaygınlaşır. Katılım biçimleri genel olarak bilinmekle beraber, bunlardan biri üzerinde özel olarak durmak istiyoruz: Başka hareketlerden saflarımıza katılımlar… Bazı tartışmalara veya sorunlu eleştirilere, yorumlara neden olduğu için böylesi bir katılımdan hareketle ilkelerimizi, anlayışımızı sunacağız. Böylece hem yanlış eleştirilerin, yorumların isabetsizliğini ortaya koymuş hem de bu gibi olaylarda nelere dikkat ettiğimizi hatırlatmış olacağız.
Zaman zaman yoğunlaştığına tanık olduğumuz bu katılım biçimi yabancısı olduğumuz bir şey değil kuşkusuz, hemen her bölgede önemli bir deneyime sahip olduğumuz rahatlıkla söylenebilir. Bu deneyimin anlayış düzeyindeki ilkelerle sabitlenmesi, bunun ürünü olarak da standart bir tarzın oluşması örgütlü çalışmanın olağan bir sonucudur. Yazımız böyle bir sonuç olarak değerlendirilebilir.
Başka hareketlerden saflarımıza katılımın olağan bir gelişme olduğu açıktır. İnsanlar politik, teorik, pratik düzlemde birikim kazandıkça ilk görüşlerinden, eğilimlerinden uzaklaşabilirler; bunun neden ve nasıl olduğu her örnek bakımından özeldir. Elbette ortak nedenlerden de söz edilebilir; nitekim bu tür katılımların bazı süreçlerde arttığını gözlemlediğimize göre ortak nedenler söz konusu olmalıdır. Bununla beraber, katılımların her biri “kendi içinde” değerlendirilmek zorunda olduğuna göre burada ilgilenmemiz gereken temel özellik özgünlüktür. Zira katılım söz konusu olduğunda her bir katılımı özel olarak ele alırız; her bir katılımın özgünlüğünü anlamak isteriz ve ancak anladığımız derecede katılımı benimser ya da reddederiz.
Başka hareketlerden katılım isteği olduğunda, biri kişinin kendisi ve diğeri de kişinin içinden geldiği hareket olmak üzere esas olarak iki muhatabımız olur. Bizim için kişinin kendini sunumu kadar, içinden geldiği hareketin kişi hakkındaki sunumu da önemli bir veridir. Her ne kadar katılım için karar verecek olan “biz” isek de kararı oluştururken dayandığımız bilgiler esas olarak dışımızda gelişmiş bir sürecin ayrıntısını içeren bu iki sunum olacaktır. Daha başlangıçta bunlardan birini diğerinden üstün görmek yanlıştır. Kişi o hareketi terk etmiş olduğu için içinden geldiği hareketin kişi hakkındaki değerlendirmesi ‘zaten olumsuz olacaktır’ düşüncesiyle ilgili hareketin değerlendirmesinin genelde önemsenmediğini veya dikkate alınmadığını biliyoruz. Bu eğilim açık biçimde, kişi hakkındaki somut bilgiden bağımsız bir varsayıma, bir ön kabule dayandığı için sübjektiftir, dolayısıyla tarz olarak doğru değildir.
Bu türden katılımlarda kişinin, koptuğu hareketle ilişkisini tamamen sonuçlandırmış olması aranan bir temel özelliktir. Bu nedenle ilgili hareketle ilişkilenip durum hakkında bilgi almak da ilk iş olmalıdır. Bu bilgi olmadığında kişi hakkındaki bilginin esas olarak eksik olduğu kabul edilmelidir.
Bizim için hareketlerin değerlendirmeleri, verdikleri bilgi, bu anlamda sunumları ele alınması gereken verilerden biridir; nihayetinde kişi hakkındaki bilgimizin temel kaynaklarından biridir, böyle olduğu için de değerlidir. Farklı bir hareket olmasından ve örgütlenme kriterlerinin de farklılığından ötürü sözünü ettiğimiz bilginin tabii ki elden geçirilmesi, incelenmesi, kendi ölçüt ve anlayışlarımız bakımından tartışılması, tanımlanması gerekir; bu türden katılımlarda ilgili hareketlerin tespit ve değerlendirmeleri bir veridir fakat belirleyici değildir. Bununla beraber devrimci demokratik hareketlerin kimi ortak kriterlere sahip olduğu da unutulmamalıdır. Bu nedenle bunları dikkate almak, önemsemek ilke düzeyindedir.
Burada sadece kişi hakkındaki değerlendirmelerden, tespitlerden değil eğer varsa kişi hakkındaki kararlardan da söz ettiğimiz bilinmelidir. Kişinin ne devrimcilik süreci bizimle başlamış kabul edilir ne de hakkındaki kararlar yok hükmünde sayılır. Aksine, önceki süreci, kişinin gelişiminde bir dönüm noktası olarak özel önemde kabul edilir. Bu nedenle kişi hakkındaki kararlar da bizim değerlendirmemizin temel alınması gereken bir unsuru olarak değerlendirilir.
Başka hareketlerden katılımlarda yaşanan en önemli problem çoklukla kişi hakkındaki kararların kişi kopsa da uygulanmak istenmesi oluyor. Benzer bir problem yakın zamanda yaşandı ve hareketler arasındaki bir soruna doğru evrildi. Bu kararlar ilgili hareketlerce her durumda, ayrılığa rağmen de geçerli görülmekte, kişinin katıldığı harekete de dayatılmaktadır.
Özel, istisnai durumlar dolayısıyla kararlar olmadıkça başka bir hareket içinde tanımlanmak isteyen birinin bu seçimini hareket olarak kabul etmemek o hareketin çalışmalarının gönüllülük esasına dayanmaması anlamına gelir. Gönüllülük esasını uygulamayan bir hareketin devrimci-demokratik niteliği sorunludur, bu bakımdan sorunlu bir hareketle de ilişkimiz kaçınılmaz olarak alt düzeyde kalır. Bu durumda ilgili hareketin gönüllülük esasını temel almayan, “kişi üzerinde tam söz hakkı”nı dayatan, bunu başka hareketlerin bağımsız varlığına ve eylemine karşı da geliştiren tutumu açık biçimde reddedilir. Her türlü görüş alışverişi, öneri ve bilgilendirme gerekli ve uygun olmakla birlikte “karar hakkı”nı kendinde sabitleyen bir tavra onay vermemek ilkelerimizden biridir.
Temel yaklaşım böyle olmakla beraber her durumun özel olarak ele alınması gerektiğini unutmadan olası böyle katılımlarda özgün durumu analiz etmek gerekir.
Böylesi problemlerde öncelikle hareketin söz konusu kararının içeriği tanımlanmalıdır. Eğer ilgili karar “karşı devrimci” eylemlere yönelikse kişinin katılımı kesinlikle kabul görmez ve ilgili hareketin süreci “tamamen” sonlandırması beklenir. Hareket bu süreci bitirene kadar kişi o hareketin unsuru olarak görülür ve kişinin sorumluluğunu almaya dönük bir yaklaşım geliştirilmez. Muhatap esas olarak hareketin kendisi olur ve vardığı sonuç yanlış ya da doğru “karar” kabul edilir. Kişinin buna karşı durarak katılım istemi olursa veya devam ederse ilgili hareketin onayı dışında davranmamak esastır. İstisnai durumlarla karşılaşmak olası olsa da genel yaklaşım böyle olmalıdır. İstisnai durumlar kişinin kendisi ve eylemleri hakkındaki farklı bilgilerden kaynaklanır. Eğer “karar”ın yanlış olduğuna yönelik kanıtlar olduğu halde ilgili hareket yanlışında ısrar ederse sorun hareketler arası bir iletişim içinde çözülmeye çalışılır. Vurgulamayız ki burada istisnai durumlardan söz edilmektedir. Bu türden istisnai durumların özel kabul edilmesi ve temel alınmaması gerekir. Esas olan “karşı devrimci eylemler” nedeniyle yargılanan, ihraç edilen kişilerin katılımına onay verilmemesidir.
Karşı devrimci eylem veya davranışlar dışındaki nedenlerle dışlanan veya hareketinden ayrı düşen kişilerin katılım isteği ise yukarıda değindiğimiz gibi iki muhataplıdır. Bu kişilerin harekete katılımını sağlamak esastır. Çünkü çeşitli türden zaafların varlığını katılıma engel görmek anlayış olarak yanlıştır. Hareket kişinin devrimcileşmesinden, zaaflarından arınmasından, kendisini geliştirmesinden sorumlu kabul edilir; ancak bu sorumluluğun devamında kişinin sorumluluğu başlar. Bunu kitle çizgisi anlayışımızda da görürüz. Kitleler devrimi yapacak güçtür; hatta yegâne güçtür. Kitleler bunu ancak devrimci bir partinin, günümüzde komünist partisinin önderliğinde yapabilirler. Komünist partisinin önderlik sorumluluğunun oluşmadığı yerde kitlelerin devrim yapmasını beklemek boş bir beklentidir. Literatürümüzde bu beklenti kendiliğindencilik olarak tanımlanmıştır!
Katılımın sağlanması esastır, dolayısıyla zaaflar harekete katılımın yasaklanması için neden değildir. Bununla beraber zaaflar katılımın niteliğini belirler. Kurulacak ilişkinin düzeyi ve yükümlülükleri söz konusu zaafların giderilmesi bakımından tartışılır ve belirlenir. Elbette çok zaaflı birinin katılımı olabildiğince düşük seviyede olacaktır; zaafların harekete olası zararları bu yolla engellenmeye çalışılır. Hareketin gücü, çalışma alanları katılımların niceliğini de alanlarını da sınırlayan etkenler olduğundan katılımı sağlamak esas olmakla beraber bunu gerçekleştirmek somut olanaklar ve yetenekler gerektirir ve katılımlara yaklaşımda bunlar önemlidir. Bu şu anlama gelir: katılım için katılacak kişilerin durumu kadar hareketin bu katılım için uygun olması da bir koşuldur. Katılımın harekete katkısı, hareketin alacağı sorumluluğu taşıma yeterliliği, en genel ifade ile önderlik etme kapasitesi de dikkate alınmalıdır. Özellikle katılacak kişinin zaaflı ya da sorunlu olduğu durumlarda bunlar da değerlendirmelerde konu edilmelidir. Belli zamanlarda, durumlarda zaaflı, sorunlu kişilerin katılımı, katılım yasaklanmasa da benimsenmeyebilir ya da geciktirilebilir. Nihayetinde hareket devrimi geliştirmek, yaymak üzere düşünür, karar alır, katılım sağlar. Buna hizmet etmesi zor görünen katılımlarda isteksiz olmak anlaşılır olmalıdır. Başka hareketlerden katılım istekleri bu bakımdan da değerlendirilmelidir. Kişilerin deneyimi ve sahip oldukları birikim, özel olarak içinden geldiği hareketin özelliklerini de taşıdığından devrimimiz bakımından bunların yaratacağı olası problemlerin öngörülmesi gerekir. Amaç devrimin, dolayısıyla hareketin gelişmesini sağlamaktır. Bunu başardıkça kişilerde somutlaşan zaaflarla mücadelede başarılı olunacaktır. Özetle, zaaflar katılım için engel değilse de hareketin gelişimine etkisi bakımından katılımlarda özel incelemeyi, değerlendirmeyi gerektirir. Hareketin kapılarını bazen açması bazen de kapaması, arınma kampanyaları düzenlemesi de bu anlayış içinde gerçekleşir.
Hareketler karşı devrimci olmadığı halde, toplumda pek de yabancısı olmadığımız türden zaafları nedeniyle kişilere yönelik doğru olmayan kararlar alabiliyor. Bu gibi zaaflarla nasıl mücadele edileceği konusunda farklı düşünebildiğimiz gibi neyin zaaf olduğu konusunda da anlaşamayabiliriz. Farklı hareketler olmamız kadar bu da bir gerçekliktir. Tüm devrimci-demokratik hareketlerin bu gerçeğe uygun düşünmesini bekleriz. Aldığımız tüm bilgilerden sonra kişinin katılımına onay verdiğimizde o kişinin içinden geldiği hareketle de ilişkisini sonlandırmış olduğunu tespit edip netleştirmiş olmalıyız. Bu sonranın değil, henüz karar vermediğimiz zamanın işidir. Karar aldığımız andan itibaren kişinin sorumluluğunu almış oluruz; onu kabul ettikten sonra kişinin bizi temsil eden biri olduğunu kabul etmiş oluruz. Dolayısıyla içinden geldiği hareket de dahil olmak üzere diğer tüm hareketlerden, devrimci ve demokratlardan kişiyle ilgili problemlerde hareketi muhatap almasını isteriz; başka biçimde ifade edersek: bu durumlarda kendimizi muhatap kabul ederiz.
Herhangi bir şekilde muhatap olduğumuz bu gibi durumlarda devrimci-demokrat hareketler arasındaki he men her türden sorunun çözümünde diyalogu temel almak, iç sorunların çözümünde ilgili hareketin bağımsız olduğunu kabul etmek ilkemizdir. Ne kendi iç sorunlarımıza başkalarının müdahalesini ne de başka hareketlerin iç sorunlarının çözümünde kendi müdahalemizi onaylarız. Bir şekilde bu müdahaleyi savunan veya gerçekleştiren davranışların her ne olursa olsun benimsenmesi olası değildir. Katılım süreçlerinde kişilerin değerlendirmesinde hata yapılması bile bu davranışları haklı kılmaz. Çünkü hata varsa da düzeltmenin yolu bu değildir. Bu davranış devrimci ve kolektif bir iradenin çiğnenmesidir. Bu davranışları ikna yoluyla etkisizleştirmek esastır.
Katılımlarda kişilerin devrimci eylemlerinin önünü açmak, devrime katkısını sağlamak temeldir; bununla beraber bu yapılırken devrimci-demokrat hareketlerin ilişkilerine en ileri derecede değer vermek de temel bir yaklaşımdır. Bunun zayıf kaldığı yerde kişinin devrime katılımında da sorunların yaşanması olasıdır. Bu nedenle bu ikisi arasında doğrudan bir bağ olduğunu bilerek ve devrim için en uygun olanı geliştirmenin her ikisinde de başarı gerektirdiğini kavrayarak hareket etmeliyiz.
Katılımlar bakımından yaşadığımız deneyimlerde bu özellikler üzerinde durup özeleştiri geliştirmek, kendimizi değerlendirmek, anlayışımızı, ilkelerimizi kavramak üzere tartışmalar yapmak devrime hizmet etmek için çalışmak, devrime kafa yormaktır. Başka hareketlerden kişilerin hareketimize katılımının kaçınılmaz olduğunu bilerek bu türden gelişmelerde hareketler arası ilişkiler bakımından olabildiğince hassas davranmak; ama kişilerin devrimci çalışmalara katılımını da önemsemek ilkelerle bağıtlıdır. İlkeler devrimci hareketin gelişmesi için keşfedilmesi ve ısrarla incelenmesi, uygulanması gereken temel anlayışları oluşturur. Devrim ancak doğru ilkeler saptandığında ve uygulandığında gerçekleşebilecek bir süreçtir. İlkeleri uyguladığımızda olası hiçbir problemin ve tartışmanın bizi devrime hizmetten alıkoyamayacağını bilmeliyiz.