HABER MERKEZİ- Kriz ve pandemi koşulları işçilerin çalışma koşulları, ücret ve haklarını her yönden olumsuz etkilerken bu duruma rağmen patronlardan yana sınıf işbirlikçisi bir tutum takınan birçok sendika yönetimi de sorgulanıyor. EnerjiSA’daki toplu iş sözleşmesi sürecinde Tes-İş’in 3 yıllık sözleşmeye ve yüzde 9’a imza atmasının ardından sendika yönetimine ve patronlara karşı yaptıkları eylemlerle öne çıkan işçilerin bir bölümü İstanbul, Ankara, Adana ve Zonguldak’ta toplu bir şekilde sendika değiştirerek DİSK’e bağlı Enerji-Sen’e üye oldu.
Birçok işkolu ve sendikada işçilerin hem patronların dayatmalarına hem de sendika bürokratlarına karşı tepkisi artmaya devam ediyor. Kamuda patron işbirlikçiliği AKP, CHP gibi düzen partilerine yandaşlık biçiminde ortaya çıkarken özel sektörde ise daha açık biçimde işçiler patronlara “satılıyor”; birçok sendika bürokratının patronlardan yüksek meblağlarda para veya mal aldığı ortaya çıkıyor.
Tes-İş Sendikası’na öfkelerini eylemleri ve “Başkan bizi yata mı sattın, kata mı?” sözüyle dile getiren enerji işçilerinin DİSK’e bağlı Enerji-Sen’e üyelik başvuruları sürüyor. 1500’e yakın Başkent, AYEDAŞ ve Toroslar işçisi Enerji-Sen’e üye olurken Evrensel gazetesine değerlendirmede bulunan Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, “İşçiler özelleştirmelerle beraber sarı sendikalara mahkûm edilmişti. Şimdi işçiler o kabukları kırıyorlar. İşçiler diğer sendikanın tutumuna karşı istifa edip sendikamıza üye oldular ama bir taraftan da Enerji-Sen’in mücadeleci tavrı, geçmişi işçilerin tercihini belirledi. Tes-İş’in devamı gibi bir model izlersek bizden de istifa etmeleri iki dakikalarını almayacaktır, bizler bunun farkındayız. Biz işçilere sendikayı beraber yönetme sözü veriyoruz. İstedikleri şeffaflığı burada bulacaklar. Başka bir sendikal anlayışı işçilerle beraber inşa edeceğiz” şeklinde konuştu.
Bilindiği gibi birçoğu DİSK’e bağlı olmak üzere onlarca sendika “ülke işkolu barajı” ile TİS yetkisinden mahrum kılınmış ve işçiler en geri, en sarı sendikalara mahkûm edilmişti. Devletin, yasaların, polisin, uzlaştırma kurullarının ve patronların dört bir yandan işçilerin örgütlenmesini engellemek; sendikalaşan işçiyi ise işbirlikçi sendikalara mecbur bırakmak için uyguladığı baskılar, işkolu barajı ile birleşerek ülkede sınıftan yana sendikal mücadeleyi “imkânsız” kılmayı amaçlamıştı. Baraj altı birçok sendika ve işçi örgütü bu duruma karşı mücadeleyi yükseltmeye çalışırken gelinen süreç işçilerin artık eskisi gibi kontrol edilemeyeceğinin işaretlerini de veriyor.
Birçok sendika yönetimi anti-demokratik tüzük maddeleri, çeşitli baskı ve uygulamalarla işçileri ve devrimci-demokratik çizgiye sahip sendika şubelerini etkisiz hale getirmek için uğraşırken tabanda ise işçilerde ciddi bir huzursuzluk ve tepki birikiyor.