Devrim, kitleler ve devrimcilik olguları, binlerce sayfalara denk gelen yazınsal birikimimizde, bizden önce ve bizimle birlikte dünya komünist hareketinde de incelendi, sorgulandı, çözümlendi ve ustaların tezleri üzerinden somut durumun somut tahlilinde kavrandığı ölçüde de uygulandı. Verili koşullar içinde durumumuza baktığımızda ise hâlâ çok sorunlu kavrayışlarımızın olduğu bir doğrudur. Bu sorunlar da diğer olgular gibi mücadelenin çeşitli aşamalarında ve ihtiyaç duyulan her anda hem merkezi politikalarımız ekseninde hem de güncel görevlerimiz içerisinde yeniden ve yeniden ele alınması gereken olgulardır. Bu üç temel olguyu nasıl kavradığımızı ve nasıl kavramamız gerektiğini incelemeye çalışacağız. Burada yapmak istediğimiz bu olguların ne anlama geldiğinden çok olguları içinde barındırdıkları anlam ve birbiriyle ilişkisi içerisinde ve en önemlisi somut görevlerimiz ekseninde incelemektir.
Proleter devrimciler, en klasik haliyle söylersek meselelere “doğru soruları sormakla” başlamalıdırlar. Peki bugün, doğru soru nedir? Öncelikle sorular, sorunları tespit etmeye, sorunların özünü yakalamaya odaklan malıdır. Biz ne yapmak istiyoruz, yapmak istediğimiz şeyi başarmak için neye ihtiyacımız var, başarmak istediğimiz şeyi kazanmak için ihtiyacımız olan şeyi nasıl elde edeceğiz? Tarihsel diyalektik materyalist dünya görüşü ne göre ki bu tek bilimsel yöntemdir devrim kaçınılmazdır; bu devrim ancak kitlelerin eseri olacaktır; kitlelerin bu eserine proleter devrimci anlayış önderlik edecektir. Peki bugün bu yasanın hayata geçirilmesine engel olan şey nasıl ortadan kaldırılacak ve kitlelerin eseri olan devrime nasıl önderlik edilecektir? Bu sorular ne yapmak istediğimizi ve nasıl yapacağımızı doğru kavradığımız ölçüde cevaplandırılmış olacaktır. Devrim, kitleler, devrimcilik de bu olgular etrafında sorgulanacaktır.
Öncelikle biz Türkiye denen bu coğrafyada Demokratik Halk Devrimi’ni başarmak istiyoruz. Hümanist duygularımız ya da bireysel isteklerimiz için değil bir zorunluluk olduğu ve insanlığın kurtuluşunu burada gördüğümüz için. Bu durumda ihtiyaçları mızı belirlemeli bu ihtiyaçlara uygun yöntemlerimizi geliştirmeliyiz. İhtiyacımız olan üç temel silahtır; devrimin gerçekleştirilmesi bu üç silaha bağlıdır: 1) Komünist Parti, 2) Kızıl Ordu, 3) Birleşik Cephe. Tam da görevlerimizi somutlaştıracağımız, sorunları arayacağımız yer buralar olmalıdır. Bu üç silahımız yoksa ya da yeteri kadar etkili ve örgütlü değilse geniş kitleler de örgütlenemeyecek, devrimimiz zafere ulaşamayacaktır. Peki, üç silahımızı nasıl yaratacağız, nasıl daha örgütlü yani güçlü hale getireceğiz?
Proletarya Partisi Türkiye topraklarında 49 yıl önce kurulmuş, devrimin kurmayı olarak mücadelesini kesintisiz sürdürmektedir. Halk savaşı Proletarya Partisi’nin önderliğinde ısrarla yürütülmekte ve nihayetinde parti, ordu ve cepheyi savaşın içinde inşa etme mücadelesi de sürmektedir. Bu durum kesintisiz, tereddütsüz, tavizsiz devam edecektir. Ancak inkâr olunamayacak bir gerçek, örgütlülüğün ülkemiz sınıf mücadelesinin somut durumuna yanıt verir düzeyde olmadığı, henüz o aşamaya varılamadığı dır. Ve bu düzey, olması gereken duruma getirilmeden de halk savaşının zaferi kazanılamayacaktır. Ancak burada kısaca şunu ifade etmekte fayda var ki parti, ordu ve cephe biten, durağan, donuk olgular değildir. Varlığı, inşası ve yaşamı, canlı ve hareket halindedir.
Bu gerçekler bizi çok çeşitli sorunları incelemeye sürüklemeli ve sorularımız bu gerçekliği kavramaya ve değiştirmeye yönlendirmelidir. Şimdi bunları ifade ettikten sonra net sorular sorabiliriz. Merkezi görevlerimiz nedir? Güncel politikamız ne olmalıdır?
Tartışmalarımız arasında gereken önemi vermediğimiz ancak üzerinde ciddiyetle durulması gereken sorunlar bunlar olmalıdır. Merkezi görevimiz Proletarya Partisi’nin örgütlenmesi, Kızıl Ordu’nun örgütlenmesi ve güçlendirilmesi, birleşik cephenin kurulması ve önderlik edilmesidir. Bunların olması için zorunlu olan görevlerimizin yerine getirilmesi de yukarıda ifade ettiğimiz olgularla ilişkilidir. Neydi bu olgular “devrim”, “kitleler”, “devrimcilik.” Devrimci savaş, kitlelerin savaşıysa Proletarya Partisi bu kitlelerin savaşı içinde örgütlenecektir; devrimciliğimiz bu mücadelede sınanacak, devrim ancak bu sınavları iyi verirsek başarılacaktır.
Hiç sormaktan korkmayacağımız iki temel soru ise şudur? Kitlelerin Proletarya Partisi önderliğinde örgütlenmesi, Proletarya Partisi önderliğinde devrimci savaşa seferber edilmesi neden başarılamamaktadır ya da nasıl başarılacaktır? Bu sorular devrim, kitleler, devrimcilik kavramlarının etrafında dönerek yanıtlanmaktadır. Bugünün kadrolarının çözmesi gereken pek çok sorun vardır ve pek çok zorlu sorunlar da ortaya çıkacaktır. Nihayetinde bu sorular bunlardan en temel olanlarıdır. Kitlelerin örgütlenmesi olmadan Proletarya Partisi örgütlenemez demiştik. Peki kitlelerin örgütlenmesinin önündeki engeller nelerdir, diye devam edersek “doğru politika belirlendiyse” şartı altında ya kitleleri örgütleyicilerde bir sorun vardır (yani kadrolarda) ya da kitlelerde! Birkaç tamamlayıcı soru daha sorarak konuyu biraz daha açmaya çalışalım. Şimdi biz çok “güzel” şeyler istiyoruz ve kitlelere çok “iyi” şeylerin olması için çağrılarda bulunuyoruz. Ancak bu çağrılarımıza yanıt veriliyor mu? Verilmiyorsa neden, yoksa çağrımızda mı bir sorun var? Kitlelerin örgütlenmesi için ihtiyaç olan şeyleri yeteri kadar yerine getirebiliyor muyuz? Getiremiyorsak neden? Tüm bu soruların “kitleler, devrimcilik, devrim” kavramlarının incelenmesi, birbirleri arasındaki ilişkinin özünün kavranması ve bilince çıkarılmasıyla doğrudan ilişkili olduğu açıktır.
Kitleleri, Kitleler İçinde Proletarya Partisi’ni, Proletarya Partisi İçinde Kendi Rolümüzü Nasıl Örgütleyeceğiz!
Eğer halkı sadece belli konularda seferber etmeye çalışıyorsak; örneğin onları “devrimcileri sahiplenme, şehitleri anma, tutsaklarla dayanışma, savaşa katılma, devrimci mücadeleye mali olarak destek verme vb.” konularında seferber eder isek hedeflerimizi (kitleleri savaşa seferber etme hedefimizi) başarabilir miyiz? Elbette hayır. Peki kitlelerle sadece bu ve benzeri gündemlerle belli zaman dilimlerinde ve belli bir döngü içerisinde örneğin “sadece” gazete dağıtımı yaparken ya da afiş asarken ya da bir etkinlik için ya da etkinlik sırasında kurduğumuz ilişkilerle sağlam kitle bağları kurabilir miyiz? Geniş kitleleri, kitleler içinde PP’yi, PP içinde kendi rolümüzü ve hatta kendi içimizde proleter devrimci kişiliği örgütleyebilir miyiz? Tüm bun ların hepsini PP’nin önderliği olma dan başarabilir miyiz? Elbette hayır. Başkan Mao şöyle diyor: “Eğer halkı, sadece savaş yürütmek için seferber eder ve başka hiçbir şey yapmazsak, düşmanı yenmeyi başarabilir miyiz? Elbette hayır.” (Mao, Seçme Eserler, Cilt I, s. 211) O zaman ne yapmamız gerektiğini, merkezi politikamızın ne olması gerektiğini bu gerçeğe sıkı sıkıya bağlı tartışmalı ve kararlaştırmalıyız. Bu gerçeğe hükmederek devrimci savaşa önderlik etmeli, PP’yi örgütlemeliyiz. Burada yanıtı yine ustalar belki onlarca kere teorik düzlemde söylediler. Yine komünist hareketin yüzlerce deneyimiyle devrim, kitle ve devrimcilik olgusunun birbiriyle ilişkisi somutlaştırıldı. Bu deneyim ve derslerin ışığında devrim, kitlelerin sorunları etrafında örgütlenen proleter devrimci örgütlenme ve savaş çizgisinde buluştuğu ölçüde ilerledi ve gelişti. O zaman devrimcilik, kitlelerin içinde kitlelerin sorunları ile uğraşta tanımlandı/tanımlanacak. Bugün PP’nin güçlü ve etkili şekilde örgütlenmesi sorunu ile karşı karşıyayız. Andaki somut sorunumuz budur; görevlerimiz bu sorunun çözülmesi için tanımlanmalıdır. Proleter devrimci kadrolar bu temelde sorgulamalı, hazırlanmalı ve donanmalıdır.
Sadece kendi tarihimize bakar ve yüzlerce deneyimimizi incelersek PP’nin kitleler içinde örgütlenmesinin nasıl başarılacağına dair çok zengin bir hazinemizin olduğunu görürüz. Birkaç örnek verelim; “1 Mayıs Mahallesi’nin Kuruluşu, Kazlıçeşme ve Tuzla direnişleri, belediye işçilerinin grev ve direnişleri, Deşt işgali, Gülsuyu Mahallesi, 18 Mayıs Mahallesi’nin kuruluşu vb.” Peki, tarihimizin bu çok önemli direniş ve deneyimlerinin konumuz özgülündeki ana ekseni nedir? “Kitlelerin acil çıkarları ve refahı sorununa” odaklanmış olmalarıdır. 1 Mayıs Mahallesi’nin kuruluşu, 18 Mayıs Mahallesi’nin kuruluşu kitlelerin acil barınma sorunun çözülmesi için gelişmiş, politik bir mücadele idi. Örneğin Deşt işgali köylülerin toprak sorununu çözmek ve toprakların hâkim sınıflar tarafından gasp edilmesine karşı köylülerin örgütlenmesini ve köylüler içerisinde de PP’nin örgütlenmesini içeriyordu. Kazlıçeşme, Tuzla ve belediye işçilerinin direnişleri işçilerinin sosyal ve özlük haklarının kazanılması, sendikalaşması ve ekonomik anlamda kazanımlar elde etmesi temelinde açığa çıkmıştı, sınıf içerisinde PP’nin örgütlenmesi, PP önderliğinde sınıfın harekete geçirilmesi niteliğinde politikalarla ilerlemiş bir mücadele idi. Deneyimlerimizden yola çıkarsak kitlelerin barınma ihtiyacından çevre sorununa, işsizlikten, üretim alanındaki uğradığı sömürüye, mahalledeki çöp konteynırı eksikliğinden tarlanın ekilmesinden hasadın toplanmasına, çiftin sürülmesinden, odunun kesilmesine, odunun taşınmasından sobanın yakılmasına, köprüsü olmayan ırmağın üzerine köprü inşa etmekten, yolların yapılmasına, elektrik kesintilerine, suyun nitelikli şekilde evlere ulaştırılmasına, kadınların üretime katılmasından sokağa çıkmasının engellenmesine, köylülerin saman fiyatlarından kaynaklı hayvancılığın bitirilmesinden, meralarının ranta açılmasına, yayla yasaklarından köylülerin ürünlerine tefeci tüccar eliyle el konulmasına… sıralamakla bitiremeyeceğimiz pek çok konuda kitlelerin günlük hayatındaki pratik sorunlara gereken önemi vermeliyiz. Bu noktalarda kitlelerin acil çıkarları ve refahı sorununun çözüm beklediği gerçekliği karşımızdadır. Örneğin İkizdere köylülerinin özü topraklarını korumak olan mücadelesi olan ve çevre olarak karşılık bulan mücadelesine baktığımızda, kafe-bar emekçilerinin yaşadığı bunalımdan, gecekondu mahallelerindeki yolların asfaltlanmamasına kadar kitlelerin acil çıkar ve refahını içeren her soruna gereken önemi vermeli, kitleleri bu noktada harekete geçirmeli, örgütlemeliyiz. İşsizlik sorununda kitlelerin işsizlikle mücadelesine önderlik etmeli bir yandan bu çalışmayı örgütlerken diğer yandan işçilerin örgütlenmesi ile birleştirmeliyiz. Somut ifade edersek çalışma yürüttüğümüz alanda işsiz kaldığı için evine ekmek götüremeyen, açlıkla karşı karşıya kalan hatta çaresizlikle intihara sürüklenen insanlar vardır. Bu insanlar için ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız? Her gün iş arayan ancak bulamayan işsizler için, merdiven altı atölyelerde günlük 30 lira yevmiye ile sendikasız, sigortasız çalışan işçiler için, kirasını ödeyemediği için evden çıkarılan insanlardan tutalım, belediyelerin verdiği yardım kolileri ile yaşamaya çalışan insanlar için ne yapıyoruz? Tüm bu sorunları kitlelerin ve PP’nin örgütlenmesi için nasıl bir politikaya dönüştürüyoruz? Yukarıda ifade ettiğimiz hedeflerimiz, hedeflerimize ulaşmak için ihtiyacımız olan silahlarımız tüm bu sorunlara gereken önemi veren ve kitlelerin bu sorunlarıyla hak ettiği ölçüde ilgilenerek kitleleri proleter devrimci çizgide örgütleyebilmemize bağlıdır. Bu konularda çalışma yürüttüğümüz alanlarda kitlelerin yardımlaşma ve dayanışmasını örgütleyen bir perspektifle hareket etmeliyiz. Kitlelere salt savaş çağrısı yapan onların sorunlarıyla ilgilenmeyen bürokratik önderlik anlayışına ise asla düşmemeliyiz.
Devrimci sorumluluğumuz dan birisi kitlelerin günübirlik ihtiyaçları, acil çıkarlarıyla ve refahıyla ilgilenmektir. Bu sorunlara yanıt olamadığımız sürece örgütleme ve örgütlenme mümkün olmayacaktır. Çalışma yürüttüğümüz alanlarda ki bu insanları yönelip yönelmemek dahi çalışmalarımızın sağlam ayaklar üzerine oturup oturmadığını gösterecektir. Yerel örgütlenmelerimiz çalışma alanındaki kitlelerin durumuna, ihtiyaçlarına hâkim olmalıdır. Denebilir ki “her bir evde” kimlerin yaşa dığından tutalım da sorunlarının ne olduğuna kadar kitlelerin durumuna hükmetmeliyiz, onların içinde, onlar için ve onlarla birlikte çalışmalıyız. Devrimcilik nostaljisi haline getirilen, hümanistçe bir anıya dönüştürülen “eski devrimciler, odunumuzu kırar, ekmeğimizi alır, yolumuzu yapar, evimizi inşa eder vb.” söylemleri, içinde birçok hatamızı anlatmasının yanısıra günümüz devrimciliği konusunda da fikir sunmaktadır.
Bu konuda tarihi zengin ve bugüne taşıma noktasında ısrarcı, tavizsiz bir hareketiz, bu durum onlarca yoldaşımızın fedakarlıklarında halen varlığını korumaktadır. Ancak bu durum bize yetmez/yetemez. Bugün dünü yad eden değil dünü aşan bir hedefe göre şekillenmemiz gerekmektedir.
Kitleleri Devrimci Savaşa Seferber Etmek İçin Proleter Devrimci Kadro Olmak
Başkan Mao şöyle diyor; “Bu merkezi göreve yeteri kadar önem vermeyen bir kimse iyi bir devrimci kadro de ğildir. Eğer yoldaşlarımız bu görevi gerçekten kavrıyor ve devrimin ne pahasına olursa olsun bütün ülkeye yayılması gerektiğini anlıyorlarsa o zaman geniş kitlelerin acil çıkarları ve refahı sorununu hiçbir şekilde gözardı etmemeli ya da küçümsememelidirler. Çünkü devrimci savaş kitlelerin savaşıdır; ancak kitleler seferber edilerek ve onlara dayanılarak yürütülebilir.” (Mao, Seçme Eserler, Cilt I, s. 211) Biz devrim yapmak istiyoruz, devrimi yapabilmek için Proletarya Partisi, ordu ve birleşik cepheyi örgütlemek zorundayız, kitleleri örgütlemek için onların sorunlarını önemsemeli ve bu sorunlar etrafında örgütlenecek politikalara hayat vermeliyiz ve bunların hepsini yapabilmek için proleter devrimciler olmak zorundayız. Bunları yaptığımız ölçüde zaferi kazanabiliriz.
Devrimciliğin gerekli tüm kıstasları, açıklık, samimiyet, dürüstlük, alçak gönüllülük, çalışkanlık, fedakârlık vd. bu özellikler ancak başlangıç noktaları olarak, gelişimin tabanı olarak anlaşılmalıdır. Devrimcileşme ve devrimci mücadele içinde insanın hareketinin başından sonuna kadar, her aşama sında daha yüksek düzeyde geliştirerek ilerlemesi gereken olgulardır bunlar. Mesela fedakârlık, her aşamada daha fazla fedakârlığı içermelidir proleter devrimcide. Ya da emekçilik, gelişim için daha fazla emekçiliği kaçınılmaz olarak barındırmalıdır. Bu özellikler devrimci çeviklik, militanlık, sorgulayıcılık, çözüm üretme, inisiyatif kullanma, öngörülülük, risk alabilme ve bütün bunların hepsinin hesabını yaparak karar verebilme ve uygulayabilme özellikleriyle yani önderlik kabiliyetiyle bütünleşmelidir. Ve bu cevher hareketimizin kadroları içinde mevcuttur. Tüm örgütlü yapımızla, içinden geçtiğimiz sürecin somut sorunlarını tespit ederek ve yine tüm gücümüzü bu somut sorunları ortadan kaldırmak için eğiterek, tüm bunları yaparken devrimin gerçek kahramanlarından (yani kitlelerden) kopmayarak gerçeğe hükmetmeli ve geleceği kurmalıyız.