HABER MERKEZİ- 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin yıl dönümünde DERİTEKS tarafından Avcılar’da panel düzenlendi. Panelde geçmişe kıyasla zayıflayan örgütlülüklere değinilirken, “Siyaset hiçbir zaman 5 yılda bir oy kullanmak değildir. İşçi siyaseti fabrikalardan, sendikalardan başlayarak ülkenin her sorununa kendi bakış açısını kazandırmalıdır. Siyasetten uzak durmalı denen sendikalarda hükümetin, sistem partilerinin ve patronların siyaseti hâkim durumdadır. Bugün sendika genel merkezleri şubeler üzerinde dahi baskı kuruyor; ‘eylem yapma’, ‘grev, direniş örgütleme’, ‘1 Mayıs’ı kutlama’, ’15-16 Haziran’ı anma’ vs.” Burada bizim sendikaları da denetlememiz ve işçilerin iradesini açığa çıkarmamız gerekiyor” ifadelerine yer verildi.
Avcılar Eğitim-Sen’de gerçekleştirilen panelde salona, “Gücümüz Birliğimizden Gelir; Şanlı 15-16 Haziran Direnişimiz İşçilere Mücadelede Yol Gösteriyor” yazılı pankart asıldı.
Panelde konuşmacı olarak DERİTEKS Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Ulaş Veysel Arslan ve Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB) temsilcisi ve yer aldı.
Panele KT Deri, 3Gen Taban, Öncel Nakış, Asya Nakış, Çiftçiler Ayakkabı, Alders Tekstil, Karınca Lojistik işçilerinin yanı sıra Avcılar Belediyesi işçileri ve DDSB’liler de katılım sağladı.
‘15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ BARİKATLARI TANIMADI’
Açılış konuşmasının ardından söz alan DDSB temsilcisi 15-16 Haziran’ın gelişimi sürecini aktararak direnişin tarihsel önemine değindi. Toplamda yüzbinleri bulan direnişin polis ve jandarma saldırılarına rağmen işçi sınıfının şanlı bir mücadelesine dönüştüğü, katledilen işçilerin yanı sıra birçok işçinin tutuklandığı ve sıkıyönetim ilan edildiğine değinen temsilci, tüm bu baskı ve kanla bastırma yöntemine rağmen sendikalar ve grevle ilgili getirilen kanunun geri çekilmek zorunda kaldığını vurguladı.
‘DİSK’İN TUTUMU FIRTINA GİBİ BÜYÜYEN DİRENİŞİN ÖNÜNE GEÇMEK OLMUŞTUR’
İşçilerin direnişinin her kesim nezdinde sınıfsal ayrımları da açığa çıkardığını söyleyen temsilci, “DİSK yönetimin bu direnişteki tutumu, işçilerin bir fırtına gibi büyüyen direnişinin önüne geçmeye çalışmak olmuştur. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türker işçilere evlerine dönmesi yönünde çağrılar yaparken ‘Biz buradaki tahripkâr olaylara bütünüyle karşıyız, içinde de değiliz’ diyordu. Bu aynı zamanda işçilerin tabandaki güçlü hareketinin karşısında sendikal bürokrasinin çaresizliğinin de örneğini oluşturdu.
Dönemin direnişçi işçileri, parlamentoda yasayı geçiren düzen partilerini daha iyi tanıdı ve karşısında askeri ve polisi gördüğünde, sınıfsal çıkarlarının karşısında kimlerin yer aldığının da bilincine vardı” dedi.
‘O DÖNEMKİ YASA GÜNÜMÜZDE KENDİNİ SENDİKAL BARAJLARDA GÖSTERİYOR’
DDSB temsilcisinin ardından Ulaş Veysel Arslan söz aldı. Arslan, konuşmasına 15-16 Haziran’dan bir direniş şiiriyle başladı.
Geçmişle günümüz arasındaki benzerlikler olduğunu ve o dönemki gerici yasaların bugün de benzer biçimlerde kendini gösterdiğini belirten Arslan, “O dönem işçilerin sendikal örgütlenmesinin önüne geçen yasa günümüzde kendini sendikal barajlarda gösteriyor” dedi.
Arslan “15-16 Haziran’daki direnişin her ne kadar işçileri DİSK’ten TÜRK-İŞ’e üye yapmak için yapılan yasaya karşı ortaya çıksa da ayaklanan işçilerin önemli bir çoğunluğunun TÜRK-İŞ’e üye olan işçiler olduğunu unutmamak gerekir. Bu çok önemli bir nokta. İşçilerin taban örgütlenmelerinin hiçbir sendikal bürokrasiyi tanımadığını gördük. Hangi inançtan, milletten olursa olsun işçiler birbiriyle ortaklaştı” dedi.
Direnişin ardından darbe ilan edildiğini aktaran Arslan, “Sıkıyönetimin hangi koşullarda gerçekleştiğine baktığımızda ise karşımıza hükümet yetkilileri çıkıyor. Yaygınlaşan işçi direnişlerinin sıçradığı fabrikalardan birisi de Süleyman Demirel’in kardeşine aitti” dedi.
Konuşmanın ardından verilen çay molasının ardından ikinci bölüme geçildi.
‘ÖRGÜTLÜLÜKLERİMİZİ BÖYLE GELİŞTİREBİLİRİZ’
Panelin ikinci bölümünde günümüzde işçilerin çalışma koşullarının geçmişe kıyasa daha kötü koşullarda olduğuna değinen DDSB temsilcisi, “Mücadele edebilmek için en kötü örgütlülük bile örgütsüzlükten iyidir; geçmiştekinden farklı olarak işçiler daha yoğun bir sömürüye maruz kalmakla birlikte buna karşı gösterilen direnç eskisinden daha zayıf. Pandemi döneminde işçiler için kullanılması gerek İşsizlik Fonu dahi patronlar için kullanıldı. Dönemin bütün krizi işçilerin üzerine yıkıldı. Bugün birileri demokrasiden bahsederken onların ekonomide, işçi haklarında ne yaptığına bakmak gerekiyor. Sınıfsal olarak kimin yanında olduğunu böyle görebiliriz. AKP’nin yoğun emek sömürüsünün karşısında CHP’li, İyi Parti ne koyuyor örneğin? Bunları belediyeye, belediyeye bağlı iş yerlerine dair gözlemlerimize dayanarak söylüyoruz. Bizim hem sendikalarda hem siyaset de çıkarımızı kimin savunduğuna bakmamız gerekiyor. Suni ayrımlara değil yani muhafazakâr mı laik mi değil; işçilerin haklarını kimin savunduğuna bakmamız gerekiyor. Sınıf bilincimizi ve örgütlülüklerimizi böyle geliştirebiliriz.
‘SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN HAREKET ETMEK GEREKİR’
Ülkemizde sendikal hareket çok zayıflamış durumda. Üye sayıları arttı dense bile sendikalar harekete geçmediğinde, mücadele etmek yerine pasifize ettiğinde bunun bir anlamı da olmuyor. Pandemi bahanesiyle sendikal faaliyet yasaklandığında sendika yöneticileri buna bile itiraz etmiyor. Oysa işçiler hastalık ve ölüm riskiyle çalışmaya devam ediyor. Hiçbir zaman siyaset 5 yılda bir oy kullanmak değildir. Bugün sendika genel merkezleri şubeler üzerinde dahi baskı kuruyor; ‘eylem yapma’, ‘grev, direniş örgütleme’, ‘1 Mayıs’ı kutlama’, ’15-16 Haziran’ı anma’ vs.” Burada bizim sendikaları da denetlememiz ve işçilerin iradesini açığa çıkarmamız gerekiyor” dedi.
DERİTEKS temsilcisi Arslan örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi sürecinde yaşanan deneyimleri aktarırken “Şöyle bir çıkışla karşılaşmıştık; ‘Siyaset yapmayın, sendika siyaset yapmaz’. Şunu söylemek gerekir; işçilerin içerisinde olduğu ama fark etmediği siyaset bütünüyle işçilerle ilgilidir. Pandemi döneminde kullanılan işsizlik fonuna ve çıkartılan düzenlemelere bakalım. Bunları siyaset yapanlar düzenledi. İşsizlik fonu patronlara ayrıldı. ‘Kısa çalışma ödeneği’ne mahkûm bırakıldık. Bunların hepsi siyasetin içerisindedir, bu yasalar patronların siyaseti aracılığıyla yapılıyor. O zaman biz de ‘siyaset yapmalı mıyız yapmamalı mıyız?’ı değil ‘sınıfımızın siyasetini nasıl yapmalıyız’ı tartışmalıyız.
‘BİZİM BİZDEN BAŞKA DOSTUMUZ YOK’
Panelistlerin aktarımlarının ardından söz alan bir Avcılar Belediyesi işçisi, belediyede verdikleri direnişi hatırlatarak ‘Benim yeğenim belediye meclis üyesiydi. İşle ilgili çeşitli teklifler de getirdi. Kabul etmedim. Ben direnişçi olduğum dönemde benimle iletişimini kesti. Bakın hala benimle konuşmuyor. Sınıfsal ayrım çok net. Bizim bizden başka bizi anlayacak dostumuz yok demek istiyorum’ dedi.
Panelin ardından Grup İsyan Ateşi tarafından müzik dinletisi gerçekleştirildi.