Patron-ağa devleti ve onun andaki temsilcisi AKP-Erdoğan hükümetinin halk düşmanı politikaları yaşamın olduğu her yerde kendini göstermektedir.
Biçimsel farklılıklar barındıran ama özü emek ve sermaye çelişkinden onun özel mülkiyet ve kâr anlayışından kaynaklanan burjuva-feodal üretimin ekonomisi, siyaseti egemen olanın yansımasıdır. Bu bütünlük patron-ağa devletinin siyasi ekonomik ideojik kültürel özünün ta kendisi ve karşılığıdır.
Faşist TC devletinin halk düşmanı politikaları Karadeniz’deki çay üreticilerine de tezahür etmektedir. Kota-kontenjan uygulamaları ile özel şirketlere mâhkum edilen üreticiler, çevresel faktörlerin zorlukları ile boğuşurken emeğinin karşılığını almak şöyle dursun, zarar etmektedir. Sıcakta, yağmurda, çamurda, bayırda toplamış olduğu çay ile özel şirketlerin kasasını doldurması istenmiş, vermiş olduğu çayın ücretini aylar yıllar sonra almaktadır ya da düşük fiyat ile haftalık ödeme ile sermayenin vicdanı arasında sıkışıp kalmıştır.
Özel sektör üreticiden aldığı çayı paraya çevirip, o paranın faizi ile sermayesine bir kez daha sermaye katarken köylülerin aldığı para çoktan enflasyon karşısında erimiş oluyor. Ve buna ek olarak geçen yıllara nazaran tıpkı ÇAYKUR gibi özel sektör de kontenjan uygulamaları ile üreticiyi hepten zor duruma düşürmüş üretici “çayını toplasam satamam, toplamaz isem hasat zamanı geçer, verimi düşer” sorunları ile baş başa kalmıştır.
Tüm bunlar siyaset ve ideojiler üstü olmadığı gibi bu neoliberal politikalar için her türden halk düşmanı saldırılar ve baskılar devreye sokulmuş uzun bir zamana yayılmıştır. Biz çok iyi biliyoruz siyaset ve iktisat iç içedir. Her politika sermayenin, burjuvazinin kârına kâr katmasıdır.
İnşaatta iskeleden düşen işçi, karanlık bir sokakta öldürülen trans kadın, intihar eden bir işsiz, katledilen bir kadın, doğa düşmanı politikalar, çayda sömürü, kota-kontenjan ve daha bir çok çelişki… Biz bu çelişkileri bilince çıkarmalı, halk kitlelerini özgün çelişkileri etrafında örgütlemeliyiz!
Hopa’dan Bir Yeni Demokrasi Okuru