“İbrahim’in sosyalist hareketteki yeri nedir?” sorusunu doğru yanıtlayabilmek için onun özgün düşüncelerini, devrim anlayışını, temel aldığı ideolojik-politik-teorik doktrini açıklamak, komünist olma sürecini anmak gerekir. İbrahim’in nasıl bir devrimci olduğu onun savunduğu veya geliştirdiği fikirlerde içerilidir.
Biz onun öncelikle bir Marksist-Leninist olduğunun vurgulanması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca Mao Zedung’un bilime katkıları hakkında da olumlu bir yaklaşım içindedir. Örneğin devrimimiz için Mao Zedung Düşüncesi’nin (MZD) bir zorunluluk olduğunun bilincinde hareket etmiş, Mao Zedung Düşüncesi’ni hiçbir kuşkuya yer vermeden, tam olarak savunmuştur. Bugün yaşıyor veya yanımızda olsaydı Maoizmi benimsemiş olacağından şüphemiz yok. Bilindiği üzere Mao Zedung’un Marksizm-Leninizme katkılarının evrensel düzeyde olduğu, bilimde yeni bir aşamayı temsil ettiği İbrahim’in ölümünden çok sonra saptanabilmiş ve onun çizgisini sürdürenler buna MZD yerine Maoizm demenin doğru olacağına karar vermişlerdi. Bu açıdan biz onun sadece Marksist-Leninist değil, aynı zamanda bir Maoist de olduğunu savunuyoruz; çünkü Mao Zedung’un Marksizm-Leninizme nitel katkıları hakkında esasen doğru bir yol izlemiştir.
İbrahim’in özgün düşüncelerinin, geliştirdiği devrim anlayışının savunduğu ideolojik-politik-teorik doktrinle bağlantılı olduğu açıktır. Bu açıdan incelendiğinde onun tutarlı bir çizgi izlediği görülür. Devrimin emperyalizme, feodalizme ve komprador kapitalizme karşı başından sonuna silahlı mücadele yoluyla gerçekleşeceğini savunurken o M-L-MZD’ye sıkı sıkıya bağlıdır. Onun devrime dair tüm fikirlerinin kaynağı ML-MZD’dir. Bize göre bu çok önemli bir noktadır. Bununla ilgili özellikle Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş özgülünde ama aslında ‘71 devrimci çıkışının tüm genç önderleri hakkında doğru olmayan, en azından tartışılması gereken bir görüşe değinmemiz gerekir.
Bu görüş, ‘71 devrimci çıkışının genç önderlerinin ‘68 Gençlik Hareketi’nden etkilenerek bu devrimci çıkışı başardıkları hakkındandır. Oysa dönemin en ilerici devrimci önderlerinin bu hareket tarafından belirlendiği anlayışı hatalıdır. Onların fikirlerinin, eylemlerinin temelini ve esasını bu gençlik hareketinin özellikleri belirlemez.
Dönemin devrimci genç liderleri gibi İbrahim Kaypakkaya da emperyalizme ve feodalizme karşı gerilla mücadelesine dayalı kurtuluş savaşlarının, Küba Devrimi’nin, Vietnam direnişinin, Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkisini yaşamış bir komünisttir. Bu devrim hareketleri ‘68 Gençlik Hareketi’ni de etkilemiş olduğu halde ‘71 devrimci çıkışının kaynağının “‘68” olarak gösterilmesi yanlış algılara neden olmaktadır. Ne ‘68 gençlik hareketi ‘71 devrimci çıkışını belirleyecek derecede belirgin bir çizginin, bir anlayışın, belli bir doktrinin ürünüdür ne de ‘71 devrimci çıkışı ‘68 gibi çok renkli, çok çeşitli bir harekettir. Bu devrimci çıkışa damgasını vuran özellikler ancak 50’li yıllardan itibaren dünyayı kasıp kavuran silahlı devrim hareketlerinin yaydığı özelliklerdir. İbrahim de Türkiye devriminin niteliğini, özelliklerini çözümlerken bu büyük devrimci kitle eylemlerinden ilham almış ve yaptığı ideolojik-politik tartışmalar sonucunda komünist çizgiyi belirginleştirmiştir.
İbrahim Kaypakkaya, komünist partisinin kurulmasında Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin belirleyici rolüne özellikle dikkat çekmiştir. Biz de bu nedenle bu büyük kitle hareketinin ve ayrıca emperyalizme karşı devrimci ve silahlı kurtuluş mücadelelerinin, Vietnam direnişinin, Küba devriminin ve Hindistan’da Çaru Mazumdar önderliğindeki Naksalist hareketin ‘71 devrimci çıkışında esas etkenler olduğuna vurgu yapmaya gerek duyuyoruz.
Belirtmiş olsak da tekrar etmeye değer olduğundan söylemeliyiz ki ‘68 Gençlik Hareketi’nin yukarıda saydığımız büyük olaylardan etkilendiği bir sır değildir. Burada vurguladığımız şey ‘71 devrimci çıkışının belirleyici unsurunun ‘68 Gençlik Hareketi değil onu da etkilemek üzere sıraladığımız büyük devrim olayları olduğudur. Bu noktanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca İbrahim ‘71 devrimci çıkışından komünist çizgiyi oluşturmakla ayrılır. O devrime önderlik edecek partiye öncelik vermiştir. Komünist çizgi oluşturulmadan, partiyi kurmadan savaşa ve iktidar temelli yürüyüşe başlanamayacağını kavramıştır. Bu onu diğerlerinden ayıran özelliklerden biridir. Buna dayalı olarak yeni demokratik devrimi gerçekleştirmenin (ve durmaksızın sosyalizm ve komünizme ulaşmanın) yolu olarak halk savaşını başlatmıştır. Bunlar Kaypakkaya’nın çizgisi bakımından önemli ve ciddi farklardır.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin Türkiye’deki komünist çizginin belirginleşmesindeki rolünü kavramak bizim için her şeyin önünde gelir. Çünkü bu, uluslararası düzeyde etkin olan revizyonizme karşı net ve kararlı duruşun simgesi değildir sadece; aynı zamanda ve esas olarak komünist hareketin yani proletaryanın yeni koşullarda sınıf mücadelesini üstün bir biçimde sürdürebilmesinin yolu ve nihai zaferin de garantisidir. İbrahim, Büyük Proleter Kültür Devrimi ile komünist partisi arasında doğrudan bir bağ kurmakla o zamanki tanımlamayla Mao Zedung Düşüncesi’ni, şimdiki adıyla Maoizmin belirleyici rolünü temel aldığını ilan etmiş olmaktadır. Türkiye devrimi hakkındaki görüşlerinin Mao’nun Çin Devrimi özgülünde geliştirdiği temel fikirlerle uyumlu olması da bunu doğrulamaktadır. Özetle İbrahim’in devrimimizdeki yeri ancak ve hatta sadece Maoizmle anlaşılabilir.
İbrahim’in ayırt edici özellikleri Mao Zedung’un olmazsa olmaz katkılarına yaklaşımı ile başlar ve gelişir. Elbette bu yaklaşımı göstermesinde onun en ileri olanı sezebilme yeteneği vurgulanmalıdır. Sınıf tavrının ve bilimsel düşünebilme yetisinin bu yetenekte belirleyici olduğunu söylemeliyiz. Dönemin birçok devrimci önderinin cesur hatta can feda bir ruh ile hareket ettikleri ve özellikle aydın oldukları bilinir. Bununla beraber gerek proleter sınıf tavrı gerekse de bağımsız düşünme, düşünce geliştirebilmede eksik kaldıklarını görürüz. İbrahim hem aydın özelliği taşır hem cesurdur hem de proleter sınıf kimliğini oluşturacak en ileri olanı alma ve somut olan içinde geliştirme yeteneğine sahiptir.
Kaleme aldığı ve komünist partisinin inşasında belirleyici öneme sahip 5 temel belgede onun bu ayırt edici özellikleri belirgindir. Kemalizm, devrimin yolu, ulusal sorun, “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi” ve Şafak revizyonizminin genel eleştirisinde yer alan tarih anlayışı ve sınıf analizleri ve yine “DABK Şubat Kararı” temelinde yaptığı eleştiriler, onun, yaklaşık 50 yıla yayılmış olan revizyonist hâkimiyet karşısında oluşturduğu Marksist-Leninist-Maoist güzergahı ve aynı zamanda tüm devrimci hareketten ileri bir düzeyde ayrılışını temsil eder. Bu temel 5 belge İbrahim’in Türkiye’deki komünist çizgiyi Mustafa Suphi önderliğindeki ilk hamleden sonra yeniden yarattığının belgesidir.
Burada Kemalizme özel olarak dikkat çekmek yerinde olacaktır. Kemalizme hayranlığı yerle bir etmiştir. Bunun önemi şundandır: İbrahim, Kemalizm analizi ile beraber Türkiye’deki egemen yapının emperyalizmle uşaklık temelinde iş birliği yapmış feodal yapı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu yeni bir tespittir ve her şeyin değişmesine yol açmıştır. Osmanlı’nın yıkılmasından ve M. Kemal önderliğinde tamamlanan kurtuluş savaşından itibaren Türkiye’de bağımsız ve ilerici nitelikte, “milli burjuvazi yaratılarak” yeni bir milli burjuva devlet döneminin geliştiği varsayılmıştır. Bu yanlış varsayım, başta işçi sınıfı ve yoksul köylüler olmak üzere içinde ulusal burjuvazinin de olduğu tüm halk kesimlerine, bundan ayrı olarak ezilen ulus ve azınlık uluslara yönelik karşı devrimci tüm saldırıların esasta görülmemesine ya da görmezden gelinmesine yol açmıştır. Bununla birlikte Türkiye’deki devrimin niteliği, düşman ve dostları konusunda da belirleyici yanlışlara neden olmuştur. İbrahim, bu büyük yanlışların açığa çıkarılıp mahkûm edilmesinde, devrimin gerçek yolunun temizlenmesinde öncü rolünü oynamıştır. Çünkü o Kemalizmin daha en başta emperyalizm ve feodalizmle uzlaşan, karşı-devrimi temsil eden bir akım olduğunu tespit edip devrimin feodalizme, emperyalizme/komprador kapitalizme ve bunların ittifakının kaçınılmaz ürünü olan faşizme karşı gelişmek zorunda olduğunu açığa çıkarmıştır. Devrimimize dair bu açılımla her şey büsbütün değişmiş ve İbrahim bu değişimin gerçeklerine tamamen uygun olarak yeni bir devrim yolu çizmiştir. Karşı devrim, onun oluşan bu yeni yola pratik önderliğini engellemiş olsa da o bu muzaffer yolun teorisyeni ve yol gösterenidir.
Az önce değindiğimiz “bürokratik kapitalizm” konusunun önemini Kemalizme yönelik “devlet eliyle milli burjuvazi yaratmak” retoriğinde anlamak mümkündür. Kemalizmi, milli bir burjuvazi yaratmakla öven anlayışlar devletin sınıfların bir aracı olmaktan ibaret olduğu gerçeğini, bu belki de en basit Marksist-Leninist gerçeği reddetmekteler. Devletin burjuvaziyi yarattığını ileri sürenler bunun hangi sınıfların isteği veya çıkarı olduğu veya olabileceği hakkında hiçbir somut açılım yapmadılar, yapamazlar da. Bunun bilimsel bir tanım olmadığı açıktır. Kemalizmin kaynağını aydın subaylar olarak değerlendirseniz de bu tabakanın bir sınıf yaratabilmesinden söz etmenin Marksist-Leninist devlet teorisinden kopmak olduğu şüphesizdir. Mao Zedung bize yarı feodalizmin emperyalizmle uşaklığa dayalı iş birliğinin doğasından kaynaklanan bürokratik kapitalizmin, ulusal burjuva bir nitelikten uzak olup buna karşı hatta bunu olanaksızlaştıran bir yapı olduğunu açıklamıştır. Cumhuriyet döneminin bütünü incelendiğinde emperyalizme rağmen hiçbir sanayinin gelişmediği görülür ve devlet emperyalizme bağlı sanayinin bekçiliği ve her türden bağımsız ulusal sanayiyi baskılamak dışında bir işlev oynamamıştır. İbrahim’in “bürokratik kapitalizm”den hareketle yaptığı Kemalizm değerlendirmesinin gerçekliği bugün de devleti tanımak ve tanımlamak bakımından belirleyicidir.
Kemalizm hakkındaki yaygın ve dogmatik düşünceleri özellikle Şnurov’un sınıf analizleri rehberliğinde ama özellikle de Mao Zedung’un “bürokratik kapitalizm” tezinin yol göstericiliğinde mahkûm eden İbrahim’in ulusal sorun konusundaki tezlerine ayrı bir yer vermek gerekir. Çünkü bu tezler bugünkü çeşitli sapmalar hakkında bize yardımcı olmaya devam etmektedir. Bu tezler aracılığıyla hem Kemalizmin ezilen ulus ve azınlık uluslara karşı politikalarının zorunlu niteliğini kavrıyoruz hem de ulusların kendi kaderinin tayin hakkının ne olmadığını! “Ne olmadığını” diyoruz çünkü bu konuda en büyük kafa karışıklığı ulusların kendi kaderinin tayin hakkının sadece ama sadece “kendi devletini kurma hakkı” olduğu ile ilgilidir. Federasyonu, özerkliği ve benzeri “birlikleri” ulusun kendi kaderini tayin hakkının içinde değerlendirmenin özellikle şovenizme ödün vermek anlamına geldiği açıktır. İbrahim, Lenin yoldaştan hareketle bu konuda çok net bir yaklaşım sunmuş durumdadır. Lenin yoldaş da “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” kavramının yanlış anlamalara neden olabildiğini, bu nedenle “özgürce ayrılma hakkı” gibi daha net bir kavram önermekle bu sorunun önemine dikkat çekmişti. Bugün bu kafa karışıklığının sürmekte olması dikkat çekicidir; aynı zamanda İbrahim’in üst düzey bir kavrayışla Lenin’in izinden gitme yeteneğinin de göstergesidir.
Devrimimizin teorisyeni ve dolayısıyla yol göstereni olmakla birlikte o komünist çizginin belirginleşmesine koşut olarak bundan sonraki kısa yaşamında komünist partisinin kuruluşu ve işçi-köylü ordusunun inşası yönündeki ilk hamlelerin de gerçekleşmesine önderlik etti. Halihazırda sürdürülmekte olan pratik görevlerin esasının onun zamanında ve esasen onun belirlediği anlayışlarla ve perspektifle yürütüldüğünü söyleyebiliriz.
Pratik önderlik alanına giren konuların başında gelen devrimci dayanışma ve işkencede sır vermeme tavrında da o eşsiz bir yerdedir. “Ser verip sır vermeyen yiğit” olarak devrim tarihimize adını yazdıran İbrahim, bu pratiğiyle enternasyonal proletaryanın çok değerli ve sadık bir evladı olduğunu da göstermiştir. Bunun kendi başına bir önderlik duruşu olduğunu söylemiyoruz; ama bir önderde somutlaşan bu duruşun enternasyonal proletaryanın ışıklı yolunda çok değerli olduğunu tam bir gururla ifade etmek gerektiğini düşünüyoruz.
Onun devrimimizdeki yeri en parlak ve olmazsa olmaz yerdir.
* Yazıda ifade edilenler aynı zamanda Partizan’ın görüşlerinin bir özeti niteliğindedir.