“Sorumlu hepimiziz…” Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 12 Nisan akşamı salgının yayılmasındaki sorumluluk payını bu sözlerle paylaştırdı. “Tabii burada vatandaşlarımızın hassasiyeti çok önemli. Defaatle birçok tedbir açıklamamıza rağmen vatandaşlarımızın hala kapalı mekanlarda bu işlere hiç dikkat etmediğini…” belirten Tayyip Erdoğan ise öncesinden sorumlu olanları daha da daraltmıştı.
AKP-MHP faşist bloğu Mart 2020’de Türkiye’de başlayan salgın karşısında üç aşamalı bir süreç izlemiştir. Birinci aşama; sürekli ve durmaksızın vaka sayılarını gizleme, salgın gerçekliğini örtme aşamasıdır. Bu aşamada yalanlar bununla sınırlı değildir. Yerli ve milli aşılar üretilmiş, ilaçlar bulunmuş, tüm dünyaya salgın için ekipman yardımları yapılmış (ki çoğu uluslararası standartlara uygun olmadığı için kullanılmamış ya da geri iade edilmiştir), sağlık sistemi dünyada birinci gelmiş, yine dünya salgını yönetme biçimimiz model olarak almıştı. İkinci aşama, salgınla mücadelede dünyada sürecin ilerlemesi ve Türkiye’de yalanların açığa çıkması ve daha sıkı tedbir süreci olmuştur. Bu tedbir sürecinde ise Türk Tabipler Birliği etraflı ve güçlü uyarıları yaptığı için “terörist ve vatan haini, kapatılması gereken bir haşere yuvası” olarak yaftalanmıştır. Alınmaya başlayan tedbirler ise patronların çıkarlarına uygun olarak düzenlenmiş, küçük esnafın batırılmasını sağlayacak, çalışanları salgın ile açlık arasında tercih yapmaya zorlayan bir biçimde hayat bulmuştur. Bu aşama ekonomik krizin işçi sınıfı, emekçiler ve küçük esnaf cephesinde “pik” yapmasına neden olmuştur. Tam bir yıkım, yoksulluk ve sefalet sürecinin tırmanışı yaşanmıştır. Üçüncü aşama ise “lebalep” kongre salonları, edinilemeyen aşılar, çökmüş bir eğitim sistemi ve nihayet artık salgının kontrolden çıkması ve dünyada nüfusa oranla en fazla vaka sayısına sahip olma aşaması olmuştur.
Artık salgının denetime ve kontrole alınamayacağı, gerekli tedbirler için ekonomik koşulların uygun olmadığı, halkın “kurbanlık koyun” gibi enfekte olacağı zamanı beklemesinden başka çare olmadığı ve “şans yaver” gider mutant virüsler yayılmazsa salgının hızının azalacağı noktaya gelinmiştir. Tüm bunlar konunun uzmanı “bilim insanları” ve dolaylı şekilde Sağlık Bakanı’nın beyanlarıdır.
Kuşkusuz Kovid-19 salgını emperyalist-kapitalist sistemin halk düşmanı niteliğini tüm açıklığıyla ortaya sermiştir. Dünya halkları salgının pençesine atılmış, sağlık sistemi alınmayan tedbirler ve yetersizlikleriyle sermayenin karlılığına göre organize edilmiş yapısını açığa vurmuş, salgın halklar için ekonomik yıkım, yoksulluk ve sefalet getirmiştir. Salgın ve ekonomik kriz büyük tekeller ve patronlar için palazlanma fırsatı olurken ezilen halk yığınları için ölüm ve sefalet olmuştur. Alınan tüm tedbirler büyük bir sosyal yıkım, siyasal baskı zemini olarak kullanılmıştır. Gelir adaletsizliği ve uçurumu bu süreçte katlanmıştır. Bu, emperyalist-kapitalist sistemin ve ona bağlı-bağımlı tüm zincirin halkaları için geçerlidir.
Salgın endişesi ve korkusu ile baskılanan, sosyal bunalıma sürüklenen, ekonomik krizin faturasını ödeyen emekçiler olurken, emperyalist-kapitalist sistem üretime tam hız devam etmiş, savaş kışkırtıcılığından geri durmamış, askeri saldırganlık ve pazar savaşlarından geri adım atmamıştır. Doğu Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Kafkasya’ya kadar askeri saldırılar, gerginlikler, savaş tatbikatları, emperyalist gövde gösterileri eksik olmamıştır. Durgun ve sakin sokaklar, meydanlar ve şehirler salgına tedbir olarak düşünülürken savaş ve saldırganlıkta binlerce insan katledilmiştir.
Ezilen halk yığınlarının salgın ve ekonomik krizle, emperyalistler arası yıkıcı rekabetle, her ülkede yaşanan politik krizlerle çelişkileri tahammül edilemez noktaya tırmanmıştır. Bu çelişkilerini kuşkusuz halk yığınları harekete çevirmektedir. Salgın ve buna paralel halkı terbiye etmeyi de içeren tedbir politikaları öfke ve tepkiyi dizginleyememektedir. Dünyanın her köşesinde ekonomik ve politik baskıya, kadın cinayetleri ve hak gasplarına, yeni polis yasaları ve tutarsız tedbir politikalarına, ulusal baskı ve emperyalist saldırganlığa karşı sokaklar, meydanlar ve savaş mevzileri hareketlidir. Kitlelerin öfkesini ne devlet sopası ne de salgın dizginleyememektedir. Bu tepkinin 1 Mayıs’ta da tüm engellemelere rağmen açığa çıkma arayışı içinde olacağını belirtmek gerekir.
1 Mayıs uluslararası işçi sınıfının, emekçilerin ve tüm ezilen kesimlerin birlik, mücadele günüdür. Ülkemizde 1 Mayıs kanlı bir tarihe, keskin bir mücadele sürecine dayanmaktadır. Bu açıdan herhangi bir gün, sadece dayanışma ve taleplerin dillendirildiği bir sembol değildir. İşçi sınıfı, emekçilerin yürüttüğü mücadelenin en anlamlı ve görkemli günüdür. 1 Mayıs’a salgının yarattığı ağır şartlarda, artık ekonominin iflas verdiği koşullarda, Türk şovenizmiyle desteklenen askeri saldırganlığın ve işgallerin ve tüm toplum kesimlerine topyekün saldırının yaşandığı politik zeminde ve ABD-Rusya arasında Ukrayna krizinin baş gösterdiği ve ABD savaş gemilerinin boğazdan Karadeniz’e çıkartma yapacağı bir süreçte gidiyoruz. Bu süreç egemenler arası çelişkilerin büyüdüğü ve politik-ekonomik krize çarpan etkisi yaratan ve faşist bloklar arasında güç arayışlarının büyüdüğü bir süreçtir. Montrö tartışması, darbe yaygarası, Merkez Bankası rezervlerinin sıfırı tükettiği ve hesap alınmak istendiği bir boğazlaşma söz konusudur. Bunun yanında ezilenler cephesinde topyekün saldırı dalgasına karşı işçilerin, Kürt ulusunun, kadınların ve öğrenci gençliğin sokakları terk etmediği, iflas bayrağı çeken esnafın gün gün tepkisini açığa vurduğu, anlamlı ama dağınık bir hareketin varlığı söz konusudur.
Salgın için alınmayan tedbirlerin şimdi 1 Mayıs için alınmaya çalışıldığı, salgının yaygınlaşmasının bu tedbire meşruiyet için kullanıldığı bir saldırganlık söz konusudur. 1 Mayıs’ın AKP-MHP faşist bloğu tarafından salgın gerekçesiyle yasaklanması gündemdedir. Ancak daha da önce DİSK, KESK, TBB, TMMOB’un bu noktada ön aldığını, “halk sağlığı” gerekçesiyle uysal ve uyumlu “sorumluluk”larını anımsadıklarını görüyoruz. Bu dörtlü şimdiden 1 Mayıs’ı “online” kutlama kararı açıklamıştır. Halk sağlığı için, alınmayan tedbirlere karşı sadece halkı bilinçlendirmek ve bilgilendirmek değil harekete geçirmek, baskı uygulamak ve bu gerekçeyle mücadeleyi yükseltme görevini olabildiğince gevşek yapan bu kurumlar, 1 Mayıs’ta “sorumluluk”larını anımsayıp faşizm için kolaylaştırıcı bir rol üstlenmişlerdir.
1 Mayıs meydanlarda, alanlarda, sokaklarda ve işçi-emekçilerin zorunlu olarak üretimi sürüldüğü her yerde olacaktır, olmak zorundadır. Halk sağlığı patronların çıkarları, faşizmin mitingleri, kongrelerinde yok sayılıp, işçi ve emekçilerin tarihsel mücadele günlerinde anımsanmaktadır. Her yer değil; sokaklar, meydanlar, mahalleler, üretim alanları 1 Mayıs kutlamaları ve kavga günü için vardır. “Her yer 1 Mayıs” sloganı karantina ve tedbir adı altında yasakları ve ruhu boşaltılmış online etkinliklerinin meşrulaştırılmasıdır, bu yetmez ille de sokaklar, meydanlar, mahalleler, üretim alanlarında 1 Mayıs şiarı olmalıdır. Eşitsiz ve adaletsiz tedbirleri, salgının ve ekonomik krizin gerçek sorumlusu olan faşizme, kadın cinayetlerinin azmettiricisi ataerkiye, tüm politik-ekonomik hakları gasp eden sisteme, Kürt ulusuna yönelik imha ve işgal saldırılarına, emperyalist savaş kışkırtıcılığının gönüllü uşağı Türk hakim sınıflarına, meydanlarda ve sokaklarda biriken öfke ve tepkiyi örgütleyerek 1 Mayıs’a hazırlanalım.