HABER MERKEZİ- 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle bir açıklama yayımlayan TKP/ML Enternasyonal Komite, “1 Mayıs’ın devrimci ruhuyla, sokaklara, meydanlara çıkalım” dedi. tkpml1.net sitesinde yayınlanan açıklama şu şekilde:
“Enternasyonal Proletaryanın ve Ezilen, Sömürülen Emekçilerin, Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ın Devrimci Ruhuyla, Sokaklara, Meydanlara Çıkalım!
Dünyanın Tüm Proleterleri ve Ezilen Halkları Birleşin, Devrim ve Sosyalizm İçin Mücadele Edin!
Emperyalistler arası çelişki ve çatışmaların derinleşerek yaygınlık kazandığı, kapitalizmin zorunlu bir parçası olan iktisadi ve siyasi krizlerin süreğenleştiği, egemen sınıfların dünyanın birçok bölgesinde yönetememe sorunlarıyla boğuştuğu, buna karşılık da işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen halkların öfkesinin sokaklara taştığı bir süreçte önümüzdeki 1 Mayıs daha bir anlam ve önem kazanmış durumdadır.
1 Mayıs, işçi sınıfının zulme ve sömürüye karşı mücadelesini en güçlü şekilde gösterdiği, tarihin kendisine yüklediği değiştirici ve dönüştürücü misyonu anlamlandırdığı tarihsel bir gündür. 1 Mayıs Lenin yoldaşın belirttiği gibi “bütün ülkelerin işçilerinin sınıf-bilinçli bir hayata uyanışlarını, insanın insan üzerindeki her türlü zulüm ve baskısına karşı mücadelelerindeki dayanışmalarını, emekçi milyonların açlık, yoksulluk ve aşağılanmadan kurtulmak için yürüttükleri mücadelelerini kutladıkları gün” olma özelliğini tüm canlılığıyla ve üzerine biriken mücadele tarihiyle sürdürmektedir.
İşçi sınıfının tarihsel rolünü karartmaya yönelik her türden karşı-devrimci argümanlara karşın “yaptık, yine yapacağız” şiarının ete-kemiğe büründürülmesinin günüdür aynı zamanda.
Kapitalizm, ilk evresi olan vahşi biçiminden çürümüş-asalak emperyalist aşamasına kadar temel dürtüsü emeğin üzerinde mutlak hakimiyet ve yüksek kar hırsına dayanmıştır. Bu uğurda haksız savaşlar çıkarmaktan geri durmamış, her şeye ama her şeyi metalaştırmış ve artık asalaklık, kan, gözyaşı, savaş ve saldırganlık tekelci sermayenin ana besin kaynağı olmuştur. Bu şekilde tüm dünyayı sarmalayan ve basılmadık tek bir toprak parçası bırakmayan ve emeğin üzerinde hükümranlık kuran sermaye düzeni inşa etmiştir. Bu kapitalist-emperyalist düzenin aynı zamanda kendi mezarını daha derin kazması ve tarihsel sonu için koşulları hazırlaması anlamına gelmektedir.
Son iki yılın en güncel sorunu olan pandemi sürecinde dünya genelinde yaşananlar, bu sistemin yapılan tüm “güzellemelere” rağmen nasıl bir çürüme içinde olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu aynı zamanda, işçi sınıfı ve emekçi halkın bu sistemden giderek daha fazla umudunu kesmesine yol açmıştır. Pandemi süreci, tıpkı emperyalistler ve gerici egemen sınıflar lehine süregiden haksız ve gerici savaşlarda olduğu gibi yoksulları ve emekçileri hedeflemiştir. İstisnalar dışında ölenler işçi, emekçi ve diğer ezilen kesimler olmuştur. Halklar daha fazla yoksullaşmış, bir taraftan canlarını diğer taraftan işlerini, aşlarını ve kazanılmış haklarını kaybetmişlerdir. Burjuvazi, işçi sınıfı ve emekçilerin kelimenin gerçek anlamıyla kan ve can bedeli büyük bedeller ödeyerek ve uzun mücadeleler sonucu kazandığı haklarını bu süreçte Pandemi bahanesiyle pervasızca geri almak için her türlü yol ve yöntemi devreye sokmuştur.
Buna karşılık uluslararası tekeller, işbirlikçileri ve uşakları milyonlarca dolar kar etmiş, halk yoksullaşırken uluslararası burjuvazi ve hizmetlerindeki egemen sınıflar zenginliklerine zenginlik katmışlardır. Bu Pandemi süreci bir kez daha ve adeta gözlerimize sokarcasına göstermiştir ki, bu sistemde sınıfsal olmayan, sınıflardan birine hizmet etmeyen hiçbir gelişme yoktur. Bilim egemen sınıfların hizmetinde, onların basit bir kar elde etme ve karlarını artırma aracı durumunda işlev görmektedir. Kitlesel bir karakter kazanan ve dünyanın tümünü etkileyen ve yüzbinlerce ölümle devam eden bir sorunun çözümü için üretilen aşılar dahi patentlenerek parası olanın hizmetine sunulmuş ve milyarlarca dolarlık yeni bir kar alanı oluşturulmuştur. Yalnızca Pandemi’nin başlangıcından bu yana geçen bir yılı aşkın bir sürede uluslararası tekellerin karlarını ve sermayelerini muazzam oranda artırdığını gösteren istatistikler dahi sistemin kimler lehine ve nasıl işlediğini görmeye yeterlidir.
Her kriz döneminde olduğu gibi sermaye daha fazla uluslararası tekeller etrafında yoğunlaşmakta, işçi sınıfı ve ücretle çalışan emekçiler dışında küçük ve orta boy işletmeler ve hatta küçük tekeller dahi bu süreçte iflas etmekte, büyük tekeller tarafından yutulmaktadır. Bunlara ait olan pazar payları da büyük tekellerin ellerine geçmektedir. Bu kesimlere ait üretim alanları ve pazar payları uluslararası tekeller tarafından ele geçirilmesi bu kesimlerin de emekçi sınıfların saflarına itilmesini beraberinde getirmektedir. Bütün bu gelişmeler ise sınıfsal çelişkilerin derinleşmesine, sisteme olan güvensizliğin artmasına ve öfke patlamalarına yol açmaktadır.
Öte taraftan emperyalistler arası çelişkiler ve pazar kapma mücadelesi ise şiddetinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Emperyalistler bölgesel ve yerel savaşları kışkırtarak insanlığa ve ezilen halklara yıkım getirmektedir. Ülkeler yakılıp yıkılmakta, milyonlarca insan bu savaşlarda hayatını kaybetmekte ve yine milyonlarca insan yaşadığı toprakları terk ederek başka ülkelere ulaşmaya çalışmakta, mülteciliğin tüm zorluklarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Emperyalistler ve egemen sömürücü sınıfların çıkarları doğrultusunda yaşanan paylaşım savaşlarının mağdurları aynı zamanda gittikleri her ülkede ırkçı ve aşağılayıcı uygulamalara maruz bırakılıyor.
Burjuvazinin tüm bu saldırıları ve sömürüyü derinleştirme çabaları işçi sınıfı ve ezilen emekçi kitlelerini karşı duruş sergilemeye ve dünyanın birçok parçasında direnişle yanıt olmaya götürmektedir. İşçi sınıfı ve ezilen emekçi kitleler esasta komünist önderliklerden önemli oranda yoksundur. Bu direniş ve başkaldırılar, protestolar kendiliğinden bir niteliğe sahip olsa da devrimci dinamiklerin olgunlaşması olarak görülmelidir.
Sınıflar mücadelesi tarihinin bizlere öğrettiği tartışmasız bir gerçek vardır; kitlelerin kendiliğinden hareketlerinin gelişkinliği devrimci ve komünist hareketlerin bu kitlelerle buluşabilmesinin muazzam olanaklarını sunar. Önemli olan bu süreçleri doğru okumak, doğru ve yerinde örgütlenmeler oluşturmak ve kitlelerin bilincini iktidar bilinciyle şekillendirmektir. Bu ise en başta ve esas olarak komünistlerin, MLM’lerin yükümlülüğüdür.
Yerküremiz açlık, sefalet, haksız savaşlar ve üstüne üstlük salgın hastalıklarla boğuşurken devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmek, işçi sınıfı ve ezilen halklar lehine yaşam koşulları sağlamak için başka bir dünya yaratmada ısrar etmek elzemdir. Başka bir dünyanın adı ise proletarya önderliğinde Yeni Demokratik ve Sosyalist iktidarlardır. Vahşet, sömürü ve zulüm üzerine oturan sömürü düzeninin tek alternatifi budur. İnsanlık tarihi ve sömürücü egemen sistemlerin bir bütün tarihi düşünüldüğünde çok kısa bir zaman aralığında yaşamış olan Sosyalizm ve Demokratik Halk İktidarları deneyimleri sonuç olarak pratik yenilgiyle sonuçlanmıştır. Ancak var oldu, gerçekleşti ve yaşadı. Bu işçi sınıfı ve ezilenler için her şeyi kazanmanın olanaklı olduğunun tarihsel ispatı olarak yaşamaya devam ediyor. Burjuvazi ve onların demagogları ile her türden anti-komünistin proletarya diktatörlüklerine kara çalmalarına rağmen gerçek olan işçi sınıfı ve ezilen halkların geleceğinin proletarya önderliğinde Yeni Demokratik Devrim, Sosyalizm ve Komünizm de olduğudur.
Proletaryanın bu tarihsel ve güncel rolü noktasında yaratılan her kafa karışıklığı, her şüphe varolan sömürü ve baskı düzeninin devamına hizmet edecektir. Bu yüzden de “geçmişin hatalarıyla yüzleşme” adı altında burjuva ideolojisinin çeşitli varyantlarını “daha iyi sosyalizm” arayışı olarak pazarlayan her türden reformist ve revizyonist düşüncelere karşı MLM hatta, devrim ve sosyalizm çizgisinde konumlanmak, iktidar bilincini tavizsiz bir biçimde canlı tutmak zorunludur.
Proletaryanın enternasyonal karakterine, sömürülen ve ezilenlerin ortak çıkarlarına ve mücadelesine en belirgin vurguların yapıldığı tarihsel bir gündür 1 Mayıs. Bu aynı zamanda proletaryanın ve proletaryanın öncü partilerinin enternasyonal dayanışma ve işbirliğinin daha fazla bilince çıkarılmasına vesile olmalıdır.
Sınıf mücadelesinin içinde bulunduğumuz tarihsel kesitinde, tarihin gördüğü en devrimci sınıf olan proletaryanın tarihsel ve güncel sınıf bilinci, MLM ideoloji ve bu ideolojinin taşıyıcılarının mücadelesinde somutlanmaktadır. MLM bilinç ise, burjuvazi ve her türden gerici egemen sınıfa karşı mücadelenin sürdürülmesinin, başarıya ulaşmasının yegane koşulunun karşı-devrimin zoruna karşı devrimin zorunun örgütlenmesiyle olanaklı olduğunu öğütler. Başkan Mao’nun “Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur” sözü devrim yapma iddiasının bu gerçeklik üzerinden hareket edilmeksizin boş hayaller olmanın ötesinde bir anlam taşımayacağının özlü ifadesidir. Çağımızda proletarya devrimci zoru örgütlemeden burjuvazi karşısında her zaman yenilmeye mahkum olacaktır. Proletarya ve proletaryanın MLM parti ve örgütleri bu bilinçle günün ve geleceğin görevlerine odaklanmalı, enternasyonal proletaryanın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı MLM rehberliğinde demokratik devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinin ivmelendirildiği bir mücadeleye çevirmelidir. Emperyalizm ve her türden gericiliğe karşı bir meydan okuma olarak ele almalıdır, çünkü; proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok ama kazanacağı kocaman bir dünya var!
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma Ve Mücadele Günü 1 Mayıs!
Dünyanın Bütün İşçileri Ve Ezilen Halkları Birleşin Emperyalizme Ve Her Türden Gericiliğe Karşı Savaşın!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!
Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist Enternasyonal Komite
Nisan 2021″