Newroz temsil ettiği direniş ateşiyle her yıl kutlanır. İçinden geçilen dönemin özellikleri ve karakteri binlerin, milyonların aktığı meydanlarda yankılanır. 2021 yılı Newroz kutlamaları da tüm bu özellikleri içinde barındırarak gerçekleşti. Pandemi ile derinleşen ekonomik krizin sonucu gelişen işsizlik, yoksulluk ve artan saldırı ve baskılara tepkinin damgasını vurduğu Mart ayı eylemleri kitleselliği ile Newroz’da doruk noktasına ulaşmıştır. HDP’nin kapatılması tehdidi, milletvekillerine getirilmek istenen siyaset yasağı ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun meclisten yaka paça gözaltına alınma görüntülerine karşı kutlanan Newroz’un devlete mesajı çok net olmuştur.
Devletin gerillayı tasfiye ve imhaya dönük saldırıları ile birlikte süren savaş ve saldırganlık, tüm demokratik kazanımların budanması ve gasp edilmesi ile sürdürülmek isteniyor. HDP’nin kapatılmasına dönük tartışma ve gündemler tam da bu hedefin parçası olarak gündemde tutulmaktadır. Her operasyon sonrası gerillanın mevcut sayısına dair verilen istatistik balonu gerillanın Newroz kutlama görüntüleri ile birlikte patlatılmıştır.
Her yerinden dikiş tutmaz hale gelen AKP-MHP bloğunun iktidarı saldırganlıkla ayakta tuttuğu sisteminde bu durumu daha ileri bir aşamaya taşımak için Garê saldırısını planlamış ve hayata geçirmiştir. Basit anlamda bir askeri operasyon ya da diğer bir ifadeyle “rehineleri kurtarma” operasyonu bir fiyaskoyla sonuçlanmış ve bu yenilgi görünenin aksine sadece rehinelerin ölümü ile değil, devletin devamındaki planlarını da bozan bir etki yaratmıştır. Kuşkusuz 15 Şubat tarihinin seçilmesi tesadüf değildir. Planın aynı zamanda 1999’da ortaya çıkan tablonun benzerini yaratma hesabı da vardı. Soylu’nun operasyon sonrası “Karayılan’ı bin parça etme” sözü bir hezimetin ve tutmayan planın ilanı olarak da okunabilir. Alanın askeri olarak denetim altına alınma koşullarının olmaması gerçeğin bir yanını oluştururken, asıl gerçek devletin önümüzdeki dönem planlarının bozulmasıdır. Devletin hezimeti bu nedenledir ki askeri bir yenilgiden daha fazlasını ifade etmektedir. Bu bağlamda tüm şartlar ve koşulların tasfiye için faşizme uygun zemin sunduğu son 5 yıllık süreçte istenilen sonucun alınmaması ve belirsizliğin onlar için daha fazla artması güçlü bir zafer isteğini kamçılamıştır. Kamçılanan istek adeta krizli yapı içinde bir başka krizin de tetikleyicisi olmuştur.
Devlet yenilgisini ölen rehineler üzerinden yürüttüğü şoven saldırılarla perdelemeye çalışsa da istediği sonucu alamamıştır. Bu yenilgi her şeyden önce devletin gerillaya verdirdiği kayıplar üzerinden yaptığı propagandanın etkisinin kırılmasını ve moral üstünlüğünün sağlanmasına neden olmuştur. T. Kürdistanı’nda özellikle de Amed’den yansıyan fotoğraf kareleri, Newroz’un kitleselliği, tam da boşa çıkarılan Garê saldırısının yarattığı moral üstünlüğünün sonucudur. Kürt halkının gerillanın başarı ve devlete kayıp verdiren hamlesi, bunun yarattığı coşku Newroz alanına kitleselliği ile yansımıştır. Ö. Faruk Gergerlioğlu’nun gözaltına alınıp bırakılması tam da alanları dolduran, iradesi ve temsiliyetine sahip çıkan halkın iradesi sonucu olmuştur. T. Kürdistanı’ndaki kitleselliğin Batı’da görülmemesi, buralarda alanlara çıkan halkın benzerliklere rağmen farklılıklarının yansımasıdır.
Kürt ulusu Newroz’da gerek HDP gerekse de milletvekillerine dönük saldırılara karşı tepkisini ortaya koyarken gerekse de gerillayı ve onun yürüttüğü mücadeleyi sahiplendiğinin mesajını devlete çok net vermiştir. Yine tüm baskı ve sindirme politikalarına, teslim alma saldırılarına karşı, teslim alınamayacağını ve direniş ateşini her şart altında yakacağını beyan etmiştir. Tüm kuşatmaların bir kez daha direnişle yarılacağını dile getirmiştir. Devletin sarayda yaptığı teslim alma ve diz çöktürme hesaplarının sahada tutmadığı bir kez daha görülmüştür.
KAVGAYA DAVETTİR BAHAR, DAVET KABULÜMÜZDÜR!
21 Mart kutlamaları öncesi 8 Mart yine yaygın ve kitlesel biçimde kadınların, faşizme, ataerkiye karşı eşit ve özgür yaşam taleplerini kitlesel biçimde haykırdıkları gün olarak kutlandı. Yaygın yapılan eylemler geçtiğimiz yıla oranla daha kitlesel ve coşkuluydu. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali tartışmaları, artan kadın cinayetleri ve pandemi ile birlikte tırmanan yoksulluğun kuşattığı kadınlar birikmiş öfkeleri ile birlikte alanlardaydı. İmzalandığı koşullarda uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı iptal edilmesi mevcut öfkeyi daha da arttırmıştır. Ülkenin pek çok yerinde “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” talebi ile sokaklara çıkan kadınların yerel ve merkezi düzeydeki eylem ve etkinlikleri devletin tüm anti-propagandasına rağmen devam etmektedir. Her gün sayısı artan, yenisi eklenen kadın cinayetlerinin, kadına dönük geliştirilen saldırıların yarattığı bir öfke birikimi vardır ve bu öfkenin öncelikle örgütlenmesi sorunu vardır. Başta kadın cinayetleri olmak üzere sorunun kaynağı gösterilmediğinde ve öfke örgütlenerek buraya kanalize edilemediğinde mücadelenin başarı ile çıkılması mümkün değildir. Bu nedenle esas görevimiz öfkenin örgütlenmesi, örgütlü bir güce dönüştürülmesidir.
Boğaziçi öğrencilerinin dönem dönem sönümlenen direnişleri devletin tüm saldırılarına rağmen devam etmektedir. Kayyum rektöre karşı başlayan, bilimsel-demokratik üniversite talebi ile buluşan eylemler, gençliğin direniş adresi durumundadır. Eylemin yoğunluğunun azalmasına rağmen sürmesi ve istikrarlı-kararlı karşı koyuşun devam ediyor olması yine sistemi rahatsız eden ve etmeye devam edecek bir durum oluşturmaktadır.
“Dış güçlerin” Asya piyasaları üzerinden Türkiye ekonomisine yaptığı saldırı, Merkez Bankası başkanı değişimi ve atamalarla bertaraf edilmeye çalışılsa da çöküşü engellenemeyen ekonomiye rağmen hazine garantisi getirilerek Kanal İstanbul projesinin yeniden ısıtılması, Gezi Parkı’nın İBB’den alınarak özel vakfa devredilmesi gibi daha bir dizi gelişme devletin yerel seçim yenilgisinin rövanşıdır. Ne açıklanan insan hakları paketi ne de ekonomik önlemler paketi sistemin yönetememe krizine çare olamamaktadır. Çünkü yaşanan krizin boyutu açıklanan önlem paketleriyle kurtarılamayacak kadar büyüktür. Devletin artık dikiş tutmayan hali, kitlelerde yıpranmanın boyutu henüz iki yıl zamanı olan seçimlerin, baskın bir seçimle erkene alınabileceği ihtimalini gündeme getirmiştir. Baskın seçim ya da kabine değişikliği ile güven tazelemeye çalışan devletin her gün patlak veren kirli ilişkileri ile güven tesis etmesi artık çok zorlaşmış durumdadır.
TALİMAT BİR KEZ DAHA KİTLELERE GİDELİM, KİTLELERİ ÖRGÜTLEYELİM!
Devlete biriken öfke ve tepkinin mevcut tabloda parçalı bir şekilde dışavurumu bir etki ortaya çıkarsa da, tepkisini sokaklarda ifade eden kesimlerin henüz birleşmeyen hareketi, bulunduğu parçada bir dinamizm ve enerji yaratmaktadır. Her parçada yaşanan hareketle temasımız henüz istenilen düzeyde olmasa da temasımızın yarattığı etki ve karşılık önemlidir. Demokratik Halk Üniversiteleri programının da bir parçası olan “özerk-demokratik üniversite” talebinin kısa sürede, öğrenci gençliğin talebi haline gelmesi, kadınların maruz kaldıkları sınıfsal sömürü ve katliamlarına karşılık örgütlenme çağrısının yarattığı etki, işçi sınıfının kazanılmış haklarını korumaya dönük geliştirdiği hareketle buluşma adım ve çabaları bir karşılık ve etki yaratmıştır.
Bu noktada temel sorunumuzun, kitlelerle kurduğumuz ilişkinin sürekliliğinin sağlanması ve kalıcılaşmasının ancak örgütlenmeyle mümkün olacağının kavranmasıdır. Temas ettiğimiz ve belli boyutlarda etki yarattığımız kitleyle, ilişkinin güçlendirilmesi ve bunun örgütlenmeye dönüştürülmesindeki tutukluğumuz hareketin, çelişkilerin daha etkili ve ikna edici, yaratıcı ve enerjik bir politikayla zenginleştirilememesindendir. Bu nedenle de teması güçlendirmek acil, sürekli ve zenginleştirici bir ihtiyaç olarak tanımlanmalıdır. Oluşan hareketin içinde etkin bulunmak ve çelişkilere müdahale edip harekete geçirme rolü ve iradesi taşımak, aynı zamanda ikna edici politikanın oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Bu noktada yetersizlik, zayıflık ve zafiyet sınıf mücadelesinin temel dinamiği olan kitlelerin rolünü kavramamaktan kaynaklanabilir. Devrimci iradenin şekil alan ve şekil veren diyalektiği ise bunun sıkıca anlaşılmasıyla olanaklıdır.
Devrim gerçekleştirme hedefimizin, iktidarı alaşağı etme görevimizin nasıl yerine getirileceğine dair geri bilinç geri pratiklerimize de neden olmaktadır. Kitlelerin gücüne güvensizlik, devrime dair inançsızlık kitlelere yaklaşımda “içi boş” ya da “kof” olduklarına, kendiliğinden ya da sönümlenme öngörüsüne, değerlendirme ve tespitlere götürebilmektedir. Bu kavrayış gerçeğin perdelenmesinde kullanılan “içi boş ve kof” bir “özgüven” belirtisi olabilir. Bu haliyle kitlelerden kopuşu ifade etmenin ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Kitlelere rağmen, kitlelerden kopuk hareketin başarı üretme şansı olmadığı gibi, hareketi ileri taşıyacak bir özelliği de yoktur. Çözülmesi ve kavranması gereken soyut anlamda bir kitle övgüsü değildir. Gerçek olan, kitleler adına, kitlelerin kurtuluşu adına alınan her kararın uygulayıcısı kitleler olmadığında, bir avuç öncünün ancak geçici başarılara imza atabileceğidir. Başarıların kalıcılığını belirleyecek yegâne şey kitlelerin eseri olmasıdır. Kitlelerin dağınık hareketi, parçalı duruşu, tüm çelişkiler arasındaki sıkı bağı ve örgütlü gücün gerekliliğine olan bilincinin kavranmasına dair zayıflığının aşılmasının temel görev olduğunu kavramak aslolandır. Bu kavrayış kitlelerin hareketi, talepleri ve çelişkilerinin yakından incelenmesi ve ileriye taşıyacak iradenin açığa çıkarılmasıdır. Ya da ileriye doğru atılacak adımın sağlam ve güçlü bir bilinçle kavranması ve o halkanın devrimci bir yöne doğru ilerlemesini sağlamaktır.
Bu ilişkinin doğru biçimde kavranmaması, bilince çıkarılmamasından kaynaklıdır ki kurduğumuz ilişkiler geçici, yürüttüğümüz faaliyetlerden sağladığımız başarılar kalıcı olmamıştır. Sorunun aşılmasında geçmiş tecrübelerden ders çıkarmak önemli, ancak bundan daha da önemli olan sınıf mücadelesinin andaki görevlerini kavramak ve bu kavrayışın esasına kitlelerin eğilimini ve belirlenen politikanın onlarla buluşturulmasını koymak gerekir. Bu ilişki kurulamadığında belirlenen politikanın soyut bir söylemden öteye geçmeyeceği aşikardır.
1 MAYIS’A GİDERKEN…
Çalışmalarımızın Mart ayının takvimsel duraklarındaki coşkusunu, öğrenci direnişlerindeki hareketi ve elbette parçalı ve dağınıkta olsa onlarca iş yerinde işçi sınıfının direniş ve grevlerinin dinamiğini 1 Mayıs’a taşıyacağız. Pandeminin tüm yıkıcı etkisini hisseden işçi sınıfının bu dönem içinde başta gasp edilmiş haklarına dönük saldırılar, işsizlik, güvencesiz üretim koşulları, ya salgından ya açlıktan ölüm ikilemi içinde kalan işçi ve emekçiler bu dönem içinde sistemin sömürü politikalarını daha fazla görmüştür.
Mevcut durum ve politik atmosfer bu kadar net bir şekilde ortada durmaktadır. Örgütlenmenin, devrimci mücadeleyi yükseltmenin, kitlelerin var olan kendiliğinden hareketlerini, sınıf kinine dönüştürüp sisteme çevirmenin koşulları, bugün dün olduğundan daha fazla vardır. Çünkü saldırılar çoğalmakta, sınıf çelişkileri derinleşmekte ve dolayısıyla ilerici, devrimci ve demokratik muhalefet de gelişmektedir. İşçi sınıfı bu dönem içinde gelişen eylemleri içinde hem sendikal ihaneti tanırken hem de belli direnişlerde mevcut sisteme nasıl yedeklenmeye çalışıldıklarını görmüş oldu. Örgütlenme hakkına dönük saldırılar bu dönem içinde yaşanan direnişlerin esaslı gündemlerinden biri olmuştur.
Mevcut sistemin temellerine hücum eden pandeminin derinleştirdiği krizin faturasını ödemekle yükümlendirilen işçi sınıfı ve emekçilerin geleceksizlik ve borç batağındaki yaşamlarına intiharlarla son vermesi aynı zamanda yoksul halkın çözümsüzlüğünü de göstermektedir. Yine pandemi döneminin en çok etkilediği kesimlerden biri olan küçük esnaf hızla yoksullaşma bandına girmektedir. Kapanan iş yerlerinin açığa çıkardığı işsizler henüz ciddi bir hareket olarak kendini göstermese de işsizler ordusuna katılan bu kesimler de yoksulluğun pençesindeler.
1 Mayıs’a kadar yürütülecek çalışmalarımızın politik muhtevası, içeriği pandemi ile birlikte derinleşen krizin yarattığı sonuç ve işçi, emekçilerin hızlıca yoksullaşan yaşam şartlarının teşhir edilmesi ve örgütlenme çağrılarını içerecektir. Devrimci Demokratik Sendikal Birlik anlayışı ile temas ettiğimiz işçilerin-emekçilerin kendi sorunları ve talepleri etrafında örgütlenme perspektifine sahip olmak önemlidir. Ancak bu faaliyetin esas önemli ayağını ulaştığımız kitlenin örgütlenmesi oluşturmak zorundadır. Burada ise ufkumuzu sendikal bilinçle sınırlı tutmayarak, işçi sınıfının gerçek kurtuluşunu sağlayacak örgütlenmeleri oluşturmaya yoğunlaşmalıyız.
Unutulmaması gereken önemli bir mesele egemen sınıfların yaşadığı politik kriz durumudur. Bu kriz, geniş kitlelerin yaşanan sorunların, ortaya çıkan çelişkilerin artık egemen sınıflarca yönetilemeyecek nitelikte olduğuna dair bir bilinci örgütlemektedir. Toplumun çeşitli kesimleri, artık hissedilir şekilde yönetme krizinin yaşandığı, egemen klikler arasında güç dengelerinin oynamasına neden olacak şekilde bu sürecin ilerlediğini görmektedir. Böylesi dönemlerde geniş kitlelerin politikaya ilgisi, politik alana daha fazla girmesi söz konusu olmaktadır. Bu anlamda kitlelerin ekonomik ve sosyal çelişkileri politik bilincini olabildiğine açan bir faktörken, politik kriz bu duruma adeta çarpan etkisi yaratır. Bir yandan kendi yaşam koşullarının varlığını sürdürmeye çalışan derin bir ekonomik buhran diğer yandan yüklü bir politik ortam ve onun üzerine oturmuş bir kriz hâli vardır. Bu devrimci çalışmalar için, sıçramalı ve beklenmedik ilerlemeler için önemli bir zemindir. Sistemin dayanmaya çalıştığı tüm yasal dayanaklarının bu krizde kendi eliyle yok sayıldığı görülmektedir. Tablo bu açıdan da egemenlerin yıkım koşullarını beslemektedir. Pastanın küçülmesi faşist ittifakların, bu ittifaklar arasındaki iç çelişkilerin ve her kliğin kendi çelişkisinin keskinleşmesi ve sertleşmesine zemin sunmaktadır. Bu bağlamda ekonomik talepli bir hareketin güçlü bir politik itimi söz konusu olmaktadır ya da kısa sürede bu kuşatma oluşmaktadır. Çalışmalarda bu yanın gözetilmesi ve hareketin ileriye taşınması ya da hareket yaratmada bu gerçekliğin devrimci iradeyle ve yaklaşımla gözetilmesi elzemdir. Bu eksende yoğun ve sıkı bir kitle çalışması, sürekliliği sağlanmış istikrarlı devrimci hat, kitlelerin çelişkisine müdahale ve biçim vermede devrimimizin niteliğine uygun müdahaleler önem kazanmaktadır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 1 Nisan 2021 tarihli 84. sayısından alınmıştır.