Yerel seçimler sonrası başta İstanbul Büyükşehir olmak üzere önemli büyükşehirlerde AKP’nin yerel seçimleri kaybetmesi ile birlikte aynı alanda örgütlü bulunan sendikalarda da değişim süreci başladı. AKP, devlet yönetmenin önemli ayaklarından biri olan sendikaları da iktidarı boyunca dizayn etti. Bunların başında da hizmet iş kolu gelmektedir. AKP’nin bu alandaki sendikal örgütlenmesi Hizmet İş’ti. Sermaye tarihi boyunca üretimin gerçekleştiği tüm alanlarda üreten gücü yani işçi sınıfını kontrol altıda tutabilmek için kafa yormuş, stratejiler geliştirmiştir. Ülkemizde de işçilerin güvencesiz ve düşük ücretlerle çalıştırılabilmesi için işçilerin örgütlendikleri olan sendikaların kontrol edilmesi için sermaye ve onun siyası iktidarları için hep önem arz etmiştir. Bu nedenle, yerel seçimlerin alanda yarattığı değişkenlik ve siyaset ile olan yakın ilişkisine bağlı olarak başta hizmet iş kolu olmak üzere mücadele yürütenlerin bu gerçeği öncelikle görmesi, sendikalar üzerindeki kontrol mekanizmalarını iyi bilmesi gerekmektedir. Sermaye ve siyasi iktidar bu sürecin gerekliliği görerek kendini konumlandırırken bu alanda önemli bir yere sahip olan sendikaları da sürece ve döneme göre hareket etmeleri, planlamaya gitmeleri gerekmektedir.
Yerel seçimlerde önemli büyükşehir seçimlerini kazanan CHP, 90’lar sonrası hizmet iş kolunda yaşanan grevler ve mücadeleyi dikkat alarak önümüzdeki süreci ve bu alandaki konumlanmasını yeni dönem olarak ifade etmektedir. Bu “yeni dönem”de işçilerin hak mücadelesinde grevsiz bir süreç, kontrol edilen bir hareket ve sendika yapılanmaları hedeflenmektedir. Sömürünün derinleştirildiği bu süreçte sermayenin sürdürülebilirliği bakımından işçilerin kontrol altında tutulması önemlidir. Bu nedenle başta sendikal alan olmak üzere sermayenin daralmasına yol açabilecek hareketler kontrol edilebilir olmalıdır. Uzun süredir düşük ücret ve güvencesizlikten kaynaklanan kötü koşulların yarattığı birikim işçileri örgütlemeye itmektedir. Her türlü baskı ve güvencesizliğe ve sendikaların kontrolüne rağmen bu süreçte çeşitli hareketliliklerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu hareketlilik kriz derinleştikçe artmaya devam edecektir. Bu nedenle sermaye, sendikalarda yeni dönemin kontrol biçimlerini oluşturmakta, bunun adımlarını atmaktadır. DİSK’in son genel kuruluna CHP eliyle bizzat yapılan müdahale bugün ortaya çıkan sonuçların kaynağını da bize göstermektedir. DİSK içinde tüm farklı kesimleri bir arada tutan ancak asıl olarak en geri yanları içinde barındıran CHP kontrollü bir yapı oluşturuldu. TÜRK İŞ’in kontrol altında tutamadığı alanlarda oluşabilecek yeni hareketlilikleri kontrol edebilecek bir sendikal yapı, DİSK gibi bir konfederasyon ayrıca dizayn edilmektedir. Bu gelişmelerin ilk işaretlerini Kadıköy’deki grevde, Maltepe grevinde, Ataşehir’de, Beşiktaş’ta, Kartal’da bitirilen toplu sözleşmelerde görebilmekteyiz. Kadıköy, Maltepe, Kartal ve Ataşehir’de çalışan ve diğer belediyelerdeki işçiler kamuda uzun süredir düşük ücretle, güvencesiz ve taşeronda çalışmaktaydılar. KHK ile yapılan değişiklik ile 2020 Haziran sonrası toplu sözleşme yapma yetkisi ve örgütlenme süreci başlayınca devreye giren belediye yöneticileri (belediye patronları) kendilerine göre sendika tercihi yaptılar. Bu tercihin nedeni sonrası süreç için oldukça önem arz ediyordu. Bu örgütlenmede Avcılar Belediyesi ayrı yerde tutulmalıdır. Belediyeden bağımsız olarak gerçekleşen bir deneyim olarak işçilerin hem sendika tercihleri hem örgütlenmeleri sınıfa dayalıdır. Bu konuda kısmen Maltepe’yi de söyleyebiliriz. Bu sürecin mücadele deneyimini yaşayan Kadıköy ve Maltepe grevleri bu bakımdan önemli dersler içermektedir. İstanbul Anadolu yakasında CHP’li belediyelerin DİSK’e bağlı Genel İş içinde örgütlenmesi sonrası yaşanan genel kurullar oldu. Yeni olarak ifade edilen bu süreç sayısal olarak da oldukça fazla olan taşeron işçilerinden sınıftan yana olanları sendika yönetim kadrolarına taşıdı. Kadıköy’de yaşanan grevde başta ilerici işçilerin, temsilcilerin ve şubede bulunan yöneticilerin rolü bulunmaktadır.
Taşeron sonrası örgütlenme yaşayan sendikalar genellikle belediyelerin onayına göre kontrollü bir örgütlenme yaşamıştır. Yerel yönetim alanları olması nedeni ile bu işçilerin tamamına yakını belediye yönetimi ve ilişkileri üzerinden işe alınmıştır. Bu nedenle sendikal tercihin yönlendirilmesi de daha kolay olmuştur.
Ancak sendika şubesi Kadıköy grevinde, geçmişte belediye işçilerinin yaptığı gibi (1992 belediye işçilerin grevi) sadece ücreti baz alarak; grevin kendisinin kamuoyu nezdinde ücretle tarif edilmesine yol açan bir yol izlenmiş, grevi bunun üzerine oturtmuştur. Sendika şubesi belediye yönetimleri ve ‘işveren’ sendikasının rolünü, grevin halk üzerindeki etkisini, bunun tersinden greve yansımasını, kendi örgütlülüğünün durumunu ve sendikal bürokrasinin rolünü hesaplamamıştır. Bahsini ettiğimiz her bir durum üzerinden uzunca sonuçlar çıkarılabilecek konulardır. İlk örgütlenme süreçlerinde kural olarak iç örgütlülüğü esas alan adımlar atılır. İşçilerin aldıkları ücretler arasındaki farklılıklar, işçilerin çalışma koşullarının eşit olmaması gibi etkenler de TİS öncesi ayrıştırıcı faktörlerdir. Bu nedenle TİS sürecinde, öncelikle daha birleştirici adımlar atmak gerekliydi ve bunun için sosyal hakların herkese eşit alınabilmesine yönelik bir yol izlenmeliydi. Burası da göz ardı edildi. Bir sonraki adım ise istediğini almak ya da alınmasını sağlamak içindir.
Grevlerin olumsuz sonuçlanmasının yarattığı tahribatlar olur. Sendikal örgütlenmenin ilk ve yeni olduğu yerlerde TİS sürecinin ücretlere kilitlenmesi, istenenin elde edilememesi durumunda genel olarak işçilerin kendi sendikalarına olan güveni azaltır. Grevin işçilerin okulu ve silahı olması durumunu manipüle eder. Sınıfta umut yerine güvensizlik oluşturur. Kadıköy grevi sonrası Maltepe grevi de aynı nedenlere ve biçime yakın bitirildi. Aslında Kadıköy grevi Ataşehir’deki sözleşmeyi bitirdi. Bu nedenle bu grevler sadece burada bulunan işçilerin değil sonrası binlerle ifade edilen işçilerin mücadelesini de bloke etti. Sonrası hamleleri zayıflattı. Bu grevlerde ortaya çıkan sonucu, başta belediyeler olmak üzere taşeron alanında örgütlenen işçilerin gelişen mücadele dalgasına karşı ilk dalgakıran olarak da görebiliriz. Kadıköy grevi ile başlayan bu süreci, CHP’li belediyelerde Genel İş’in kontrol dışı hareketlerine karşı rota kırma hamlesi ve aynı zamanda Genel İş’e “hizaya gir” mesajı olarak da görebiliriz.
Bu grevlerde sadece sendikal bürokrasiden bahsedilemez. Grev öncesi Genel İş yönetimi ile CHP Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı arasındaki görüşmeyi bu sürecin ana hatlarını içeren bir görüşme olarak görmek gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi kendi belirledikleri sendikaların kendi belirledikleri sınırların dışına çıkmalarını önlediler. Bu grevde yine önemli bir nokta olarak CHP’li belediyelerin ‘işveren’ sendikası SODEMSEN’in rolü unutulmamalıdır. Düne kadar belediyelerde bağımsız hareket eden CHP’li belediye yönetimleri bugün artık sendika kurarak hareket etmektedir. Daha önce işçi sendikalarında yöneticilik yapmış kadroların da yürüttükleri süreç ve müzakerelerde oldukça tehlikeli olabildikleri göz ardı edilmemeli, küçümsenmemelidir. Ayrıca başta İBB olmak üzere grevi başarısız kılmak için belediye yönetimlerinin ortak bir iradeyle hareket ettikleri de unutulmamalıdır.
Grevde halkın desteğinin örgütlenmesine dair ciddi tek bir gerçeklik yaşanmamıştır. Yerel yönetimler halka en yakın alanlardır. Bu nedenle yerel yönetim grevleri oldukça önemlidir. Tüm bunlara rağmen en sıradan ve bilindik yöntemler yapılması hedeflenseydi bile daha önemli kazanımlar alınırdı.
Koşullara bağlı olarak bütün bu süreçte sermayenin, patronların ve sendikal bürokrasisinin sürecin değiştiğini söylediklerine tanıklık ettik. Aylardır oyalanan TİS sürecinin grevleri başlatmasıyla birlikte işverenler hedefledikleri tüm koşulları bu yeni sürecin üzerine yıktılar. Sürecin “yeni” olarak adlandırılması tesadüfü değildir. Adına ne denilirse denilsin bu süreç asıl olarak sendikal hafızayı silme olarak da görülmelidir. Sendikaların yeniden dizayn sürecini, bir yandan bugüne kadar işçilere yaptıkları tüm kötülükleri diğer yandan ise buna karşı mücadele deneyimlerini, tarihsel birikimleri ve bu birikimi az ya da çok taşıyan odakları silmeye yönelik hamleler olarak değerlendirilmelidir.
Bir DDSB’li