Emperyalist kapitalist sistemin her krizi işçi ve emekçi yığınlara yöneltilen “yeni” ve kapsamlı saldırıların başlangıcıdır. Kriz her defasında sömürüyü yeniden örgütleyerek “aşılmaya” çalışılırken, kazanılmış tüm haklar saldırıyla kuşatılmaktadır. Yetmişli yıllardan itibaren krizin sorumlusu olarak gösterilen devletin ekonomiye müdahalesi neoliberal politikalarla hızla tasfiye edilirken ücretlerin baskı altına alınması da dahil üretimin “yeniden” örgütlenmesine yönelik kimi önlem ve değişiklikler devreye sokuldu. Burjuva iktisadın çeşitli akımlarını bünyesinde toplayan neoliberalizm, devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkışı örgütlerken piyasanın egemenliğini ekonomiye ve tüm topluma hakim kıldı. Emperyalist kapitalist sistemin krize neden olan “katılıklar”a karşı bulduğu bu mucizenin yeni adı “esneklik”ti.
Böylelikle, Fordist üretim modeli ve Keynesyen politikalar katılıkla anılmaya başlanırken esneklik krizi aşmaya yarayacak açılımların en popüler kavramı oldu. Sermaye hareketlerinin ve birikimin önündeki engelleyici kuralların arka arakaya kaldırıldığı, o güne kadarki düzenlemelerin katılıklardan arındırıldığı bir süreç yaşandı. Ekonomik açmazın, krizin nedeni olarak görülen “katı kuralların” yerini “serbestleşme ve rekabet edilebilirlik” alırken özellikle çalışma yaşamı uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına uygun şekilde esnekleştirilerek rekabete uyumlu hale getirilmek istendi.
Emperyalist kapitalist sistem için geçerli olacak tek koşul en düşük maliyetle en kısa zamanda en yüksek karlar elde edebilecek sömürüyü gerçekleştirmektir. Bunun için bilinen yöntemler dolaşıma sokularak yeni adlarla örgütlenmeye çalışılmaktadır. Özelleştirme, kuralsızlaştırma, piyasalaştırma ve esneklik bu yeniliklerden en fazla aşina olduklarımız arasındadır. Her derde deva olarak pazarlanan üretimin ve çalışma yaşamının esnekleştirilmesi sanıldığı gibi işçi sınıfının yabancısı olduğu bir “yenilik” değildir. F. Engels’in 1840’ların İngiltere’sinden betimlemelerle aktardığı insanlık dışı çalışma koşullarının günümüze yeniden çağrılmasıdır. Emperyalist kapitalist sistem bir kez daha işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği tarihsel kazanımları ortadan kaldırmanın, sömürünün önündeki tüm engellerden esnekleşmeyle kurtulmayı istemektedir. Esnekleşme, ideolojik saldırılarla birlikte işçi ve emekçi yığınlara kabul ettirmeye çalışmaktadır.
ESNEKLİK, SINIFSAL KARŞITLIKLARI PERDELEMEYE YÖNELİKTİR!
Kuşkusuz esneklik üretimin ve çalışma rejiminin yeniden düzenlenmesinden fazlasıdır. Esnekleşme, emperyalist kapitalist sistemin çıkarları bakımından katı olan her şeyin “yeniden” biçimlendirilmesini, emek ve sermaye arasındaki temel çelişkinin perdelenmesini içermektedir. İşçi sınıfı açısından “katılıklar”ın son bulması, çalışma yaşamında çatışmanın yerini iş birliği ve diyaloğun alması istenmektedir. Doğumuyla mezar kazıcısını da tarih sahnesine taşımış olan burjuvazinin duyduğu korku başka şeyle yer değiştiremeyecek şekilde güncel kalmaktadır. Bu nedenledir ki işçi sınıfını ideolojik olarak silahsızlandırmaya, azgın sömürü ve baskı karşısında direncini kırmaya yönelik saldırılar hep sürmüştür. Sınıf karşıtlığı tarihsel olarak modası geçmiş çelişkiler arasına yerleştirilmiş, uzun süredir toplumdaki pek çok karşıtlıktan sadece birisi olarak ilan edilmiştir. Sınıf mücadelesi yerini, çeşitli taleplerle ortaya çıkan toplumsal hareketlere, “radikal demokrasi mücadelesine” bırakmıştır. Burjuva ideologların emperyalist kapitalist sistemin yüreğine su serpecek saldırıları, tartışmaları işçi sınıfının politik iktidar mücadelesinin öznesi olamadığına vardırılmış, sınıf kategorisinde kendisine yer bulamayacak kadar belirsizleştirmiştir. Tüm bunlarla birlikte emperyalist kapitalist sistem kendisini tarihin “sonu” ilan etmekten kaçınmamıştır.
“KATI” OLAN HER ŞEY YENİDEN BİÇİMLENDİRİLECEKTİR!
İdeolojik saldırılar altında çalışma yaşamı biçimlendirilirken, işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi, tarihsel kazanımlarının ortadan kaldırılması temel düstur haline getirilmiştir. Buna göre, özgür bireyler olan işçiler ve patronlar arasındaki ilişki sendikaların ve devletin menzilinden çıkarılmalıdır. Özgür bireyler olarak işçi ve patron tamamen kendi belirledikleri koşullarda sözleşmeler yapmayı becermelidir. Ücretler; toplu sözleşmeye ya da asgari ücrete göre değil işçinin verimine göre belirlenmelidir. İşçiler patronların düşük ücret vermesi halinde işi bırakarak verimlilik düzeyine uygun ücret alacağı başka bir iş arayacaktır. Patron ise verimlilik düzeyine göre ücret vermek zorunda kalacağı yeni bir işçi arayışına girecektir. Verimliliğe ve performansa dayalı ücret politikası, bireysel sözleşmelerle ücretlerin ve çalışma koşullarının belirlenmesi yaratılmak istenen ideal tablodur. Bu tabloyu tamamlayacak olan işçi sınıfının sendikal örgütlenmelerinin dağıtılması, örgütsüzleştirilmesi ve düşük ücret politikasına mahkum edilmesidir.
Kuralsız ve esnek çalışma yaşamı, “eşit” bireyler arasındaki “özgür’”sözleşmeler artık geçerli olacak tek mottodur. Kuralsızlık kural haline getirilmektedir. İşçi sınıfının mücadeleyle kazandığı tüm haklar budanarak elinden alınacak, sekiz saatlik işgünü, fazla mesai ücreti, belirli hafta tatili ve yıllık izinler, işyerinde belirli bir iş tanımı, iş güvencesi, kadrolu ve sendikalı çalışma, belirli bir işyeri vb. tüm haklar ve tanımlamalar ortadan kaldırılacaktır. Çalışma süresi, günün hangi saatinde başlayıp biteceği belirsizleşecek, işçilerin çalışıp çalışmayacağı, işten çıkarılıp çıkarılmayacağı piyasanın durumuna, patronların ihtiyacı ve insafına göre belirlenecektir. Patronlar iş piyasasındaki dalgalanmaları gözeten, istihdamı buna göre değiştirmeye olanak sağlayan esnekliklerle her türlü işgücü maliyetinden kurtulmayı hesap etmektedir. İşçiye iş güvencesi olan her şey, en başta da kıdem tazminatı, kurtulmak istedikleri arasında ilk sıradadır. İşçinin maliyetsiz işten çıkarılması, işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının zorlaştırılarak ya da ortadan kaldırılarak işsizlerin “parasız” ve hazır iş gücü olarak yedeklenmesi istenmektedir. Çalışma yaşamının esnekleştirilmesi tüm bu saldırıları bünyesinde toplamaktadır. Emperyalist kapitalist sistemin işçi sınıfına yönelttiği saldırı dalgası, sınıfa örgütsüzlüğü, sınırsız sömürüyü, sözde “eşit” bireyler arasında kapanması mümkün olmayan eşitsizlikleri dayatmaktadır.
ESNEK ÇALIŞMA “YASALAŞMASA DA” FİİLİ YAŞAMA GEÇİRİLİYOR!
Esnek çalışma, 2003 yılı Mayıs’ında yasalaşan 4857 sayılı İş Kanunu’nda çeşitli yönleriyle yaşama geçirilmiş, hükümet ve patron örgütleri esnek çalışmanın tüm biçimlerinin yasalaştırılmasını gündemlerinden hiç düşürmemiştir. Bu kapsamda Ulusal İstihdam Stratejisi hazırlanmış, esnekliğin çalışma rejimi haline getirilmesi için fırsatlar kollanmıştır. Yakın süreçte “istihdamın önünü açmayı” vadeden torba yasayla 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerden “başlayarak” güvencesiz ve esnek çalışmayı tüm sınıfa doğru genişletmeyi hedefleyen saldırı bir kez daha “yasalaştırılmaya” çalışılmıştır. Önümüzdeki süreç boyunca da sömürünün en vahşi yöntemleri, kıdem ve emeklilik hakkına yönelik saldırıların süreceği, esnek çalışma uygulamalarının “yasalaşmasa” da fiili olarak yaşama geçirileceği, güvencesizliğin yaygınlaştırılacağı bu sayfadan dile getirilmişti. Şimdi hakim sermaye kliğinin “Koç” başı uzaktan/esnek çalışma modelinin kalıcı hale getirildiğini çalışanlara sunulmuş bir nimet olarak açıklamaktadır. Patronlar pandemiyi bir kez daha esnek ve uzaktan çalışmanın yasalaşmasa da fiili olarak uygulanması için fırsata çevirmiş, işçi ve emekçilere yönelik saldırıya alan açmıştır. Böylece uzak/esnek çalışmayla işçi ve emekçilerin yaşamı üzerindeki denetim ve sömürü ağı genişletilecek, iş ve ev yaşamı arasındaki sınırlar kalkarak, tüm yaşam patronların çıkarlarına göre düzenlenecektir. Özellikle uzak/esnek çalışmayla eve hapsedilecek kadınların yaşamı baskı, sömürü ve şiddetle kuşatılacaktır.
Esnek çalışmanın işçi ve emekçilerin yaşamına etkileri boyutlu, kazanılmış haklara yönelik saldırılar dizginsiz olacak, örgütlenmelerinin önü zorluklarla çevrilecektir. Esnekliğin çalışma yaşamına hakim hale getirilmesinin işçi ve emekçilerin yaşamına yansımaları, gelişecek mücadeleler sınıfın gündemi olmaya devam edecektir. Ancak bugünden yaşanan gelişmeler hakim sınıfların dolaylı ve dolaysız sermaye kliklerinin “ilk” sayacağımız bir araya gelişine sahne olmaktadır. TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB ve TESK’in bu bir araya gelişi sadece yayınladıkları ortak bildiriden, enflasyonun frenlenmesini önceleyen taleplerden ibaret değildir. İşçi ve emekçi yığınlar karşısında “başka bir şey için” yaşam bulmayacak “kutsal ittifak” patron örgütleri cephesinde örgütlenmeye başlamıştır. Bu nedenledir ki direniş ve kazanımla sonuçlanan mücadeleler işçi sınıfının üzerine inşa olacağı daha büyük birliğin ve örgütlenmenin kaldıracı yapılmalıdır. Dur durak bilmeden fiili olarak yöneltilen saldırılara karşı fiili direniş ve mücadele hattı, izlenecek ve yürünecek tek güzergâh olmalıdır.