Pandemi ile emekçiler açısından daha da ağırlaşan yaşam koşulları yoksul nüfusa hiç durmadan yeni sayıları ekliyor. Yoksul nüfusun genel artışına paralel, emperyalizme göbekten bağımlı ülkemiz de derinleşen yoksulluk rakamlarıyla sıçramalar yaratıyor. Yoksulluğa mahkum edilmiş emekçiler, genel durumdan nasibini fazlasıyla almakta. Durmadan artan enflasyon, temel gıdalara, tüketim ürünlerine ve vergilere yapılan zamlar, işçi sınıfı ve emekçilerin ciddi gelir kaybı, işsizlik gibi etkenler yoksulluğun derinleşmesini sağlayan başlıca sebeple olarak sayılabilir.
Geniş tanımlı işsizlik 10-12 milyon arasında değişirken, çalışanların da aldığı ücret yaşam olanağı tanımıyor. Çalışan nüfusun yarısından fazlasının açlık sınırının hemen üzerinde bir asgari ücret aldığı gerçekliği, pandemi süreciyle iş yerlerinin kapanması veya işten atmalar, hukuksuz ve sağlıksız çalışma zorunluğu, yüzde 40’lara varan dizginlenemez enflasyon, dur durak bilmeyen zamlar, vergiler, har(a)çlar, aydan aya daha yüksek gelen faturalar… İşçi ve emekçileri adeta ölüme mahkûm etmektedir.
TÜİK’e göre 2019’da toplam ailelerin yüzde 21,5’ini yoksul aileler oluşturuyor (17 milyon kişi). Halbuki Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde %60’ı asgari ücret ve altında gelire sahip. 20 milyon insan aslında açlık sınırının altında yaşıyor. İşini kaybedenler de eklendiğinde bu sayı 30 milyona çıkabiliyor.
ESNAFLAR, ÇİFTÇİLER, EMEKLİLER, HİZMET SEKTÖRÜ ÇALIŞANLARI…
Yukarıdaki veriler incelendiğinde pandemi süreciyle birlikte esnafların, çiftçilerin bazı hizmet sektörü çalışanlarının, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşadığını görüyoruz. 2015’ten günümüze yaklaşık 50 binin üzerinde işletme kapanmış, kapanmayanlar ise tüm çalışanlarını çıkararak maliyetleri kısarak yok olmama gayretindedir. Küçük esnaf grupları pandemi süreciyle birlikte adeta can çekişmekte, mevcut iktidarın 1000-750 ve 500 TL gibi övünçle bahsettiği “komik” sosyal yardımlardan 8 milyonluk esnaf ailesinin 800 bini bile yarım yamalak faydalanmaktadır. Fakat 20 değişik kalem adı altında alınan vergiler-har(a)çlar artmaya devam ederken, günlük tüketilen enerjin maliyeti faturalara kabarık yansımaktadır. Gelir hızla düşerken, gider hızla artıyor. Ve ülkenin Cumhurbaşkanı hızla aç-yoksul ve işsizler ordusuna katılan esnafları “gıda fiyatlarında artışın sorumlusu ilan ederek, çeşitli cezalarla” tehdit ediyor. Esnaf ise bankalara borçlar ve veresiye defteri arasında bir denge kurmak için can çekişiyor.
Türkiye’de son 12 yılda çiftçi sayısı yüzde 48 düştü, tarım alanları da azalıyor. Son 18 yılda tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı yüzde 44 azaldı. Zaten maliyet giderleri ve bir avuç tefeci-tüccar asalağının eline mahkum edilmiş küçük üreticiler artık üretemez duruma gelmiş, hatta ortanın altı ölçekli işletmeler-çiftçiler bile hızla üretimden kopmaya, dolaysı ile yoksullaşmaya başlamıştır. Hâl böyle olunca borçlarını ödeyemez hale gelen çiftçilerin arazilerine, traktörlerine gelen haciz haberlerinin sıkılığı da tesadüf olmuyor. Özellikle hizmet sektöründe çalışan binlerce aşçı-garson-müzisyen vb. pandemi sebebiyle işsiz kalması ve başka iş bulamaması adeta yok sayılması çaresizce ölüme mahkumiyetten başka bir anlam ifade etmiyor.
BIÇAK KEMİĞE DAYANMADI, PARÇALIYOR; HESAP SORMA BİLİNCİMİZİ DİRİ TUTALIM!
Ağır ekonomik koşulların yarattığı yoksulluk ve yaşam-çalışma şartlarının güvencesizliği-sağlıksızlığı, işsizlik vb. sebeplerle bünyesi ve psikolojisi tahrip olan yüzlerce işçi çaresizlik, yarınsızlık ve umutsuzluk sarmalında ne yazık ki intiharı seçiyor. Son altı yılda yaklaşık 400 işçinin ekonomik sebeplerle intihar etmesi; özellikle son süreçte eline “iş ve aş” yazarak kendini asan, çocuklarına ekmek götüremediği için onuruna yediremeyip kendisini yakan emekçiler, bıçağın kemiğe dayanmadığını; adeta parçaladığı noktaya gelindiğini işaret ediyor.
Mevcut AKP iktidarı devletin tüm ideolojik aygıtlarını kullanarak açlığın, yoksulluğun ülkemizde olmadığı yalanı, dile getirenlerin ise en basit haliyle soruşturmaya tabi tutulduğu şu günlerde açlığa-yoksulluğa mahkum edilmiş insanların öfkesi gitgide keskinlik kazanıyor. Sosyal yardımlarla övünen mevcut iktidar; dünyada pandemi süreci sosyal yardımlara pay ayıran son beş ülkeden birisi olduğu gerçekliğini ve bu oranın birçok ülkede yüzde 5-8 bandında değişirken ülkemizde sosyal yardımların GSMH’ya oranının yüzde 1 bile olmadığını unutuyor. Mızrak çuvala sığmıyor ve halkın kaybettiklerinden beslenen-güçlenen bir avuç komprador tefeci ve yandaşları saraylarda keyif çatarken, ballı ihaleleri alırken kontrolü elinde tutmak için zorlanıyor. Zorlandıkça saldırganlığı da artıyor. Çünkü seslerin çoğalması ve dahası birleşmesinden, hesap sorulmasından o kadar korkuyorlar ki ellerinden geleni yapıyorlar. Yapmaya da devam edecekler. Öyleyse korkularını büyütelim ve hesap sorma bilincini diri tutalım.
Bir DDSB’li