2020’den 2021’e devreden en önemli gündem ABD başkanlık seçimlerini Trump’ın kaybetmesi ve Biden’ın kazanması ile devir sürecinin nasıl bir seyir izleyeceği meselesiydi. Zira Trump kendi döneminde eyaletlerde ve federal mahkemelerde atanmış gerici hakimlerin (ki buna ABD’de kimi ilerici-reformist-revizyonist çevrelerde tutkuyla inanıyordu) seçimde hile olduğu gerekçesiyle seçimi iptal edeceğine ya da seçimi kendisine hediye edeceğine inanıyordu. Ki 6 Ocak Kongre baskınına kadar bir yandan hukuki yolları diğer yandan ise etrafında kümelenmiş gerici kitleleri harekete geçirerek seçimlerin iptali için kampanya yürüttü. Dünyada başat emperyalist güç olan ABD’nin devlet mekanizmasının esaslı parçalarının tercihlerinde daha ciddi krize yol açacak müdahale yapmayacağı belliydi. Ancak ajite edilmiş, gericilikle dolup taşan kitlenin yolunu şaşırması ve bir krize yol açması beklenilir bir şeydir. Nitekim 6 ocak tarihinde Temsilciler Meclisi’nin resmi olarak Biden’ı onaylayacağı toplantıda yaklaşık 40 bin kişiden oluşan Trump yandaşları, sonuçların değişmeyeceğini anladığında protestolarını senatoyu basarak devam ettirdiler. Bunun söylendiği gibi bir “darbe girişimi” olmadığı, olamayacağı ancak Trump için trajik bir son olduğu açıktır. Fakat aynı şekilde ABD’de faşist, ırkçı ve tepeden tırnağa gerici söylemler ve istemleri açık şekilde dile getiren hareketin en cüretli girişimidir. Düne kadar siyahilere, göçmenlere, Latinlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, ilericilere, devrimci güçlere yönelen, şiddet uygulayan, devletin milisliği görevini yapan bu gerici güruh şimdi ABD devletinin sembolik kurumuna yöneldi. Bu hareketin bu hamlesi Trump’ın istem ve amaçlarının ötesine bu şekilde geçmiştir. Ki Trump-Pence ittifakı hızla dağılmış, Trump ve ailesi bu eylemi hep bir ağızdan kınamıştır. Ancak hareket gerçekleşmiş ve adeta polisin almadığı önlemlerle önü açılan Kongre içi protesto 4 kişinin ölmesiyle sonuçlanmıştır.
Bu girişim sonrası Trump başkanlık devrinin sorunsuz olacağını beyan etmiştir. Trump için sembolik olan ancak politik karşılığı güçlü olan temsilciler meclisinde başkanlıktan azletme oylaması olumlu sonuçlanmıştır. Kongre baskınının Hitlerin başarısız “Birahane darbesinin” benzeri olduğu, bu hareketle ABD’de faşist hareketin sahneye çıktığı yorumları yapılmaktadır. Ancak köleliği savunan, dini gericilik temelinde örgütlenmiş yüzlerce tarikatla ve göçmen karşıtlığı ekseninde örgütlenmelerle ABD’de faşist oluşumlar hali hazırda yaygın şekilde söz konusuydu. Bu gericiliğin bizzat ABD devletinin tüm gözeneklerine yerleştiği, ABD emperyalizminin faşizan uygulamalarının burjuva demokrasisine içkin olduğu da bir gerçektir. Ancak Trump’ı Hitlere, Kongre baskınını “Birahane darbesine” benzetmek yanılsamalı bir tarih okuması ve ayrı tarihsel koşulların ve ülkelerin kötü bir benzetmesi gibidir. Bu yadsıma yaklaşımımız, ABD’nin faşist diktatörlüğe evrilmeyeceği, sistemin temellerinin böylesi bir siyasal biçim için uygun olmadığı anlamına gelmemektir. Kuşkusuz ABD emperyalizminin “demokrasisi” faşist diktatörlüğe temel olacak tüm ekonomik, sosyal koşullara sahiptir. Ancak başat bir emperyalist gücün böylesi bir siyasal rejim değişikliğine ulaşması hiç de kolay olmayacaktır. ABD için şu aşamada aslolan kurulu sistemini daha da güçlendirmek ve emperyalist tekellerinin çıkarları için dünya halklarına daha fazla kan kusturmak olacaktır. Bu eksende gerici faşist hareketi ve Kongre baskınını içerde muhalif kesimlere, ilerici toplumsal güçlere yönelmek, toplumsal hareketleri “terör” kapsamına sokmak için kullanması beklenmelidir. Bu gerici hareketlerin kuşkusuz daha da pervasızlaşarak gelişmesi olasıdır. Ancak bu kesimlerin daha da genişleyerek örgütlenmesi ABD emperyalizmine yönelen ilerici toplumsal muhalefete düşmanlıkla biçim alacağını ön görmek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda ABD’de ekonomik ve politik krizin büyümesine paralel olarak ilerici güçler kadar gerici güçlerinde daha organize olması durumu yaşanacaktır.
EMPERYALİZM “DEMOKRATLIĞI” KUŞANARAK SALDIRMAYA DEVAM EDECEK!
ABD emperyalizminde seçimlerle oluşan politik krizin sonuçları kuşkusuz ABD için olumlu bir durum değildir. Ancak emperyalist ABD’nin bu krizi hem içerde hem de emperyalist hedeflerinde bir kaldıraca dönüştürme çabası eksik olmayacaktır. Ancak Trump ile izlenen ve istikrar kazanamayan politikalara bir düzen ve yeni ritim katılacağı görülmektedir. AB ile ilişkiler, Çin ve Rus tehlikesine ve öncelikli pazar alanlarına yoğunlaşma noktasında belli düzenlemeler beklenmelidir. Bu bağlamda ilk olarak Ortadoğu’ya daha güçlü odaklanan bir ABD emperyalist politikasının işaretleri verilmiştir. Türk hakim sınıflarının seçim sonuçları açıklanana kadar Trump taraftarlığı gütmesi, son Kongre baskını ile Trump’a ayar veren ve demokrasi çığırtkanlığı yapacak kadar kendinden geçen halleri ve Biden ile çalışmayı sabırsızlıkla bekleme halleri ilk tutumlarının gerekçelerini ortadan kaldırmıyor. Biden ile AB-ABD çelişkisinin hafifleyeceği, Rusya ile çelişkilerin Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa odaklı yoğunlaşma ile keskinleşeceği görülmektedir. Bu durum düne kadar emperyalistler arası boşluktan faydalanan Türk hakim sınıfları için hiçte hayırlı olmayacaktır. ABD’nin Suriye’de süreç planlaması içinde özellikle Fırat’ın doğusunda Suriye rejimi ve İran’ın alan genişletme hamlelerine karşı daha sert olacağı, Türk egemen sınıflarından ise Rojava ve Kürt meselesinde saldırgan tutumuna yeni bir biçim vermesini isteyeceği görülmektedir. Bu bağlamda İsrail’in Ocak ayı ile birlikte Suriye’ye yönelik hava saldırılarının artması, İdlib sorununda ABD’nin beklenti çıtasını yükseltmesi gibi gerginliği arttıracak gelişmeler Suriye’de kapıya dayanacaktır. Bu durum ABD için ittifak güçlerini daha belirgin kılmayı, uşağı olan devletlerden Ortadoğu sistemi için hizaya girmesini daha güçlü dayatması beklenmelidir. Özellikle İsrail ile Arap devletleri arasında normalleşme girişimlerinin Trump’tan devralınarak ilerletileceği, İran’a yönelik kuşatmanın daha sıkılaştırılacağı anlaşılmaktadır. Bu durum Kürdistan’ın dört parçasında da tesir edecek gelişmelerin önünü açacaktır.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yönelik ABD’nin gözden geçirme politikasının Türk hakim sınıfları için rol kapma mücadelesine de ivme katması kaçınılmazdır. Zira bugüne kadar ABD emperyalizminden rol kapmaya odaklı, saldırgan politikası ve gücünü ve elde ettiği olanakları sürdürme hevesine devam edecektir. Ancak Kürt meselesi bu bağlamda faşist diktatörlük için “zayıf karın” olmaya devam ediyor. “Çökertme ve sindirmeye” dayalı içerde ve dışardaki saldırgan politikasını, Kürt hareketini istediği düzeye getirmek için sürdürmek isteyecektir. Bunun tek taraflı askeri-politik saldırganlıkla ve inkarla sürdürülmesi olanakları sonuna kadar zorlanmıştır. Ancak bu saldırılar 6 yıldır kesintisiz sürmesine rağmen direniş kırılamamıştır. Gelinen aşama ise artık derin bir açmaza dönüşme noktasına gelmiştir. Zira bir önceki sürece dönmesi bir politik krizin tetikleyicisi olacakken, var olan haliyle sürdürülen yönelim zaten bir kriz halinde ilerlemektedir. Egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmanın boyutu ve sertliği, aynı zamanda parçalanmış yapısı faşist diktatörlüğün başka bir açmazıdır. Bunların bir bütün yönetme krizini boyutlandırması kaçınılmazdır. Yani önümüzdeki süreç Türk hakim sınıfları için derin ve köklü krizlerin, yönetme sorunlarının zeminine işaret etmektedir.
İşçi sınıfı ve ezilenler cephesinde öfke ve tepki sürekli büyümekte, bileylenme hali kontrol edilmesi zor gerginlikler üretmektedir. Kitlelerin dağınık ve örgütsüz olması yönetme açısından ya da sistemin geleceğini uzatma açısından bir avantaj olarak çıksa da, siyasi dengeleri alt üst edecek ve devrimci mücadelenin olanaklarını olabildiğince geliştirecek sonuçlara gebedir.