Ekonomideki krizli duruma paralel siyasi alanda da hâkim sınıfların yeni kriz ve değişimlere açık gerçekliği devam ediyor. Yarı-sömürge, yarı-feodal ekonomilerin temel zayıflıklarını içinde barındıran ve dünyadaki her durgunluk, kriz döneminde ciddi sarsıntılar geçiren bizimki gibi ülkelerde, ekonomik alandaki sarsıntıları siyasi alanda da açık bir biçimde takip etmek olasıdır. Hem sınıflar arası karşıtlıklar hem de hâkim sınıfların iç gerilimlerinde cereyan eden gelişmeler, ezilen toplumsal kesimler nezdinde de baskıları daha görünür kılar. Son yıllarda özellikle Kürt ulusu ve kadınlara yönelik artan saldırılar, söz konusu faşist düzenin kendi içinde yaşadığı krizlerle yakından ilintilidir. Kuşkusuz devletin faşist niteliğine denk gelen baskı politikaları süreklidir ve sistemin karakterine içkindir. Ancak böyle dönemlerde süreklilik, kendi içinde yoğunlaşma ve kırılmalarla birlikte ilerler.
Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı her dönem bir devlet stratejisi olarak uygulanan imha, inkâr ve asimilasyon politikaları bazen “açılım” adı altında bazen “kökünü kazıma” adı altında tam da böyle dönemlerde yoğunluk kazanır. Hatta bugün olduğu gibi bir yandan “açılım” dedikoduları yayılırken diğer yandan katliam ve tasfiye saldırıları yoğunlaştırılır. Çünkü Türk hâkim sınıfları için Kürt sorununda “çözüm” ile “kökünü kazıma” aynı anlama gelmekte ve sadece siyasi enstrüman farklılığına denk düşmektedir.
Yakın zamanda İmralı’da A. Öcalan’la görüşmelerin yapıldığı söylemleri daha da duyulur oldu. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’nın yeni bir çözüm süreci başlayabileceği yönündeki açıklamalarına dayanarak bu söylemi dillendirenlerden biri de eski HDP Milletvekili Sırrı Sakık oldu. “Biz de bu konuda duyumlar alıyoruz” diyen Sakık, bildik bir ezberi tekrarlayarak “Türkiye’nin buna mecbur ve mahkûm” olduğunu vurguladı. Fakat karşı taraftaki söylemler hiç de buna ‘uygun’ değildi. Tayyip Erdoğan’ın “terörist” sözleriyle hedef aldığı ve “önünü açmayacağız” dediği Demirtaş açıklamalarını, Devlet Bahçeli, “HDP bir terör sorunudur, bölücülük yuvasıdır … HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır” sözleriyle devam ettirdi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ise “Terör örgütü HDP/PKK, kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür. Ağızları kapatılması gereken kravatlı mazbatalı güruhtur” diyerek Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik saldırı ve hakaretleri daha da ileri götürdü.
MHP’nin son dönemdeki çıkışlarını ve hükümete olan etkilerini “MHP’ye teslim olma” olarak değerlendiren görüşler olsa da tüm politikaların devlet ve hükümet politikaları olduğu unutulmamalıdır. Şüphesiz hükümet ortağının MHP olması AKP’nin ve devletin politikalarına etki etmektedir. Ancak bu etki zannedildiği gibi AKP ve devlete rağmen değildir. MHP, AKP ve devlet için dün Gülen Cemaati’nin oynadığı rolü üstlenmekte, Kürt sorununda çözümsüzlük ve katliamda ısrar eden devlet içi güç olarak lanse edilmektedir. Bunun adı ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir ve Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı yeni koşullarda farklı aktörlerle de olsa özde aynı saldırı politikaları geliştirilmektedir.
Bu saldırıların önemli bir ayağını ise Irak ve Suriye Kürdistanı’na yönelik KDP eliyle yürütülen saldırılar oluşturuyor. KDP’ye bağlı güçlerin HPG güçlerine yaptığı saldırıda 3 HPG gerillası ağır yaralandı. Gare’ye yapılan yığınağın yanı sıra ABD ve Türkiye’nin desteğiyle Irak ve KDP’nin hayata geçirmek istediği “Şengal Anlaşması”, PKK’nin Irak Kürdistanı’ndaki güç ve etkinliğini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bugüne kadar Suriye Kürdistanı’ndaki PYD ve YPG doğrudan hedef alınmazken KDP’li Peşmerge Bakan Yardımcısı Serbest Lezgin, Rojava sınırından Kürdistan Bölgesi’ne kaçak yollarla geçmeye çalışan bir grup PKK’li ile KDP güçleri arasında çatışma çıktığını öne sürdüğü açıklamasında, YPG’nin de KDP güçlerine saldırdığını iddia etti. “Tesadüf” odur ki bu açıklama, Irak heyeti Ankara’dayken yapılmış ve Anadolu Ajansı ile aynı anda duyurulmuştu ve TC’nin Suriye Kürdistanı’na dönük hedeflerinin de itirafı niteliğindeydi. Artık KDP, gizleme gereği duymaksızın TC ile ortak çalışıyor ve bu ortaklığı askeri sahada da göstermekten geri durmuyordu. HPG, KDP’nin TC’ye PKK gerillalarıyla ilgili canlı askeri istihbarat sağladığı ve TSK ile paralel pusu atmaya başladığı yönünde açıklamalar yaptı. HPG komutanlarından Haki Armanc, KDP’yi duyarlı ve sorumlu olmaya çağırdığı açıklamasında “Hiç kimse gerillanın önünde duramaz.” diyerek uyarıda da bulundu. Diğer yandan Irak askerlerinin -aynı İŞİD’in Şengal saldırısı öncesinde olduğu gibi- Şengal’de köylüleri silahsızlandırmaya başladığı haberleri duyulmaya başladı.
Tüm bu kuşatma ve askeri saldırılara karşın “açılım” tartışmalarının yapılabilmesi, TC devletinin bölgedeki işbirlikçileriyle birlikte Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı bir irade kırma operasyonu gerçekleştirdiğini gösteriyor. Bu operasyonun bir ayağında askeri kuşatma ve saldırılar diğer ayağında ise “açılım” söylemleri bulunuyor. Bilinir ki masada kimin elinin güçlü olacağını sahadaki durum belirler ve TC, HDP’yi kapatma söylemlerine paralel bölgede yürüttüğü siyasi ve askeri kuşatmayla Kürt Ulusal Hareketi’ne bir kez daha ve daha derin bir biçimde “çözülmeyi” dayatmaktadır. Bu irade kırma operasyonunun temel hedefinde silahlı mücadele bulunuyor. Ancak bu mümkün kılınamadığında Kürt Ulusal Hareketi’ni siyasi ve askeri olarak etkisiz kılmak, buna paralel kendi içinde bir kırılma ve tasfiye yaşamasını sağlamak temel hedefler olarak değerlendirilebilir.
Kürt ulusal sorununun çözümü Demokratik Halk Devrimi’ne sıkı sıkıya bağlıdır. İdeolojik ve stratejik plandaki tüm eksikliklerine karşın Kürt Ulusal Hareketi’nin kazanımlarını koruma ve direnme iradesi önemlidir. Komünistler, Kürt Ulusal Hareketi’nin bu haklı direniş iradesine destek olmak, saldırılar karşısında Kürt Ulusal Hareketi ile dayanışmayı yükseltmek sorumluluğundadır. Hâkim sınıfların ve onların hükümetinin kendi geleceklerinin kaygısını taşıdığı bugünkü krizli ortamda, tırmandırılan faşist ve katliamcı propagandalara değil direniş ve mücadelenin ön açıcılığına odaklanmak; devrimci çizgi ve savaş iradesini korumak her zamankinden daha önemli bir hâl almıştır. Bu görevin esas ayağında komünistlerin öncülüğündeki savaş ve mücadeleleri büyütmek varken diğer ayağında başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere haklı her savaş ve direnişle dayanışmayı yükseltmek vardır.