Dünyanın dört bir yanında işçiler ve emekçiler açlık, yoksulluk, işsizlik ile canhıraş boğuşurken, bugün halkın sırtındaki yük pandeminin getirmiş olduğu yeni yüklerle büyümüş ve ağırlaşmıştır. Ezilen yoksul emekçi halk bu ağırlığın altında ezilirken daha genel bir söylemle ölümü gösterip sıtmaya razı edilir hale gelmekte. Ölümü gösterenler açısından tabloyu doğru değerlendirdiğimizde elimizde kalanlar çökmüş bir eğitim sistemi, sağlık sistemi, yargı sistemi ve daha da sıralanabilecek çöküşünün kaçınılmaz olduğu bir enkaz halinde bir sistem bulunacağıdır. Bu enkaz kadınların, işçilerin, emekçilerin, gençlerin üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır. Sıtmaya razı olmaya zorlananlara baktığımızda ise karşımıza en çok işçi, emekçi, köylü ve öğrenci kadınlar çıkmaktadır.
Aralık ayındayız, her yıl olduğu gibi bu yılda işçilerin ve emekçilerin insanca yaşamasına yetmeyen ancak açlıktan da öldürmeyen asgari ücretin belirlendiği bütçe görüşmelerinin yapıldığı döneme girmiş bulunuyoruz. Daha “sözde görüşmeler” başlamadan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) genel sekreteri “Pandemi nedeniyle ülkenin ekonomik durumu ve işletmelere etkisi göz önünde bulundurularak asgari ücret belirlenmesi” gerektiği sözleriyle işçileri nasıl daha fazla yoklukla terbiye edeceklerinin ön hazırlıklarının mesajını vermiştir. Önümüzdeki süreçte anlaşılması gereken temel sorunun işsizlik olduğu görülmekte, devasa boyutlarda artan işsizler ordusunun tablosuna baktığımızda devletin ilgili bakanları ya da bürokratları eliyle dillendirdiği “işsizlik yok iş beğenmiyorlar” yaklaşımının altında bu ordunun manipüle edilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Yıllara göre işsizlik oranı yine kendi açıkladıkları verilere dayanarak 2008’de 10.0, 2009’da 13.1, 2018’de 11.0, 2019’da ise 13.7 milyon kişidir. Bu işsizlik oranlarının içinde dikkat çeken yoksulluğun en katmerlisini yaşayan kadınlardır. Bu kadınların ağırlıklı çoğunluğunu genç kadın ve kentlerde yaşayan kadınlar oluşturmaktadır. Genç ve kentsel kadın işsizliğinin artışı son bir yılda en yüksek seviyelerdedir. DİSK-AR’ın raporunda genç kadın işsizliği 2019 da 29,1 ve 2020 yılının ilk sekiz ayı için 28,8 olarak verilmiştir. Rapora da yansıyan rakamlar incelendiğinde kadınların hem kendi işsizliği hem de aile içerisindeki diğer kişilerin işsizliği ya da yarı zamanlı çalışma durumlarının karşı karşıya kaldığı sorunlar da derinleşmektedir. Ev içinde çocuk, yaşlı bakımı, sosyal yaşamın tükenmesi, virüs ve korunma durumu koşullarının yaratılamamasının getirdiği psikolojik, ekonomik şiddet, kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve çocuk istismarları katlanarak büyümüştür.
PANDEMİ SÜRECİNDE YOKSULLUK EN ÇOK KADINLARI VURUYOR
Ekim ayında açıklanan enflasyon oranları ise pandemi koşullarını anlatması açısından manidar olduğu için kısaca ifade edelim; en düşük artış tütün ve alkollü içecekte, en yüksek azalış eğlence ve kültür giderlerinde olmuştur. Bir önceki yılın (2019) Ekim ayına göre artış düşüşü giyim, ayakkabı, haberleşme, eğitim alanında olurken yüksek artış ise mal ve hizmet kalemi, gıda, alkolsüz içecek ve sağlık kalemleri olmuştur. Eğitim, sağlık, beslenme gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması, çocukların hep evde kalmak zorunda kalması, mevcut kent koşullarında zaten sosyal yaşamı kısıtlı olan hem anne hem de çocuk için baş edilmesi güç yeni krizler yaratmaktadır. “Türkiye’de COVID-19 Etkilerinin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi” adını taşıyan araştırmaya göre: Pandemi sürecinde erkeklere nazaran işini kaybeden kadınların oranı %32 daha yüksek. İşveren kadınlar işveren erkeklere göre %100 daha fazla iş yerlerini kapatmak zorunda kaldı. Ücretsiz izin kullanma oranı kadınlarda, erkek çalışanlara oranla %42 daha fazla. Ev temizliği ve bakım işlerinde kadınların iş yükü erkeklere oranla %65 arttı. Yemek pişirme ve servis etme oranı ise %150 kat daha fazla oldu. Bu süreçten kadınlar erkeklere göre duygusal ve psikolojik olarak %10 daha fazla etkilendi. Salgın döneminde evde kalma tedbirleri nedeniyle erkeklerin ve kadınların ücretsiz iş yükü arttı. Kadınların ücretsiz emek harcayarak yaptıkları işler, erkeklerin yaptıkların 4 kat daha fazla. Ücretli ve ücretsiz toplam iş yükü açısından erkeklerin çalışma süreleri günlük ortalama 1,2 saat azaldı 4,3 saate indi; buna karşın kadınların toplam çalışma süreleri bir saat artarak günde 5,5 saate ulaştı. Bütün bu verileri kadınların ve halkın genel durumuna kısa bir bakış sunsun diye verirken hakim sınıflar cephesinde enflasyon verileriyle, covid tablosu ve TÜİK rakamlarıyla vs. sayılar ve istatistiklerle durumun iyi ya da kötü olduğuna dair bir algı yaratılmaya çalıştığına da değinelim. Ancak hiçbir rakamsal tablo ne halkın ne de kadınların gerçek dünyasını tam olarak açıklayacak doğruluğa sahip değildir.
İşçi ve emekçilerin ve bu sınıfların yarısını oluşturan kadınların gerçek dünyası, dünyanın birçok ülkesinde sokakları, meydanları dolduran, grev halaylarına duran, direnişin ateşini yakan işçilerin öfkesinden anlaşılmakta. Ve gelecek günler daha büyük isyanlara gebedir. Bunun birçok yansıması Türkiye içinde geçerlidir. Eğlence sektöründe çalışan garsonların eyleminden, SİNBO işçisi kadınlara, traktörleri haciz edilen köylülerden, tabelasını yakan esnafa kadar ülkenin dört bir yanında işçi ve emekçilerin isyan sesleri henüz boğukta olsa çıkmaktadır. Ve bu kesimlerin önemli bir kısmını da kadınlar oluşturmaktadır. Bir avuç kömür için bir ömür veren maden işçilerinin 100’lü günlere yaklaşan direnişi, şehir hastaneleriyle övünen egemenlere karşı “ölüyoruz” diyen sağlık emekçileri, ücretsiz izin kaldırılsın sendikalı olma hakkı tanınsın diyen direnişteki SİNBO işçileri ya da yıllardır yemek pişiren ve şimdi evlerinde bir lokma yemeği olmayan açlığa mahkum edilen aşçıların örgütlenme haberleri; daha nice iş kolundaki işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olmadığını bugün pandemi şartlarında bir kez daha görüyoruz. Covid-19 virüsü ve sonrasında karşı karşıya kalınan salgın ve pandemi süreci “alınan tedbirler” getirilen “kısıtlamaların” geldiği ve getirildiği aşama ve sonuçların tamamı hakim sınıfların çıkarlarını korumak doğrultusunda üretilmekte kadınların yaşamı da bu önlemlerin hedefinde iken kadınların bu saldırılara karşı örgütlenmekten başka çıkar yolu yoktur. Bunun için kadınların örgütlenme ihtiyacına uygun politikalarla kadın kitlelerini birleştirelim, örgütleyelim.