Alnımızda dalgalanan
Bayraklar adına
Bayraklarda yaşayan
Ölümsüzlük adına
Durmak yok bu koşuda
Teslim olmak yok
Ağıt yok dilimizde
Dizlerde titreme yok
Kaç güneş sönerse
Sönsün içimizde
Hep aydınlıkta yakalayacağız ölümü
Ya şafak sökerken
Ya güneş yükselirken
Sizin sesiniz olup
Sizi haykıracağız
BİZ KAZANACAĞIZ
BİZ KAZANACAĞIZ!..
Devrimcilik bir iddianın sonucudur. Bu iddia değişmeye ve değiştirmeye dair bir iddiadır. Yani eşitsiz adaletsiz, bir avuç sömürücü asalak takımının sistemini al aşağı etmek. Bu bağlamda düşündüğümüzde devrimci mücadele de tek düze bir hatta ilerlemez. Gerilemeleri, yenilgileri, yengileri ve en zor koşulları içerisinde barındırır. Şanlı zaferler kadar büyük kayıp ve gerilemeler de sınıf mücadelesinde kaçınılmazdır. 1905’de ağır bir yenilgi alan Sovyet Devrimi 1917’de bu yenilgiden zafer çıkarmış ve dünya proletaryasına armağan etmiştir. Lenin daha sonra, başarısız olmuş olsa da 1905 silahlı ayaklanmasının yenilgisini çok önemseyecek ve “1905 provası olmasaydı 1917 Ekim Devrimi asla olmazdı.” diyecektir.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde devrimci-komünistlerde koşullara teslim olmak, gerilemelerde umutsuzluğa kapılmak diye bir kavram kabul edilemezdir. Engel teşkil eden, mücadeleyi gerileten ne varsa komünistler bunları değiştirmekle ve sınıf mücadelesini daha güçlü örgütlemekle yükümlüdür. Bilindiği üzere coğrafyamızda Proletarya Partisi önderliğinde sürdürülen Halk Savaşı geride bıraktığımız süreçte ağır kayıplar almıştır. Siyasi Komiser Nubar, komutanlar Deniz ve Özgür, savaşçılar Asmin ve Rosa faşizmin ağır imha saldırısında ölümsüzleşmiştir. Ölümsüzleşen her yoldaşımız sınıf mücadelesinin, adanmışlığın, kararlılığın ve “dünyayı temellerinden sarsma” cüretinin somutlanmasıdır.
Peki ölümsüzlerimizin bıraktığı bayrak ve bıraktıkları onurlu mücadele nasıl daha enginlere taşınacak? Bu sorunun cevabı bizzat biz genç komünist-devrimcilerin pratiğinde somutluk kazanacaktır. Öncelikle onların mücadele ve adanmışlıkla dolu yaşamlarından öğrenmek, sınıf mücadelesine bu bilinçle sarılmak anı, günü bu bilinçle ilmek ilmek örmek gibi çok somut görevlerimiz söz konusudur.
İkincisi aldığımız kayıpların yaralarını hızlıca saracak bir sürecin içerisinde yer almaktır. Komsomol önderliği ölümsüzleşen halk savaşçıları ile ilgili yaptığı açıklamada “Onlar, halk gençliğinin geleceği fethetme mücadelesinde kavgamızın ölümsüz siperleri olarak yaşamaya devam ederken, talimatları daha fazla savaşma, daha fazla önderleşme, daha fazla militanlaşma ve parti ile daha fazla bütünleşme talimatı olarak Komsomolumuzda somutlanacak mevzileri doldurulacaktır. O mevziler daha öfkeli, daha fazla sınıf kini keskinleşmiş ve elbette çok daha fazla enerjik şekilde doldurulacaktır. Yoldaşlarımızın ve Partimizin talimatını net ve kesin olarak kavradık. Bu kavrayışımızla sınıf mücadelesinin denizine tüm benliğimizle atılacağız” ifadeleriyle cüretli kavga günlerine hazırlanma noktasında somut hedefler konulmuştur. Bu bağlamda onları kavgada yaşatmanın en somut hali bugünkü görevlerimiz olarak her bir yoldaşımızın karşısında durmaktadır.
Sınıf mücadelesini kuşatan “büyük anlatılar bitti” türküsü yoldaşlarımızın ölümsüzleşmesiyle birlikte daha güçlü tasfiyeci bir koro halini alarak da sürmektedir. Faşizme karşı yürütülen silahlı mücadelenin tedavülden kalktığı yaygarası alınan her ağır kaybın ardından dillendirilmektedir. Bu noktada ölümsüzleşen yoldaşlarımızın sahiplenilmesi ve mücadelelerinden öğrenilmesidir. En önemli halka bu tasfiyeci, sınıf uzlaşmacı yaygaraya karşı proleter devrimciliği daha güçlü örgütlemek yani ideolojik olarak kuşanmak biz genç devrimci-komünistlerin bir diğer önemli görevlerindendir. Çünkü kavgayı omuzlayan ve savaşı ilmek ilmek emekleriyle büyüten yoldaşlarımız tam da bizlerin yaşlarında “büyük anlatılar bitti” yaygarasının dünyayı kuşattığı burjuvazinin ideolojik tüm araçlarıyla devrimi boğmaya çalıştığı koşulları yaşadılar ve tereddütsüzce patikaları adımlayarak “sıra bizde” dediler bu bilinç ve inanç şimdi bize ışık olmaya devam ediyor.
Faşist diktatörlüğün her cephede sürdürdüğü saldırılar dizginsiz şekilde devam ederken en geniş halk yığınları pandemi koşullarıyla da birleşen bir sefalet ve yoksulluk içerisindedir. Hakim sınıfların yönetme krizinin tek çözümü olarak şimdilik her cephede saldırganlık politikasıdır. Kürde imha-inkar, kadınlara şiddet-tecavüz-taciz, işçilere salgın koşullarında ölümüne çalışma ve halk gençliğine derinleşen bir geleceksizlik. İşte faşist diktatörlüğün en yalın gerçekliği. Göstermelik TÜİK rakamlarıyla “herkesin ekonomisi küçülürken bizim ekonomimiz pozitif yönde büyüdü” yalanı ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Bu çürümüş ve her yanından kokuşmuş köhne sistemin ne gençliğe ne de en geniş halk kitlelerine verebileceği hiç bir şey yoktur. Çelişkileri derinleştiren, isyanı mayalayan bu süreçler bizlerin daha çetin kavga günlerine hazırlanmanın, bu temelde örgütlenmenin hazırlığı olarak görülmelidir. Bir sınıfın diğerini imha etmeye göre konum aldığı bir diyalektik işlemekte, faşizm bu konumuna denk düşen bir noktadan pervasızca saldırmaktadır. Bize düşen de sınıf mücadelesine, onun görevlerine ve kurtuluşun yegane kuvveti Proletarya Partisi ile daha fazla bütünleşmek olmalıdır. Bu bütünleşmeyi ve onun ışığında yürümeyi ilke edinerek genç devrimcilikten komünist kadrolara evrildi ölümsüzleşenlerimiz. Onları şanlı mücadelelerine yaraşır şekilde kavga andları ve faşizmin kulaklarını sağır eden sloganlarla uğurladık şimdi onlardan daha fazla öğrenme ve boşluklarını soluksuz bir koşu ile doldurma zamanı.