Dünyanın neredeyse tamamını etkisi altına alan koronavirüs salgını; emperyalist-kapitalist ülkeler ile yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde salgın başlamadan önce gelişen toplumsal eylemleri frenlemiş ve egemenlere bu yönüyle bir nefes aldırmıştır.
Pandemi öncesi 40’tan fazla ülkede çok ciddi halk hareketleri vardı ve bunların önemli bir kısmı ciddi anlamda politik krizlere neden olmaktaydı. Gerici sistemler, bu tür durumlarda “can havliyle” her zaman yaptıkları gibi çareyi pervasızca saldırarak, katliamlar yapmakta buldular.
Ancak tüm bu saldırılara rağmen, Irak’tan Şili’ye, Ekvador’dan Fransa’ya, Sudan’dan İran’a birçok ülkede bu eylem ve etkinlikler kararlılıkla sürmekteydi. Ta ki, emekçi kesimlere ölüm, ekonomik ve sosyal kısıtlanmışlık olarak dönen koronavirüs salgını ortaya çıkana kadar. Her krizi, her durumu lehine çevirmeye çalışan egemen sistemler, bu durumu da kendi lehlerine çevirerek, süreci geçiştirmeye, var olan isyanları bastırmaya çalıştılar. Basına yansıdığı kadarıyla, bu pandemi sürecinde, halk isyanlarında ön plana çıkanların önemli bir kesimi tutuklandı veya ciddi para cezaları verilerek direnişler kırılmaya çalışıldı.
PANDEMİYE RAĞMEN DOLUP TAŞAN SOKAKLAR
Emperyalist-kapitalist ülkeler, derinleşen ekonomik ve siyasi krizlerini geçiştirmek için, sürekli işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını arttırmaktadırlar. Bedel ödenerek kazanılmış haklara saldıran gerici sistemler, her yeni gün yeni saldırı paketleriyle işçi ve emekçilerin hayatını “yaşanmaz” hale getirmektedirler.
Tüm bu saldırılar karşısında, dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler hak arama arayışlarını sokaklara dökülerek, mevcut sisteme öfkelerini yansıtmaktadırlar. Birçoğu kendiliğinden olan bu hareketler, pandemi sürecine rağmen, kısa bir süre ara verildikten sonra yeniden ve daha da güçlenerek devam etmektedir. ABD’de salgının en uç noktaya vardığı koşullarda George Floyd’un öldürülmesiyle haftalarca süren isyan dalgası yaşanmıştı.
Birçok ülkede sokağa çıkma yasakları, eylem ve etkinliklerin yasaklanması, yapılan eylem ve etkinliklere yönelik saldırılara rağmen, Fransa örneğinde olduğu gibi, eylemlerin dozajı, saldırılara rağmen bitmek yerine artmakta, bu durum mevcut hükümetlerin geri adım atmasına neden olmaktadır.
MEMNUNİYETSİZ KİTLELER VE DEVRİMCİ ÖNDERLİKTEN YOKSUN HALK HAREKETLERİ
İşlerini kaybeden, her geçen gün daha fazla yoksullaşan, gelecek güvencesi olmayan işçi ve emekçiler, var olan durumdan ciddi anlamda rahatsız olmakta, bu memnuniyetsizlikler ise kitle hareketlerine, isyanlara dönüşmektedir. Mevcut durumun farkında olan emperyalist-kapitalist sistemler, bu hareketlerin önüne geçmesi için asker ve polisi daha geniş yetkilendirmekte, bir yönüyle bu halk hareketlerini daha kanlı bastıracağının sinyallerini vermektedir.
Fransa ve Guatemala örneklerinde olduğu gibi, çıkarılmak istenen polis yasalarına karşı, halkın günlerce süren sokak eylemleri, bu yasaların geri çekilmesini sağlamıştır. Bu bir yönüyle mücadele etmenin, kararlı bir duruş sergilemenin kazanım sağladığını gösterirken, diğer taraftan ise, her iki ülkede de çok ciddi ve köklü bir mücadele ve direniş geleneği olmasına rağmen, bu ülkelerdeki devrimci ve komünistlerin bu hareketlere öncülük edemiyor oluşudur. Devrimci bir önderlikten yoksun olan bu halk hareketleri (ABD ve diğer ülkelerde olduğu gibi) bir süre sonra sönümlenmektedir. Ya da bir program ekseninde iktidar mücadelesi süreklileşmemektedir. Devrimci ve komünistlerin kendi durumlarını yeniden ve yeniden süzgeçten geçirmesi, halk hareketlerinin, sınıf çelişkilerinin bu kadar derinleştiği böylesi dönemlerde neden bunlara önderlik edemedikleri üzerine kafa yorması ve atılımlar yapması gerekmektedir.
Dünyanın dört bir yanındaki mevcut isyanların, protestoculuğu aşan özellikleri bulunmaktadır. Aslında çıkışları itibariyle sadece çıkarılmak istenen yasaları ve bazı uygulamaları protesto ediyormuş gibi görünse de aldıkları biçim, saldırılar karşısındaki pozisyon ve süreklilik arz etmesi bakımından ayrı bir yerde durmaktadırlar. Örneğin Fransa’daki eylemler sırasında Merkez Bankası ve diğer bankaların yakılmaya çalışılması ve yasa geri çekilmesine rağmen eylemlerin devam etmesi, Peru’da en işlek otoyolun işgal edilip sürekli eylem kararı alınması ve polisle çatışılması, Guatemala’da çıkarılmak istenen yasa geri çekilmesine rağmen göstericilerin hükümetin istifasını istemesi ve başkentteki Kongre binasının ateşe verilmesi ve polisle çatışarak alanları terk etmemesi; Nijerya’da halkın karakolları ateşe vermesi ve gıda depolarının, bankaların kamulaştırılması; Hindistan’da hükümetin parlamentodan geçirmeye çalıştığı yeni emek ve çiftçi yasasına karşı, 250’den fazla çiftçi örgütünün oluşturduğu Tüm Hindistan Çiftçi Mücadele Koordinasyon Komitesi’nin destek vermesiyle 250 milyondan fazla kır ve kent emekçisinin genel grev yapması; Kolombiya, Bolivya, Şili, Tayland, Nijerya, İspanya ve İtalya ortaya çıkan militan direnişler vb. çoğaltılabilecek örnekler, bu halk hareketlerinin devrimci bir önderlikle hızla kaynaşabileceğinin ve diğer eylem biçimlerinden farklı olduklarını göstermektedir.
Özetle söylemek gerekirse; yakın tarihimizin isyan ve direnişleri, protestoculuğu eylem biçimlerinde büyük oranda aşmış, taleplerinin ve hedef aldıkları kurumların içeriğinde de kısmen ve tekil örnekler halinde aşma yoluna girmişti. Son süreç ise içerik olarak da dünya çapında gelişmekte olan kitle hareketinde nitel bir değişim halini yansıtacak biçimde protestoculuk düzeyini aşmıştır.
İsyanlar, sonuçları her ne olursa olsun, yaşandığı ülkelerde işçi sınıfı ve ezilenler için büyük bir mücadele örneği olmuş, buralarda kapitalizme ve siyasal gericiliğe karşı mücadelede önemli mevziler kazanılmıştır. Dünya işçi sınıfı ve emekçi kitleleri için büyük bir eşin kaynağı olmuştur. Bu anlamıyla tutulması, ilerletilmesi gereken yan bu olmak zorundadır.
Koronavirüsten ölmek veya açlıktan, yoksulluktan ölmek, ezilen milyonlarca emekçi kesim için fark etmeyen son olmakta. Bu anlamıyla hakları, gelecekleri için sokaklara dökülen, öfke ve kinlerini lokal hedeflerden çıkarıp var olan sistemlere yönelten bu hareketlerin yoksun oldukları devrimci önderliğe kavuşmaları halinde hareketin içeriği ve yönünün her şeyi kazanmaya kilitleneceği açıktır.
Bu kendiliğinden gelişen halk hareketlerinin yanında, Hindistan, Türkiye, Filipinler gibi ülkelerde Maoist parti ve örgütlerin halk savaşı mücadelesini kesintisiz sürdürmesi, gerici rejimlerin mevcut krizlerini daha fazla derinleştirmektedir. Bu süreci iyi okuyan, örgütlülüğünü geliştirip halkla bütünleşen, halka önderlik eden güçler başaracaktır. Bunun gerisinde kalan, rotasını reformizme ve legalizme kıran kesimler ise kaybedecektir.