Doğa ve yaşam alanları sınırsız sömürünün, talanın kuşatması altındayken, yaşam alanları için halkın, derneklerin, kurumların ve demokratik kitle örgütlerinin de mücadelesi devam ediyor. TBMM’de Sanayi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülen elektrik, doğal gaz ve madenlerle ilgili torba yasaya konulan ve ardından çıkarılan yasal düzenleme ile şirketlerin devlete olan borçlarını silecek ve ÇED raporlarına ihtiyaç duymadan doğayı alabildiğine sömürüye açacak. Doğayı ve yaşamı savunanlardan, torba yasanın doğaya ve çevre mücadelesine dair etkilerini sorarak görüşlerini aldık.
CEMİL AKSU (POLEN EKOLOJİ): Türkiye’de madencilik sektörünün GSMH’ye katkısı yüzde 1,5 civarında. Ama hükümet krizin yarattığı daralmada şirketlere yeni yatırım alanları açmak için bunu yüzde yüz arttırmayı hedeflediğini açıkladı. Bu doğrultuda da iktidar maden şirketlerinin taleplerini karşılamak, onlara her türlü kolaylığı sağlamak için sürekli yeni düzenlemeler yapıyor. Şu andaki torba yasa ile yapılan düzenlemede sanırım AKP’nin yaptığı 20. düzenleme.
Aslında Türkiye’de maden şirketleri zaten büyük bir devlet desteğine sahip. Birçok vergiden muafiyetleri var. Ayrıca birçok teşvik, devlet garantili yerli ve yabancı kaynaktan ucuz kredi, ücretsiz yer tahsisi gibi… Ama bunlar yetmiyor, şirketler hiçbir denetime, hiçbir vergiye vs. tabi olmak istemiyorlar. Özellikle de yatırımlarının ÇED kuralları açısından tam serbestlik istiyorlar. Kuşkusuz bu, krizdeki şirketler açısından bulunmaz fırsat.
Madencilik faaliyeti hem orman, tarım ve su havzalarında büyük yıkıma neden oluyor, hem maden sahası ilan edilen yerlerde yapılan “yer tahsisi”, “acele kamulaştırma” gibi uygulamalarla mülksüzleştirme ve göç ettirme hem de Soma’da Ermenek’te ve diğer maden havzalarında gördüğümüz gibi vahşi emek sömürüsü yaşanan bir sektör. Bu nedenle de hem ekolojistlerin hem emekçi köylülerin hem de işçilerin direnişleri ile karşılaşıyorlar. İşte şirketler bütün bu direnç gösteren güçleri siyasi ve hukuki baskı ile derdest etmek istiyor. Bunun için de ha bire yasal düzenleme yapıyor.
Bu son torba yasada da, MAPEG (Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) gibi kurumlar kamu adına direk halkın arazilerine kamulaştırma yapıp şirketlere tahsis edebilecek. Şirket, maden sahası dışında istediği bir yere de tesis kurabilecek. İhale vb. gibi işlerde şirketin devlete olan borçları görmezden gelinecek… Ayrıca yeni düzenlemeler de yolda… Sermaye için doğa ve emek iki ucuz kaynak. Bunları ne kadar ucuzlatabilirse o kadar çok kâr elde ediyor. Ve her krizde doğaya ve emeğe saldırısını derinleştirip yaygınlaştırıyor. Ve onlar zenginleşirken halk daha da yoksullaşıyor, üstelik nefes alacak, temiz su ve gıdadan da mahrum kalıyor.
MUZAFFER ASMA (ANTALYA EKOLOJİ MECLİSİ SÖZCÜSÜ VE EKOLOJİ BİRLİĞİ YÜRÜTME KURULU ÜYESİ): Merhaba. Öncelikle belirtmek isterim ki torba yasa öncesi de ekolojik talan ve istila yasa ve hukuk tanımaz bir rahatlıkla en vahşi biçimde yapılıyordu. Madencilik faaliyetleri ile ilgili Sayıştay denetleme raporlarına göre bugün torba yasada yapmayı amaçladıkları her şeyi yaptıklarını görürüz. Ruhsatsız işletmeye devam etmek, ruhsatsız alanlara taşmak, kamuya olan borçlarını ödememek, ÇED raporlarında taahhüt edilen pek çok şeyi yapmadıkları vb. Yani vahşi madencilik hiçbir engel tanımadan ekolojik yıkımı fütursuzca sürdürmek istiyorlar.
Gerek alt komisyon gerekse komisyon süreçlerinde de gördük ki hükumet temsilcileri ve şirket patronları birbirlerini yüceltme yarışına girerken HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu ve EMO temsilcisi Mehmet Özdağ’ı müstehzi bir ifadeyle çevreci konuşmalar yapıldı diyerek akıllarınca alay etti komisyon başkanı. Ayrıca Ekoloji Birliği olarak komisyona katılıp tasarı hakkında görüşlerimizi belirtme talebimiz de reddedildi. Yazılı görüşlerimizi komisyona ilettik ve Sayın Ali Kenanoğlu bizim raporumuzu komisyonda okudu. Ayrıca Ekoloji Birliği olarak sosyal medya da imza kampanyası, tweet eylemi yerellerde basın açıklaması, CİMER’e dilekçe gibi pek çok eylem ve etkinlik çalışması yürüttük, yürütmeye devam edeceğiz.
Kısaca bu torba yasa vahşi madencilik talanına maruz kalan yaşam alanlarını savunmak isteyenleri dayanaksız bırakmak, ekolojik duyarlığı yüksek toplumsal kesimler ve ekoloji aktivistlerini terörist ilan edebilmenin zeminini yaratmak için ve aynı zamanda talan ve yıkım şirketlerinin önünü açmak için çıkarılmak isteniyor. Sonradan eklenen 6. madde de gösterdi ki dikensiz gül bahçesi istiyorlar. Ekolojik talan ve yıkımın açgözlü sermaye sahiplerine ve onlara bunu altın tepside sunanlara DOĞA VE YAŞAM SAVUNUCULARI olarak diyoruz ki: YOK ÖYLE YAĞMA!
SEVİL DOĞAN (MUNZUR ÇEVRE DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ): Torba yasanın nasıl bir dönemden geçerken gündemleştiğine bakmakta fayda var. Ekonomik kriz, egemenlerin yönetememe krizini her geçen gün biraz daha derinleştiriyor. Pandemi bahane edilerek insanların evlerine kapatıldığı bir dönemde sermaye sahipleri durumu fırsata çevirerek iş makinelerini arazilere çıkardı. Kamulaştırabildikleri kadar araziyi bu dönemde kamulaştırdılar. Egemen sınıfların krizi öylesine derinleşiyor ki pandemi sürecini fırsata çevirmek dahi kurtarmıyor durumlarını. Bu nedenle TBMM’deki olanaklarını kullanıyor, mevcut yasaları yetmediği için yeni olanak yaratıyor, zaman kaybetmeden sermaye sahibi şirketlerini iş başına geçirmek için bir torba hazırlayarak harekete geçiyorlar! Halkın yararına bir nebze faydası olmayan torbanın içerisinden işçilerin kazanılmış haklarının geri alınması gibi bir dizi gasp ve talan çıkıyor.
Torba yasayla getirilen düzenleme vesilesi ilen doğayı kemirgenlerden farkı olmayan şirketlerin önüne atacakları su götürmez bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Kısacası taşeron firmaların ÇED zorunluluğunu ortadan kaldıracak olan “düzenleme”, sermayenin dost şirketleri için olan bir düzenlemedir. 8 aydır alamadıkları hakları için direnişte olan maden işçilerinin eylemleri engelleniyor ve darp edilerek gözaltına alınıyorlar. Keza Ordu Ünye’de topraklarında yağma ve talana izin vermeyen köylülerin direnişleri de yine aynı şekilde engelleniyor ve yirminin üzerinde köylü işkenceyle gözaltına alınıyor.
Bu nedenledir ki getirilen düzenleme işçinin hakkını gasp edecek, köylünün temiz havasını kirletecek, suyunu zehirleyecek, yaşam alanını ise sınırsız talana açacak. Egemenlerin kendi çıkarlarını gözeterek hazırladıkları torbadan çevreye talan, ekoloji ve emek mücadelesi yürütenlere ise daha fazla saldırı çıkacağını yaşadığımız süreçten çok net okuyabiliyoruz. Doğaya, yaşam alanlarına ve emeğe yönelen saldırı yasalarını, devlet terörünü direniş ve mücadeleyle karşılamaktan başka bir yolumuz bulunmuyor. Sömürüye ve talana karşı süren bütün mücadelelerin birleşerek güçlü bir yanıt oluşturması gerekiyor. Bizlerde tüm çabamızla ve gücümüzle bu mücadelenin bir parçası ve öznesi olacağız.
MENEKŞE KIZILDERE (HDP EKOLOJİ KOMİSYONU EŞ SÖZCÜSÜ): Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi maalesef enerji ve madencilik sektörlerinde sermayenin elini güçlendirip halk iradesini yok sayan torba kanun tekliflerinden bir tanesi. Bu torba yasanın yatırımcı lehine çalışarak hazırlandığını buna karşı çıkan halk söylemiyor, komisyon toplantılarında görev alan iktidar milletvekilleri kendi ağızları ile itiraf ediyor. Kanun teklifi mecliste alt ve üst komisyonlarda görüşüldü ve ardından önümüzdeki günlerde Meclis genel kuruluna gelecek. Komisyon görüşmelerinde paydaşlardan görüş alınması süreçlerinde sivil toplum kuruluşlarının komisyon görüşmelerine alınmaması, komisyon görüşmelerinde çıkar grubu olduğu için bulunmaması gereken sermaye temsilcilerinin eksiksiz hazır bulunması açıkça bu kanunun halk yararına olmadığının bir göstergesidir. Diğer torba yasa süreçleri gibi bu kanun teklifi süreci de son derece anti demokratik ve halkı temsil etmesi gereken bir parlamento teamüllerine aykırı ilerlemektedir.
Bu kanun teklifine karşı geniş bir toplumsal muhalefet oluşmasının çok haklı sebepleri çünkü doğaya ve yurttaşların yaşamına oldukça kötü etkileri olacak bir tasarı bu. Adeta bugüne kadar yurttaşların hak gaspına, doğa tahribine engel olan kanunları sermayenin ayağına dolanmaktan çıkarıyor. Yaşam alanlarına, ormanlara, köylere, dere yataklarına denetimsiz, ruhsatsız tahrip fırsatı tanıyor. Bu kanun kamuya borcu olan şirketlere borçlarını kapatmadan yeni yatırım yapma olanağı tanıyor. Ruhsatı dolan şirketlere madencilik faaliyetlerine devam etme olanağı tanıyor. Belediyeleri alt yapı çalışmaları için şirketlerin hizmetine sokuyor. Şirketlerin ruhsat almadan cezasıza tesis genişletmesini sağlıyor. Yani ruhsat alanı dışında bile ceza ödemeden faaliyet gösterebilecekler. Biyogaz santrali açma sürecindeki denetim mekanizmasını zayıflatıp, kirlilik önlemlerini azaltıyor. YEKDEM sübvansiyonları ile yöredeki halk iradesini görmezden gelerek bir HES, RES, JES yatırımlarını teşvik ediyor.
Doğayı korumaya ilişkin ihtiyatlılığı, yurttaşın anayasal hak ve özgürlüklerini sermaye lehine hiçe sayan bu 46 maddelik kanun teklifinde yukarıdaki tartışmaları da içeren 3 ve 5. Maddeler geri çekildi fakat beklide kanun teklifinin en tehlikeli maddesi olan 6. Madde yani şirketlere ruhsatsız faaliyet gösterme olanağı tanıyan madde maden şirketlerinin yoğun lobisi sonucu yerini koruyor. Sivil toplum kuruluşları 6. Maddenin tehlikesine ilişkin kampanyalar sürdürürken bu halk iradesi görmezden geliniyor.
Bu teklifin madde madde değil tümden geri çekilmesi gerekli. Ülkemizde maalesef hak ve özgürlüklerin koruyucusu olması gereken kanunlar sıklıkla değişmektedir. Örneğin maden kanunu 15 kez değişmiştir üstelik 20 yıl içinde. Oturmuş bir demokraside kanunların sürekli değişmesi mümkün değildir. Bu demokrasideki daralmanın, yönetimdeki zafiyetin göstergesidir. Halkın seçtiği parlamentonun yasa yapma süreçlerine sermayenin bu denli etki etmesi eşitsizlik, gelir adaletsizliği, çürümüş bir iktisadi- sosyal düzen yaratacağı için uzun vadede gelişmekte olan bir ülke için çok büyük bir kötülük demektir.
Bu anti demokratik süreç ayrıca halkın mücadele alanını da daraltmayı amaçlanmaktadır. Ekoloji mücadelesi tam da bu yüzlüden hızla politikleşmektedir. İlerleyen günlerde ekoloji mücadelesine birçok saldırının olması şaşırtıcı olmayacaktır. Fakat tüm bunların karşısında bir toplumsal muhalefet vardır Biz de Parti olarak tüm imkânlarımızla bu mücadelenin her daim yanında ve hizmetinde olacağız.
CEMİL KOCATEPE (EMO İSTANBUL ŞUBESİ 42. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI) SINIRSIZ, DENETİMSİZ TORBA YASA TEKLİFİ İLE YOKSULLUK DERİNLEŞECEKTİR! Bu torba yasa tasarının ne için hazırlandığı aşağıdaki cümle anlatılıyor;
“Teklif ile; maden, doğal gaz ve elektrik sektöründe faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör yatırımcılarının faaliyet alanlarındaki ihtiyaçlarına yönelik yapılacak düzenlemeler ile;”
Ve sonrası da buna uygun yapılandırılıyor. Torba teklifin gerekçesinde yazılanlar ise bunun üstünü örtmek için yazılmış süslü cümleler oluyor.
Yani kim için sorusuna en açık, en yalın bir şekilde en başta yanıt vererek başlamışlar. Kim için; kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör yatırımcılarının faaliyet alanlarındaki ihtiyaçlarına yönelik, halk bunun neresinde; Manisa, Soma Maden işçilerinin ve Salihli Çapaklı köyünde 3,12 MW (megawatt) kurulu gücünde Ege Biyogaz Enerji Santralı kurulmasına karşı çıkan köy halkının, Kaz Dağlarında siyanürlü altın madenine karşı çıkanların, Cerattepe’de mücadele edenlerin, hesapsız, projesiz, rasgele derelere, nehirlere yapılan HES’lere, ormanları yok ederek tepelerde yapılan RES’lere karşı çıkan, fütursuzca, tarım alanlarını yok etme pahasına Alpu Ovasında ve daha birçok yerde yapılmaya çalışılan Termik santrallara vb. vb. karşı çıkanların başına gelenlerden halkın bu tasarının neresinde olduğu görülecektir.
Aslında olan ne; bugüne kadar uyguladıklarını artık yasalaştırıyorlar. Bilindiği gibi tek adam yönetimi referandum öncesi başlamıştı. Bugün saray iktidarı ortağı partinin genel başkanı “durumu yasaya uygun hale getirelim” demesi ile başlayan süreç sonunda yapılan referandum sonucu bugünkü duruma geldik. Bu torba yasa da aynı durumun, yani yasadışı işlerin yasalaştırılmasını içermektedir.
Bu torba teklif halkın yoksullaştırılmasının derinleştirilmesi teklifidir. Bugüne kadar ülkemizin her yerinde, havalimanı yapacağız, yol yapacağız, şehir hastanesi kuracağız, maden çıkaracağız, Nükleer Güç Santralı kuracağız, enerji üreteceğiz diyerek yaptıkları yağma ve talan ile halkın yaşam alanlarını yok ederken Saray çevresi ve sermayenin zenginliğine zenginlik kattılar, onlar zenginleşirken halk yoksullaştı, bu tasarı geçerse, onlar zenginleşirken halkımızın yoksulluğu daha da derinleştirecektir.
3065 sayılı KDV, 3213 sayılı maden, 4646 sayılı doğalgaz, 4734 sayılı kamu ihale, 5346 sayılı YEK’den elektrik enerjisi üretim amaçlı kullanımına ilişkin, 4646 sayılı enerji piyasası, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunlarında şirketler lehine değişiklik içeren torba teklif görüşmeleri devam etmektedir.
Yasa 46 maddeden oluşuyor, öne çıkan bazı maddeleri görmek lazım;
Madde 9 ile 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanununa ek madde ile yurtdışında kurulu petrol, doğalgaz, madencilik şirketlerinin her türlü denetim mekanizmasından ve yükümlülüklerden uzak şekilde Türkiye’de faaliyette bulunmaları sağlanmış olacaktır.
Madde 10 ve Madde 11 de yapılan düzenleme ile ülkenin enerji tedarik ile altyapı dağıtım şirketi olan BOTAŞ üzerindeki kamu denetimi sınırlandırılmış, ihale süreçleri Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılarak keyfi, adrese teslim ihale verme yöntemi getirilmektedir. Büyük inşaat ihalelerinden sonra, enerji ve enerji dağıtım altyapı ihalelerinin de KİK dışına çıkarılması ile yeni ve kuralsız rant alanının önümüzdeki süreçte enerji sektörü olacağını gösteriyor.
Madde 12 ile 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanununda yer alan “Biyokütle” tanımına” …………….. atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen kaynakları” ilave edilerek büyük kirletici bir kaynak YEKDEM’den destekle teşvik edilir duruma getirilmektedir.
Bu değişiklikten önce 2004 yılından 2016 yılına kadar 52 adet ve 300,63 megavat kurulu kapasitede olan biyokütle santrallarının sayısı, bu tarihten sonra 188 adet’e ve 1267,86 megavat kurulu kapasiteye yükselmiştir.
Madde 37 ile üretim faaliyetlerine ilişkin taşınmazların *kamulaştırılması işlemlerinin tümü EPDK, dağıtım faaliyetlerine ilişkin taşınmazların *kamulaştırılması (*buradaki kamulaştırma; ülke ve vatandaş lehine bir işlem değil, vatandaşın malına büyük tekeller lehine el koyma, aslında bir gasptır.) işlemlerinin tümünün TEDAŞ tarafından yapılması öngörülmektedir. Mevcut düzenlemede üretim faaliyetlerine ilişkin kamulaştırma işlemleri Maliye Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.
Düzenleme ile taşınmaz teminine dair kurul kararının, tek başına kamu yararı kararı yerine geçeceğine ve hiçbir makamın onayına tabi olmadığı bir durum oluşmakta ve Kamulaştırma Kanunu’nun 6. maddesindeki kamu yararı kararının onaylanmasına dair kural atlanmış olacaktır.
Çabuklaştırma, basitleştirme gerekçesi ile kamu yararının tespitine dair denetim mekanizması ortadan kaldırılmaktadır. Kamu yararına hizmet etmeyen, sermayeyi önceleyen kamulaştırma işlemlerinin hızlı ve denetimden uzak gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
Öne çıkarılarak üzerinde söz edilecek daha çok madde var ve bunlar birçok yerde açıklandı ve açıklamalar devam ediyor. Bu açıdan madde madde irdeleme yerine, halkın çıkarlarına değil de şirket çıkarlarına yönelik olduğu açıkça belirtilen bir tasarının komple yok sayılmasından yanayız.
Bu torba yasa çıktığında doğa, çevre talan edilip yoksullaştırılacak, ekolojik yoksulluğun peşi sıra yerleri yurtları sermaye, üç-beş müteahhitte peşkeş çekilen halkın, köylülerin, emekçilerin yoksulluğu derinleşecektir.
Yasalar “halkın çıkarlarına yönelik” olarak başlayabilir anlayışı ile bu tasarı ile mücadelemizi yürütüyoruz ve diyoruz ki; Bu torba yasa tasarısı teklifi halkı yoksullaştırmayı derinleştirme tasarısıdır ve komple yok sayılmalıdır.