Kovid-19 pandemisi devam ederken salgının yarattığı cendereyi en fazla hissedenler elbette ezilen, emekçi kesimler olmaktadır. Bir yandan işsizlik, açlık, yoksulluk ve sefalet büyürken diğer yandan egemenlerin salgını fırsata çevirme gayretleri hız kazanmıştır. Halkın ekonomik, siyasal, kültürel ve askeri kuşatmayla baskı altına alınmaya çalışıldığı da su götürmez bir başka yandır. Zira öfkenin sokağa taştığı ezilen, emekçi kitlelerin isyan dalgalarıyla emperyalist-kapitalist sistemin çatırdamalarını derinleştirdiği de aşikardır.
Kitlelerin kendiliğinden gelişen bilinç sıçramalarına pranga vurabilmek için de egemenler cephesi kültür ve sanatı dejenerasyonun öneli bir aygıtı olarak kullanmaktadır. İçeriksiz, salt tüketimle karakterize olmuş, yozlaşmış bir sanat anlayışını piyasaya daha çarpıcı şekilde sunmaktadırlar. Burjuva- feodal kültür ve sanatın en pespaye ve yoz hali halkı zehirlemek için devlet tarafından tüm medya organlarının propagandası eşliğinde sunulmaktadır. “Sanatçılar” ciddi meblağlar eşliğinde sömürü çarkının ortakları ve yoz kültürün temsilciliğine soyunmuşturlar.
Bu örnek dahi kültür ve sanatı sınıflar gerçekliğinden kopuk ele almanın mümkün olamayacağını göstermektedir. Her kültür ve sanat belli bir sınıfa içkindir. Haliyle o sınıfın siyasal hattına hizmet etmektedir. Ayrıca işlendiği coğrafyanın sosyal ve ekonomik yapısının damgasını taşır ve şeklini oluşturan halk kitlelerine sunumunu belirleyen de bu yapısal hattır. Yaşadığımız coğrafya da burjuva- feodal gericiliğin hizmetine aldığı ve halkı değerlerinden tarihsel gerçekliğinden kopararak yozlaştıran kültür ve sanat çalışmalarının yanı sıra Yeni Demokratik Kültürle geniş halk yığınlarının sosyal, toplumsal, kültürel sorunlarını ele alarak halkı kendi çıkarları etrafında kenetleme gayretiyle faşizme karşı savaşta birleştirmek için kültür sanat çalışmalarını sorumluluğa dönüştüren sanatçılarda vardır.
HER DEVRİN SAVAŞ ALANI
Tarihsel olarak kültür sanat üretimleri ilkel çağlara dayanmaktadır. Devamında sınıflı toplumların oluşmasıyla çelişkilerin keskinleştiği her sınıfın kendi sanat ve sanatçılarını yarattığı aşikardır. Köle isyanları kendi savaş marşlarını yaratmış, efendilerin üzerine bu marşlar haykırılarak ilerlemişlerdir. Keza feodal dönemin serf ve senyörleri de kendi hatlarında kültür sanat anlayışları yaratmışlardır. Emperyalist paylaşım savaşlarında ezilenlerin üzerine bombalar yağdırırlarken en ön mevziyi tutanlar halkını birleştirecek ezgilere, şiirlere ve haykırışlara gebe olmuşlardır.
Aynı şey onlarca salgınla milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği dönemlerde de kendisini var etmiştir. Egemenler ve ezilenler nezdinde kültür sanat alanındaki savaş hiçbir koşulda durmamış kendi sınıfının çıkarlarına uygun olarak şekillenmeye devam etmiştir. Kovid-19 pandemi süreci de aynı sistematiğin devamı niteliğinde kültür sanat alanındaki savaşı keskinleştirmektedir. Egemenler yozlaşmanın en pespaye haline halka zikrederken kapanması zor yaralar açmaktadırlar. Yasaklanan konserlerden tutalım da pandemi bahanesiyle sanat etkinliklerinin kısıtlanmasına kadar birçok alan daraltılarak devrimci kültür sanat çalışmalarının önüne geçilmiştir. Komünist ve devrimci cephenin göğüsleyemediği saldırılar ekonomik dar boğazla da birleşerek kültür sanat alanında ki üretimlerin kısıtlanmasını halka dönük saldırıların karşılanamayışını beraberinde getirmiştir. Fabrikalar da binlerce işçinin aynı havayı soluduğu koşullarda pandemi bir şey ifade etmezken söz konusu sanat alanında devletten kopuk bir etkinlik olduğunda bin bir zorluğa, pandemi eşlik etmektedir.
PANDEMİ YASAKLARI
Zaman zaman yayınlanan genelgelerle çeşitli kısıtlamalar ve “tedbirler” alındığı bilinmektedir. Hiçbir yeterliliği olmayan tedbirler kapsamına işçiler ve emekçiler zaten girememiştir. Fabrikalarda üretimler arttırılmış, tazminatsız işten çıkartmalar had safhaya ulaşmış, sahte iflaslarla emekçilerin hakları gasp edilmiştir. Müzisyenler ve sanatçılar açısından da durun pek parlak değildir. Konser alanları kapatılmış, müzikli etkinlikler iptal edilmiş ya da sınırlandırılmıştır. Müzisyenler için daha vahim olan ise birçoğunun “resmi” bir müzisyenlik kategorisinde değerlendirilmemeleridir. Haliyle çalışma alanlarına ilişkin hak iddia etme olanakları yoktur. Çeşitli müzisyen örgütlerinin olduğu bilinmektedir. Zira hiçbiri bu süreçte bırakalım müzisyenleri kendi üye ve yöneticilerine dahi sahip çıkmayarak kişisel çıkarlar ekseninde şekillendirdikleri bu alanlardan ses çıkartabilecek durumdan yoksundurlar.
Sanatçılar birçok zorluğa göğüs gererek yaşamlarını sürdürme gayretindedirler. Fakat örgütlülüklerinin işlevsiz hali sanatçılar, müzisyenler cephesinde sorunu daha da derinleştirmekte örgütlü alanlarının yetersizlikleri de sefaletlerini büyütmektedir. Bu alanlara örgütlü bir müdahale gerçekleşmediği sürece de durumun değişme koşulu olmayacaktır. Bu süreç yalnızca pandemi süreci ile ilişkilendirilmemelidir. Müzisyen-sanatçı örgütlülüklerine doğru müdahaleler gerçekleştirilmediğinde ve örgütlü güçleri yükseltilmediğinde sanat cephesinin sorunları katlanarak büyüyecektir.