Pandemiyle birlikte, emperyalist-kapitalist sistemin krizi bir bütün dünya genelinde derinleşirken, bu saldırılar işçilere, emekçilere, kadınlara ve ezilenlere daha katmerli bir şekilde yansımaktadır. Ülkemizde de devlet salgın sürecini kendi lehine çevirmeye çalışarak krizi fırsata dönüştürmeyi hedeflemiştir. Kabul edilen infaz yasası paketi ile; kadın katilleri, tacizciler, çocuk istismarcılarının tahliye edilmesiyle kadınlara yönelik saldırılar farklı bir boyut kazanmıştır.
AKP-MHP bloğunun yasalaştırdığı infaz paketiyle, kadınlara yönelik saldırıların önü açılmış oldu. Salgın dönemi boyunca yüzlerce kadın katledildi, artık göstermelik de olsa işlemeyen devletin yargı sistemi katilleri koruyup aklamaktan, serbest bırakmaktan geri durmadı.
Devlet dolaylı da olsa gerçekleştirdiği bu saldırılar ile sadece şiddeti, tacizi, tecavüzü ve cinayetlerin önünü açmakla sınırlı kalmıyor, katilleri, failleri cezasızlık zırhıyla donatarak tekrardan sokaklara salıyor.
Daha fazla kâr ve daha fazla sömürü için yaşanılan haksız-emperyalist savaşlarda bu saldırıları daha net bir şekilde görüyoruz. Bu haksız savaşlarda kadınlara karşı cinsel saldırılar tarih boyunca süregelen bir şiddet türü olarak ortaya çıkmıştır. Kadının egemenler nezdindeki ikincil pozisyonu bu haksız savaşlarda da kadınlara özel saldırıları beraberinde getirmiş, kadınlara bir “ganimet” misyonu biçilerek saldırılar devreye sokulmuştur.
Haksız savaşlarda, emperyalistler ya da uşaklarının saldırılarında kadının bedenine sahip olmak, karşı ülkenin toprağına ya da etnik kimliğine sahip olmakla eş değer görülmektedir. Haksız savaşlarda kadının “soyu sürdürme”deki rolü ele alınarak ele geçirilen kadınlara askerler tarafından tecavüz saldırısıyla kendi soyunun baskın kılınması ve o toplumun geleceğine hakim olunması hedeflenir. Kadınlar toplu tecavüzlere maruz kalarak hamile kalınması üzerinden çocuk doğurmaya zorlanır. Tarihteki haksız savaşlarda kadına biçilen misyon ve uygulamalar bu minvalde ele alınmıştır. Emperyalistlerin ezilen halklara karşı kendisini “kurtarıcı” olarak gösterdiği iki yüzlü politikalarının sonucu Bosna Hersek’te 17 bin çocuk katledilmiş yaşanan “iç savaşta” 20 ila 50 bin kadının cinsel şiddete maruz kalmıştır. Yine yakın bir tarihte IŞID’in Şengal’e saldırması sonucu binlerce Ezidi esir düşmemek için intihar etmiş, binlerce kadın ve çocuk, cihatçı çeteler tarafından kaçırılarak tecavüze maruz bırakılıp köle pazarlarında satılmıştır.
Son dönemde Türkiye Kürdistanı’nda yaşanan olaylar bu katmerli saldırıların örneğini taşımaktadır. Şırnak Yeni Mahalle’de bir uzman çavuşun 10 yaşındaki bir çocuğu cinsel istismara maruz bıraktığı yine çok geçmeden Batman’ın Beşiri ilçesindeki bir köyde 17 yaşındaki kız çocuğunu 20 gün alıkoyup tecavüz eden uzman çavuş Musa Orhan’ın göstermelik bir biçimde gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılması kadınlara yönelik, TC devletinin Türkiye Kürdistanı’nda yürüttüğü özel politikalarının asker-polis tarafından açıktan uyguladığı pratikleridir.
TC ordusunun kadınlara yönelik uyguladığı bu özel politikalar ilk değildir. Geçmişten bugüne sistematik bir biçimde hayata geçirilen bu saldırılar Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar politikalarından bağımsız ele alınamaz. Ölümsüzleşen kadın gerillaların kıyafetleri çıkarılarak, bedenlerinin askerler tarafından teşhir edilmesi, kadın bedeni üzerinden yaratılan “üstünlük” ve “zafer” anlayışının bir ürünüdür.
TC ordusunun bu kirli saldırıları bazen de sürecin ve alanın koşullarına göre planlı ve kapalı hareket biçimde hayata geçirilmektedir. Özelde Türkiye Kürdistanı’ndaki okul ve üniversitelerdeki genç kadınlara asker ve polislerin “duygusal” yönelim adı altında yakınlaşarak cinsel saldırıya maruz bırakması; yürütülen savaşın bir parçası olarak, gençleri kültüründen, bilincinden, kimliğinden, kopartarak yoz bir yaşama sürükleme amacını içermektedir.
Bölgede yaşayan birçok genç kadın bu saldırılara maruz kalmış, ses çıkaramadığı için intihara sürüklenmiş veya ses çıkarmak istediği için katledilerek intihar süsü verilmiştir. TC ordusu fiziksel bir savaş gerçekliği ile sınırlı kalmamaktadır. Şiddeti, tacizi, tecavüzü meşrulaştıracak politikalarını sürekli üreterek, bu politikalarını asker-polis aracılığıyla açık bir biçimde uygulayarak kendi gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Tüm dünyada yaşanan haksız savaşlarda tarihsel olarak kadınların payına düşen bu gerçeklik, Türkiye Kürdistanı’nda Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar saldırılarında vücut bulmaktadır. Kürt kadınları üzerinden yürütülen imha ve inkar politikasının bu biçimi kadınların haklı bir savaşın öznesi olma gerçekliğini zorunlu kılmaktadır.
Bir Yeni Demokrasi Okuru