Bugüne kadar önemini sürekli vurguladığımız, teorik bakımdan niteliğimizin kuşkusuz bir bilinç ve birikim teşkil ettiği aşikardır. Ancak pratik olarak ‘daha öncelikli’ sorunlarımızın gölgesinde kalarak gelişmeyen/geliştiremediğimiz bir alandır kültür- sanat alanımız. Ciddi deneyim ve birikimimizin olduğu kuşku götürmezdir. Çalışmalarımız bir aşamaya kadar gelerek kesinti ve sekteye uğramıştır. Haliyle yeniden tartışılmaya, bağlamanı doğru bir hat üzerine oturtmaya ve önemini vurgulamanın ötesine taşımaya ihtiyacımız vardır. Faşist diktatörlüğün hakim olduğu ülkemizde devrimci-demokrat bütün dinamiklerin zapturapt altına alınmaya çalışıldığı, kitle bağlarının zayıfladığı ve faşizmin tüm pervasızlığıyla halk üzerinde terör estirdiği bir dönemeçte ise kültür-sanat tartışmasının daha ciddi bir ele alışa ihtiyacı olduğu kesindir
SANAT VE İDEOLOJİ
En geniş anlamda ideolojimiz Marksizm-Leninizm ve Maoizm’dir. Bu ideolojik perspektif üretim ilişkilerinin yarattığı formasyona bağılı olarak politika ve taktiklerle ilerlemektedir. Aynı çizgi beraberinde bir kültürel şekilleniş ve sanat anlayışı da yaratmaktadır; Yeni Demokrasi kültürü. Bağlamı bu zeminden yükselerek halk kitlelerinin anti-emperyalist, anti-feodal, anti- faşist mücadelesinden gıdasını alır.
Devrimci- komünist olmak ya da MLM’yi savunmak iyi bir sanat için yeterli veya iyi bir sanatçının doğmasının koşulu değildir. Aksi taktirde bu dinamikler içerisindeki herkes olağanüstü başarı ve üretimlerle anılırdı. Haliyle kültür sanat çalışmalarımız ve ortaya çıkan ürünlerde bilinç düzeyi, birikim ve içerisinden gelinen sınıfsal tabakanın kişilik ve üretimleri etkilediği açıktır. Zira insanın bilincini, düşünüş tarzını, yaşam anlayışını belirleyen ve yönlendiren kolektiftir. Haliyle kolektifin birikimi bu alanın gelişim dinamiklerinde, müdahalesi, yarattığı olanaklar ve sanatla ilişkisi bu alanın gelişim dinamiklerinde belirleyicidir. Tarihteki bütün savaşımlarda kültür-sanatın rolü azımsanmayacak ölçüdedir. Sovyet ve Çin devrimleri bu durumun açık göstergeleridir. Sınıf savaşımı ve toplumsal dönüşüm hiç kuşkusuz Türkiye’de Demokratik Halk Devrimi’yle gerçekleşecektir. Bunun temel araçlarından biri de Yeni Demokrasi kültürüdür. Yeni Demokrasi kültürünün içselleştirilmesi halk ile bağlarının güçlendirilmesi DHD’ye atılan bir adım olacaktır. Fakat bu içselleştirme ideolojik sağlamlıkla gerçekleştirilebilir. İdeoloji, kültür, sanat birbirinden beslenerek daha da sağlamlaşır ve kitlelerle buluşmaları bu diyalektik sürecin ürünü olarak vuku bulur.
Yeni Demokrasi kültürü, DHD’nin kültürel yapısıdır. Halk kitlelerine ise sanat ile taşınır. Halktan beslenerek, halkın acılarını, öfkelerini, sevdalarını, mücadelelerini ve tüm çelişkilerini sistemleştirerek tekrar halka sunar. Bahsettiğimiz ‘kitlelerden kitlelere’ perspektifinin kültür sanat alanındaki karşılığıdır. Elbette tüm çalışma alanlarımızın metodu bu olmalıdır. Kültür sanatı bu bağlamda öne çıkartma gayemiz halkta daha hızlı karşılıklar yaratıp, hemen her alanda işlevli bir rol oynayabilmesindendir.
Sanat; devrimin önder gücü Proletarya Partisi’ni savaş, ideoloji ve politika bağlamında kitlelerle buluşturur. İlişkimiz de bu zemin üzerinden önem kazanmaktadır. DHD mücadelesi yürüttüğümüz coğrafyada kültürel, sosyal ve ekonomik koşulların yüklediği görevler arasında sanat ve savaş ilişkisinin kavranması da vardır.
Toplumun bilinci burjuva-feodal ideolojinin faşist saldırıları altında ciddi körelmeler yaşamış/ yaşamaktadır. Devrimci sanat da aynı durumdan mustariptir. Ciddi yıpranmalar yaşamamakla birlikte şirinleştirilerek sistem açısından zararsızlaştırılmış, törpülenmiş örnekleri de vardır. Halk kitleleri açısından sanat görsel ve fonetik öğeler olmaktan çıkıp ihtiyaç ve umudun sembolize eder olmuştur. Haliyle kavrama düzeyimizi yükseltmeli, önemine ilişkin bilinç bulanıklığı yaşamayarak ele almalıyız.
Bir Yeni Demokrasi Okuru