HABER MERKEZİ- Almanya devleti ve mahkemelerinin Türkiye ve T. Kürdistanı’ndan komünist ve devrimci örgütleri “terör örgütü” olarak hedefe koymasına ve yürütülen anti-komünist kampanyalara dair bir açıklama yayınlayan Partizan, tüm ilerici, devrimci, demokrat ve komünist güçleri Münih davasına karşı duyarlı olmaya, harekete geçmeye, Alman devletinin bu gayri-meşru yargılamasını mahkum etmeye çağırdı:
“ANTİ-KOMÜNİZME GEÇİT VERME, KOMÜNİSTLİK VE DEVRİMCİLİĞİN MEŞRULUĞUNU SAVUN!
2015 Nisan’ında Alman devleti ile Türk devleti büyük bir çıkar ortaklığı ile devrimci ve komünistlere operasyon gerçekleştirdi. Operasyon, Almanya, Fransa, İsviçre, Avusturya ve Yunanistan’da bulunan 11 devrimcinin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Yunanistan’da yapılan iade davasında, Yunan mahkemeleri “iddiaların on yıllardır Türk devleti tarafından dile getirilen iddialar olduğu ve bir iadeyi gerektirmediği” gerekçesiyle davayı düşürdü ve Alman devletinin iade talebini ret etti. Böylece Yunanistan’da tutuklanan devrimci ve komünistler serbest bırakıldı.
Alman devleti ile Türk devletinin iddianamesini ortak yazdığı bu operasyonda, TKP/ML terör örgütü olarak hedefe konuldu. Operasyonda alınan devrimcilerin çoğu Türkiye’de hapishanelerde yatmış Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bu nedenden dolayı politik mülteci hakkını elde etmiş kişilerdir. Yani politik kimlikleri, dünya görüşleri, devrimci faaliyetleri bilinen şahsiyetlerdir. Bu sebepten dolayı uluslararası anlaşmalardan kaynaklı politik mültecilik hakkı elde etmişlerdir.
Alman devleti bu gerçeğe rağmen, takip ve delil oluşturma süreci boyunca “terör örgütü kapsamına” sokacak hiçbir delil edinememiştir. “Terör” kapsamı içine alınan faaliyetlerin hepsi yıllardır Avrupa’da gerçekleşen meşru faaliyetlerdir. 129/a-b maddelerine dayanarak TKP/ML’nin Türkiye’deki faaliyetleri tek dayanak noktası olmuştur. Mahkeme süreci boyunca gerek tanıklar, gerek sanıklar gerek mahkemenin atadığı bilirkişiler tarafından TKP/ML’nin faaliyetlerinin politik muhtevası, komünist niteliği ve çalışmaları adeta teyit edilmiştir. Bu eksende yargılamalar başından itibaren “KOMÜNİST FİKRİN VE DEVRİMCİ FAALİYETİN YARGILANMASINI” içerirken, tüm gelişmeler bu eksendeki çalışmaların yargılanması meselesini pekiştirmiştir. Elde edilen kanıtların, delillerin ve iddiaların hepsi “komünizmin ve devrimci düşüncelerin ve faaliyetlerin” yargılanması eksenindedir.
Zira mesele emperyalist gericiliğin “terör” tanımına dahi sokulamamıştır. Emperyalizmin terör tanımı ezilen toplumsal kesimlerin, dünya halklarının, komünist ve devrimcilerin haksızlığa, zulme ve sömürüye “baş kaldırması”nı gayri-meşru görme üzerine kuruludur. Bu emperyalist-kapitalist sistemin kendi gayri-meşru sisteminin bir ihtiyacıdır. Onların terör tanımını kökten ve kesin bir kararlılıkla reddetmek, ona karşı durmak emperyalist-kapitalist sisteme karşı durmakla eş değerdir. Hatta bugün politik anlamda bu duruş belirleyici düzeydedir. Ancak Alman emperyalizmi kendi yasa ve kanunun sınırlarını çiğneyen bir davayı, Münih’te TKP/ML davası olarak sürdürmekte ısrarlıdır. Türk devleti ile olan kirli ilişkilerin selameti için bu onların ödediği bir diyet durumundadır.
Geldiğimiz aşama bu yargılamaların son aşamasıdır. Yaklaşık beş yıl boyunca devam eden yargılama politik anlamda zaten gayri meşruydu. Ancak kendi hukukları açısından da gayri meşru bir duruma gelmiştir. Alman devletinin mahkemedeki anti-komünist, anti-devrimci kimliği açığa çıkmış ve komünistler tarafından bu durum yargılanır hale gelmiştir. Tutsaklar ve savunma avukatları beş yıl boyunca TKP/ML’nin yasalar çerçevesinde “terör kapsamına” sokulamayacağını kanıtlarıyla birlikte ortaya koymuştur. Bu anlamda şunu ifade etmek yanlış değildir: KARAR NE OLURSA OLSUN DEVRİMCİ-
KOMÜNİSTLER MÜNİH DAVASINDA HUKUKSAL ANLAMDA ALMAN DEVLETİNİ KÖŞEYE SIKIŞTIRMIŞ VE KENDİ HUKUKUNU ÇİĞNEDİĞİNİ İSPATLAMIŞTIR.
Savcı son mütalaasını okumuş ve tutsaklara ağır cezalar talep etmede ısrarcı olmuştur. 3.5 yıl ile 6 yıl 9 ay arasında cezalar talep etmiştir. “TKP/ML terör örgütü olarak kabul edilmelidir” yaklaşımında savcı ısrarcı olmaya devam etmiştir. Alman devleti ve yargısı gericiliğinde ısrarcı, Türk devleti ile kirli pazarlıklarını sürdürmede kararlıdır. Artık savunma avukatları ve devrimci ve komünist tutsaklar bu iddialara karşı son sözlerini söyleyeceklerdir.
Haziran ve Temmuz ayı ve ihtiyaca göre devam eden aylar boyunca duruşmalar sürecektir. Ancak heyetin çok kısa zaman içinde mahkemeyi sonuçlandıracağı görülmektedir.
Alman devletinin Türk devleti ile olan kirli pazarlıklarını kabul etmeyen,
Komünizm ve devrimci fikirlerin yargılanamayacağını ve bunun bir demokrasi sorunu olduğunu düşünen,
Devrim ve komünizm davasının meşru ve hak olduğunu savunan,
Komünizme devrime inanç ve kararlılıkla bağlı olmayı politik kimliği olarak tanımlayan
Tüm ilerici, devrimci, demokrat ve komünist güçleri davaya karşı duyarlı olmaya, harekete geçmeye, Alman devletinin bu gayri-meşru yargılamasını mahkum edelim. Politik olarak kazanımları hukuksal kazanıma çevirmek için sahiplenmeye, mücadeleye ve dayanışmaya davet ediyoruz.
Biz Partizan olarak 5 yıldır bu davanın takipçisi, sahiplenicisi olduk. Yoldaşlarımıza ve diğer devrimcilere yönelik açılan bu davanın komünizme ve devrime bir saldırı olduğu bilinciyle yaklaştık. Davanın son aşamasında da tüm olanak ve gücümüzle süreci sahipleneceğimizi belirtiyor ve tüm kamuoyunu da sahiplenmeye davet ediyoruz.
Devrimcilik suç değil, meşrudur!
Komünizm davası yargılanamaz!
Yaşasın Devrimci Dayanışma!
Münih Davası Sanıkları Yalnız Değildir!
PARTİZAN
HAZİRAN 2020″