2019’un son aylarında Çin’de ortaya çıkarak tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını hız kesmeden etkisini sürdürüyor. Her krizde olduğu üzere bu salgın krizinde de en çok yoksullar etkileniyor. Bir avuç mülk sahibi çıkarlarını korumaya yazgılı olan emperyalist kapitalist sistem halkları salgına karşı korumada kayıtsız ve aciz kalmıştır. Halkların doğrudan yaşamının söz konusu olduğu böyle bir durumda bile sistem burjuvazinin çıkarlarını esas alarak gerçek niteliğini gözler önüne sermiştir. Haliyle salgın süreci ezilenlerin yaşamlarını dahi değersizleştiren kapitalist sistemi sorgulamasına, öfkelenmesine ve değişim taleplerinin alttan alta yayılmasına vesile olmuştur. Düzenin imajı halkların gözünde yerle bir olmuştur. Salgın nedeniyle derinleşen ekonomik krizle “boğuşan” egemenler, bir de halkların öfkesinin “sosyal patlamalara” dönüşme ihtimali nedeniyle diken üstündedir. Bu korku egemenleri şimdiden gelişen halk muhalefetini henüz embriyon halindeyken boğmak, düzen içinde eritmek adına bir dizi önlem almaya itmiştir. Bir yandan OHAL yasaları ile baskılar arttırılmakta, teknolojik takip ve gözetleme sınırları geliştirilmektedir.
Öte yandan ideolojik saldırılarla halkın bilincini bulandırma çabaları da yoğunlaşmıştır. Özellikle bir burjuva ideolojisi olarak ekonomizm bu süreçte ön plana çıkmaktadır. Ekonomizm işçi sınıfının ve ezilen kesimlerin mücadelesini dar ekonomik reformlar mücadelesine indirgeyerek politik iktidar ve devrim hedefinden uzak tutmaya çalışan bir akımdır. Ekonomizm sosyal mücadeleyi bir kenara bırakıp işçilerin mücadelesinin daha iyi hayat koşulları, daha yüksek ücretler vs. gibi ekonomik sistemle sınırlandırılmasını ister. KP’nin yol gösterici rolünü ve devrimci teorinin işçi hareketi için önemini inkâr eder, işçi hareketinin kendiliğinden gelişmesini savunur.
Lenin 1905 yılında yayınlanan “Ne Yapmalı?” adlı makalesinde ekonomizm teorisinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Ekonomizm, kitleleri etkisi altına aldığı oranda halkın sistemi hedef almasını önleyerek burjuvazinin düzenini sorunsuz bir şekilde sürdürmesine yardımcı olur. Egemenler de özellikle kriz dönemlerinde ekonomizm propagandasını artırırlar. Nitekim bugün de ülkemizde CHP örneğinde gördüğümüz üzere bizzat burjuva klikleri “sosyal devlet”, “kamuculuk” gibi söylemleri “asgari ücrete zam” gibi talepleri samimi olmayan bir biçimde dillendirerek kitlelerin öfkesinin ekonomik taleplerin dışına çıkmasını engelliyor. Amaç halkta politik bir devrim olmadan sorunların reformlarla düzeleceğini hatta sömürünün son bulacağı yanılgısını yaratmaktır. Ekonomist-reformist çizgideki yapılar CHP’nin peşine takılarak bu yanılgının etki gücünün artmasına neden olmaktadır.
Ekonomizm, Marks ve Engels’in ardından Kaustky önderliğinde kurulan ve dümeni düzen içine kıran II.Enternasyonal’in bu ihanetine paralel ortaya çıkmış bir akımdır. Bu partiler Marksizm’i alenen çarpıtarak ürettikleri ekonomizmi dönekliklerinin bir kılıfı ve gerekçesi olarak kullanmaya çalışmışlardır. Bu akımı yayarak işçi sınıfını da peşlerinden düzen içine çekmek istemişlerdir. 20. yy’ın başlarında Rusya’da da hayli yaygınlaşan, “sosyal demokrat” saflarda kendine taraftar bulan ekonomizm Lenin önderliğinde Bolşeviklerin mücadele ettiği burjuva akımların başında gelmektedir. Bolşevikler işçi sınıfını ekonomik mücadeleye hapsetmeye çalışan, kendiliğindenciliğe tapan, örgütlenme amatörlüğünün devamını savunan ekonomistlere karşı mücadelede çelikleşmiştir. Ekonomizm başta Rusya olmak üzere birçok ülkede Marksistlerce yenilgiye uğratılsa da her burjuva ideolojisi gibi yeniden ve yeniden Marksizm’e saldırmaktan geri kalmamıştır.
Ortaya çıktığından beri bu akımın özünü, sınıf mücadelesini patronlara veya hükümetlere karşı ekonomik taleplere indirgemek, işçi sınıfının politik devrim ve iktidar hedefini budamak oluşturuyor. Bu akımın yandaşları, ekonomik taleplerin proletarya ve ezilen kesimlerin esas mücadelesi olduğunu savunur. Politik talep ve mücadeleyi “grev özgürlüğü” ve reformlardan ibaret görür. İktidar mücadelesini, burjuva devleti yıkma hedefini kimi zaman açıktan, kimi zaman “koşullar uygun değil” “işçi sınıfı hazır değil” diyerek örtülü biçimde reddeder. Ekonomizmin bu yanılgısının temelinde tarihsel ilerleme ile politik devrim ayrımını yapmamaları, tarih bilimini politika alanına indirgemeleri yatar. Bu indirgeme sonucunda ekonomistler, Marksizm’in, üretici güçlerin gelişiminin üretim ilişkileriyle uyumsuzluğunun devrimlerin nedenselliği olduğu tezini, kapitalizmden komünizme geçişin üretici güçlerin gelişmesine paralel kendiliğinden gerçekleşeceği biçiminde tahrif ederler. Bu kesimler tarihsel ilerlemenin nedenselliğini açıklayan bilimsel yasayı güncel mücadele alanına indirgeyerek evrimci reformist bir hatta demirlemişlerdir. Bunlara göre kapitalizmden komünizme geçiş, “koşullar olgunlaşınca” kendiliğinden gerçekleşeceğine göre bir politik öznenin iktidarı devrim yoluyla alması ve sosyalizmi kurması gereksizdir. Buradan hareketle proletarya “gereksiz” olan iktidar mücadelesine enerjisini harcamamalı, reformlarla sistemin tedrici dönüşümünün hızlandırılması sonucuna varılır. Özcesi Marksizm çarpıtılır, devrimcilik kökten reddedilir.
Ekonomizmin bir diğer özelliği kendiliğindenciliğe tapmadır. Ekonomik mücadele zaten işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesidir. Proletarya dışarıdan bilinç taşımaya gerek kalmadan ekonomik hak mücadelesini yürütebilir. Lakin bu kendiliğinden bilinç ile politik iktidar sorununu kavrayamaz, devrimci mücadele yürütemez. Proletaryanın bilimsel ideolojisi ancak dışarıdan, taşınabilir. Ekonomistler, proletaryaya dışarıdan bilinç taşınmasına açık veya örtük karşı çıkar. Devrimci güçler kitlelere önderlik etmek yerine destekçi-kuyrukçu kalmaları gerektiğini öğütler.
Ekonomizm katıksız burjuva ideolojisidir. İşçi sınıfını ve ezilenleri düzen içinde tutup, burjuva iktidarın sorunsuz sürdürülmesinin bir aracıdır. Ezilenlere ve işçi sınıfına, hak olarak tanınan kırıntılarla sömürücü düzene tabi olmalarını öğütleyen bir düşüncedir. İşçi sınıfının kurtuluşu, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasıyla mümkündür. Bu kapitalist sistemin toplumsal bir alt üst oluşla son bulmasıdır. Ekonomistlerin büyük paye biçtiği ekonomik mücadele toplumsal alt üst oluşu kapsamaz. Burjuva iktidarın devamından yanadır. İşçi sınıfı ve ezilenler burjuvaziye ve onun zor aracı devlete karşı iktidar mücadelesiyle burjuva devleti yıkıp proletarya diktatörlüğünü inşa ettiğinde sömürüye, özel mülkiyete son verebilir. Burjuva devlete dokunulmadan, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşundan bahsedilemez. Ekonomizm, proletaryanın burjuva devlete dokunmasını engeller. Ekonomizm, işçi sınıfına politik kurtuluştan bağımsız ekonomik kurtuluşu öğütler. Fakat ekonomik kurtuluş dolaysız bir biçimde politik kurtuluşa bağlıdır. Birbirinden ayrı düşünülemez ya da kapitalizmde ekonomik kurtuluş söz konusu olamaz. Ekonomik mücadele tek başına belli dönemlerde o da kalıcı olmayacak biçimde emek sömürüşünde nicel azalmalar yaratabilir. Nitekim burjuvazi halkın hoşnutsuzluğunun arttığı dönemlerde ekonomik tavizler vererek iktidarını koruma çemberine alır. Bu tavizler halkın devrimci mücadelesini önler sömürünün sürdürülmesinin olanak sunar. 2. EPS’nin ardından sosyalist dalganın güçlenmesi karşısında emperyalistlerin Keynesyenci “refah devleti” politikasını devreye koymaları bunun en tipik örneğidir. Emperyalistler halkların sosyalizme yönelmesini önlemek adına artı değer sömürüsünün bir kısmından “refah ederek” ücret artışı, sosyal haklar ve sosyal harcamalarda artış yapmışlardır. Bu tavizler sömürüyü ortadan kaldırmadığı gibi burjuvazinin iktidarını sağlamlaştırmıştır. Sosyalizm tehlikesinin “geçmesiyle” burjuvazi neoliberal politikalarla verdiği tavizlerin her birini fazlasıyla geri almıştır. Tarih bize politik iktidarın burjuvazide olduğu müddetçe işçi sınıfının kazandığı ekonomik mücadele tek başına en radikal biçimiyle verilse bile burjuva iktidarına yönelmediğinden, sistem açısından bir tehdit unsuru içermez. Tam tersine bu mücadele biçiminin önü açılır. Egemenler açısından önemli olan ekonomik taleplerin siyasi taleplere devrimci mücadeleye dönüşmesidir. Ki burada ekonomistler burjuvazinin işçi sınıfı içindeki ajanları olarak bu evrilmeyi önlemek adına canhıraş çabaya girer. Ekonomizm kimi ekonomik taleplerin kazanılması nedeniyle işçi sınıfına faydalıymış gibi gözükse de nihai kurtuluşu önleyip proletaryayı burjuvazinin eline teslim etmek anlamına gelen bu fayda sınıf mücadelesine zarar verir.
Özcesi ekonomizm Marksizm içine liberalizmin taşınmasıdır. Bu taşıyıcılığı yapanlar, kendi sınıf çıkarlarına uygun gören küçük burjuva ideolojisine sahip örgütlerdir. Bunlar “işçi aristokrasisi”, sarı-sendikalar, reformistler etrafında kümelenmişlerdir. İşçi sınıfının kendiliğinden bilincinin sınırlılığı ve sınıf mücadelesinin gelişkin olmayışı kaynaklı bu akım proletarya saflarında etkisini arttırır. Devrimci, mücadelenin ve işçi sınıfı içinde faaliyetin gelişmediği sürece bu kaçınılmazdır. Öte yandan devrimci saflarda da ekonomizmin etkileri görülebilmektedir. Tasfiyeci sürecin bir yansıması olarak, ekonomizm vuku bulmaktadır. Dünya genelinde devrimci mücadelenin ve Marksizmin göreceli gerilemesine, egemen sınıfların ideolojik saldırılarına karşı etkin bir mücadele geliştirilememesine paralel devrimci saflarda burjuva akımların etkisinin zeminini güçlendiren bir durum söz konusudur. Bu tasfiyecilikten en çok etkilenenler kuşkusuz ki küçük burjuva saflara yelken açmışlarıdır. Bu anlamıyla liberalizme, reformizme, ekonomizme karşı ideolojik ve sınıfsal duruşunu koruyanların MLM’ler olması tesadüfi değildir.
Konjonktürel olarak kapitalizm çoklu kriz içinde debeleniyor. Virüs, 2008’den beri atlatılamayan yapısal krizi derinleştiriyor. Bunun yarattığı sosyal ve siyasal sonuçlar nedeniyle egemen sınıflar sıkışmış durumda. 1929 “büyük bunalımından” daha ağır bir ekonomik kriz beklentisi egemen sınıfları fazlasıyla korkutuyor. Fakat egemenleri asıl korkutan ezilenlerin ve işçi sınıfının düzeni sorgulayan değişim-alternatif isteyen ayak seslerinin sokaklarda duyulur olmasıdır. Burjuvazi gitgide daha derin bir politik krize sürüklenmektedir. Egemenler eskisi gibi yönetemezken, halklar da eskisi gibi yönetilmek istememektedir. Dolayısıyla hakların meşru öfkesi devrimci dinamiklerle buluşma zemini her geçen gün güçlenmektedir. Bu somut durum burjuvazinin sadık uşağı olan ekonomizme olan ihtiyacı büyütüyor. Zira kitleleri düzen içinde tutmak, devrimci değişim talebini reformlarla geçiştirmek egemenler açısından elzem niteliktedir. Bu çerçevede CHP örneğinde gördüğümüz üzere düzen partileri “sol” söylemlere sarılarak ekonomist propagandayı arttırmıştır. CHP, ezilen yoksul halka sömürünün azalması, sefalet koşullarının düzelmesi, hatta “adil bir düzen kurabileceği” karşılığında, sisteme tabi kalmaları çağrısı yapıyor. Özellikle “kamuculuk”, “sosyal devlet” ve özelleştirme karşıtlığı vurgulanıyor. Amaç açık ve nettir: Halkın öfkesinin düzen dışına taşmasını önlemek. Ekonomist ve reformist çizgideki TKP’sinden Sol Partisi’ne, DİSK gibi sendikalardan diğer örgütlere hepsi CHP’ye yedeklenmiş durumda. Bu kesimlerin politik iktidar ve devrim gibi bir dertleri yoktur. “Sosyal devleti”, “kamuculuğu” “devletçiliği” devrimsel bir gelişme olarak sunmaktadır. Bu kesimler halkı aleni olarak AKP karşıtlığı üzerinden CHP’nin kuyruğunda ekonomik ve reform mücadelesi yürütmeye çağırıyor. Sorun bu kesimlerin çağrısında değil bu çağrının politik iktidar ve devrim sorununun yerine ekonomik ve reform sorununu koymalarındandır. Ekonomizmi, kapitalist sistemi alt üst edecekmiş gibi satmaya çalışmalarındadır. Fakat nesnel gerçeklik onların algı dünyasından çok daha farklıdır. “Sosyal devlet” “kamuculuk” “devletçilik” “özelleştirme karşılığı” iktidarda hangi sınıfın olduğuna göre niteliği değişir. İktidar olan sınıfın çıkarına hizmet eder. İşçi sınıfının üretim araçları karşısındaki konumu değiştirmeyeceği için devrim güncel ve acil bir ihtiyaç olmayı sürdürecektir.
Bugünkü süreç komünistlerin omuzlarına ekonomizmle mücadele gibi bir görev yüklemektedir. Halkın büyüyen öfkesini siyasi taleplerle örtüştürebilmek için ekonomizme karşı amansız bir mücadele vermeliyiz. Ekonomizmle mücadele, halkın ekonomik talepleri ve bu uğurda mücadele etmeleri doğru bir yaklaşımı gerektirir.
Komünistler bu mücadele ve taleplere kayıtsız kalmazlar. Ekonomistlerin aksine halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesini samimi olarak isterler. Onların ekonomik mücadelesine önderlik edip kazanım elde etmek için çalışırlar. Fakat bunu politik mücadeleden bağımsız olmadığını da halka anlatırlar. Ekonomik mücadeleyi ve reformları amaçlaştırmazlar. Bu mücadeleyi devrim mücadelesinin bir parçası haline getirirler. Halkı sınıf mücadelesine kanalize ederler. Ekonomik kazanımların kalıcı olmadığını, burjuvazinin manevrası olduğunu, sömürünün ancak devrimle son bulacağının propagandasını yaparlar. Ekonomistleri burjuvazinin bir ajanı olarak teşhir ederler. Ekonomizmle mücadele, işçi sınıfı ve halkın ekonomik talepleri ve bu uğurda verilecek mücadele doğru bir yaklaşım gerektirir.