1960’ların ortalarından başlayan ve ‘70’li yılların başına uzanan süreç, dünyada ve Türkiye’de büyük toplumsal gelişmelerin yaşandığı, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelelerinin gelişme gösterdiği ve sınıf mücadelesinin sıçramalı gelişim kaydettiği bir dönemi tariflemekteydi. İşçi sınıfı ve emekçi halkın ve özelde de öğrenci gençliğin mücadelesinde doğrulma ve canlanma açığa çıkmış, mücadele genişleyerek keskinleşmişti. Mustafa Suphiler’den sonra Türkiye Devrimci Hareketi (TDH)’nde yaşanan sessizlik sona ermiş denilebilir ki “ölü toprak” yavaş yavaş atılmaya başlanmıştı. Bu dönemin gençlik mücadelesi bağlamında bir diğer özgün yanı da ’68 Hareketi’nin gençlik içerisinde boy verip yaygınlaşırken aynı zamanda Türkiye devrim mücadelesine önderler yaratan bir muhteva barındırmasıdır.
Bu dönemde yine uluslararası komünist hareket içerisindeki tartışmalar, modern revizyonist etkileri, militan kitlesel yükselişe paralel olarak kırmaya; ideolojik-politik temeldeki saflaşmalar da hızlanmaya başlamıştı. Yaşanan kırılma ve saflaşma on yılın sonuna doğru ’68 Hareketi ile daha ivmelenmeye başlamış yeni bir dizi tartışmayı beraberinde getirmişti. Verili objektif koşullar Türkiye’deki devrimci hareketlerin nüvelerini oluştururken TİP (Türkiye İşçi Partisi) içerisinde kümelenen reformist-revizyonizmin ve devrimci dönüşümün berrak bir biçimde saflaştığı bir durumu ortaya çıkardı.
’68 gençlik hareketi, dünya devrim mücadelelerinin bir yansıması olarak ülkemizde filizlenip boy vermiştir. Sınırları ve yarattığı etki gücü ile gençlik hareketi olmanın ötesinde, ülkemiz devrim mücadelesinin temel fikirlerinin ve hareketinin doğuşuna vesile olmuştur. THKP/C, THKO ve TKP/ML’nin doğuşu bu kalkışmanın içinde olmuştur. Gençlik hareketi, işçi sınıfının mücadelesi, köylülerin toprak işgali ile yükselen mücadelesinde kitleler henüz öncüsünü ve önderini bulmuş değildir. Bu toplumsal kalkışmaların incelenmesi, doğru sonuçların çıkarılması ve tüm bunların toplamında ülke devriminin yolunun tayin edilmesi ancak MLM biliminin ışığında bu toplumsal kalkışmaların incelenmesi ve sonuçların çıkarılması ile mümkün olacaktı.
İbrahim Kaypakkaya salt mücadele içerisinde bir militan, mücadelenin bir parçası olma haliyle sınırlı değildi. Kaypakkaya yoldaş bu sıradan duruşun ötesindeydi. O hareketin yasalarıyla ilgileniyor, gelişmesinin nedenleri ve araçları üzerinde yoğunlaşıyordu. Onun araştırma-inceleme ve öğrenme sürecine rengini veren diyalektik materyalizmdi; içine doğduğu tarihi koşullar itibariyle rastlantı ve zorunluluk yasası, Kaypakkaya özgünlüğünde kendisini üst bir gerçekliğe kavuşturuyor, Türkiye devriminin komünist önderini açığa çıkarıyordu.
İbrahim Kaypakkaya, döneminin diğer devrimci önderlerinden farklı olarak sistemin belirlediği sınırların, Kemalist ideolojinin yarattığı bulanıklıkların tümünü parçalamıştır. İbrahim Kaypakkaya “Türkiye’de Milli Mesele”, “Başkan Mao’nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım”, “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi” ve “Şafak Revizyonizminin, Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, 2. Dünya Savaşı Yılları, Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezleri” başlıklı makalelerinde Halk Savaşı, Ulusal Sorun, Kemalizm, parti anlayışı, devrimin yolu ve daha bir dizi konu üzerine tezlerini ortaya koymuştur. TİİKP’nin revizyonist önderliği cephesinden MLM’yi sahiplenen ve mevcut anlayışa savaş açan kadroların katledilmek istenmesi olarak karşılık bulan bu ideolojik netleşme Kaypakkaya önderliğindeki kadroların kopuşunu ilan etmesiyle Komünist Partisi’nin inşası için somutlaşır ve 24 Nisan 1972’de Proletarya Partisi’nin kuruluşu ilan edilir.
O’NU KAVRAYALIM, KAVRATALIM!
Kaypakkaya’yı kavramak, onun yaşadığı, fikirlerini inşa ettiği maddi süreci de anlamak demektir. Kaypakkaya sonuç olarak bu maddi sürecin, iç içe geçmiş büyük hareketlerin egemen bilinci parçalaması sürecinin, değişimi zorlayan maddesel hareketin bilinçteki tezahürüdür. Bilinç ve maddi süreç bağımsız süreçler olarak değil, birbirini var eden süreçler olarak ve devrimci bilinç de maddi sürecin bir başka açıdan gerçekleşmesi olarak ele alınabildiğinde doğru kavranmış olurlar.
Kaypakkaya’nın bilinci daha berraktır. Çünkü o, maddi sürecin bilincini, gerçeğin haklılığını, tarihsel meşruluğunu ve geleceğe uygunluğunu bilince çıkarmıştır. Bu diyalektik ve materyalist ilişki kavranırsa onu tam anlamıyla anlamak ve devrimci gençlik mücadelesinde yeniden vücuda getirmek mümkün olacaktır. Kuşkusuz bu görev halk gençliğinin en ileri müfrezesinin yani Komsomolun omuzlarındadır. Yirmi dört yaşında komünist bir önderi yaratan koşullar bugün de vardır. Anti-faşist, anti-emperyalist, anti-feodal mücadele hattıyla Halk Savaşı Stratejisi’nin içinde dinamik bir güç olan gençlik, Halkın Birleşik Cephesi’nin lokomotiflerinden biridir. Gençliğin iktidar savaşındaki misyonu, Kaypakkaya yoldaşın KP’nin varlığının ve önderliğinin zorunluluğunu kavramasındaki bilinci içinde barındırır. Reformizm ve düzeniçilik rüzgarına karşı yürüyen önder yoldaş, maceracı küçük burjuva çizgiden kopuşunu da gerçekleştirmiştir. O aynı zamanda o dönem içerisinde öğrenci gençlikte yaygın bir biçimde var olan yarı aydın sınıfsal karakterden sıyrılıp tam anlamıyla proleter bir kimliğe bürünmüştür. Bundandır ki onu 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nden köylülerin toprak işgallerine uzanan süreçlerde görmek mümkündür.
Günümüz gençlik hareketlerinin de reformizmin içinde debelendiği, hak talepleriyle ve sistem içi arayışlarla bir mücadele hattında olduğunu söyleyebiliriz. ’71 Devrimci Kopuşu’nun içinde barındırdığı oportünüzm ve reformizmden kopuş ve politik iktidar bilincinin kuşanılması bugün de en büyük görevlerden biri olarak önümüzde duruyor. Faşizmin azgınca saldırılarına karşı ürkekçe ve kırıntı denilebilecek talepler etrafında “devrimci gençlik mücadelesi” yürütmek ve sınıf mücadelesinin görevlerine uygun olarak konumlanamamak, bilinç bulanıklığı getirdiği gibi “devrimcilik”, “düşman” “iktidar” gibi kavramların silikleşmesine de neden olmaktadır. Halk gençliğinin yıkım ve inşa dinamiği bunu tersine çevirecek potansiyele sahiptir. Ulaşılacak menzile dair bize umut olan gençliğin, birincil görevi bu komünist bilince ve niteliğe sahip olmasıdır. Halk gençliğini kendi sorunları etrafında örgütlemenin, geleceğin fethi için savaştırmanın dahası sınıf bilincini kuşandırmanın biricik adresi, Kaypakkaya yoldaşın bizlere miras bıraktığı halk gençliğinin en ileri örgütlenmesi olan Komsomol saflarıdır. Şimdi bu görev; safları doldurmak, yarını kazanma ve fethetme savaşını yükseltmek biçiminde somutlanmak zorundadır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 14 Mayıs 2020 tarihli 61. sayısından alınmıştır.