Enerji Savaşları ve Devrimlere Gebe Dönem

Koronavirüs yarattığı yıkım bir yana dursun, emperyalist ve kapitalistler devletler daha fazla derinleşecek, çeşitlenecek yeni bir kriz daha yarattı.

Ortadoğu deyince emperyalistlerin ağzının suyunu akıtan ve sürekli yeni çekişmelerin sebebi olan, akıllara ilk gelen şey tabii ki petrol olmaktadır. Peki neden petrol bu kadar önemli?

Şu anda dünyanın kullandığı enerjinin üçte birinden fazlası petrole dayalı. Bunun verinin şunu gösteriyor; dünyada kömürden daha fazla, nükleer, hidroelektrik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının toplamının iki mislinden çok petrol kullanılıyor. Petrol ve doğal gaz ikilisi, dünyanın kullandığı elektriğin ve plastik hammaddesinin dörtte birini sağlıyor.

Bunun, bu kadar çok kullanılmasının da belli sebepleri var elbette. Uzmanların yaptığı açıklamalar özellikle hareket eden motorlarda petrolün daha çok tercih edilmesinde, hafif ve kolay taşınabilir olmasını işaret ediyor. Örneğin 1 kilogram fosil yakıtın (petrol, doğal gaz vb.) verdiği enerjiyi elektrikli bir araçta ancak 60 kiloluk bir batarya sağlayabiliyor. Üstelik boş bir bataryanın ağırlığı da dolusu kadar. Yani batarya hep aynı ağırlıkta kalıyor ama fosil yakıtlarda bu böyle olmamakta.

Konumuz petrolün ne olduğu, nasıl kullanıldığı olmadığı için, bu kadar teknik bilgiyle yetinip esas konumuza geçelim. Petrol konusunun yeniden gündem olmasının sebebi, emperyalist kapitalistler arasında yeniden bir kriz ve ciddi bir kapışma merkezi haline gelmesidir.

NEDEN YENİDEN BİR PETROL KRİZİ GÜNDEME GELDİ?

Koronavirüs salgınının tüm dünyayı etkisi altına alması dünya genelinde üretim ve ticarette düşüş yaşanmasına neden oldu. Bu durum doğallığında petrol talebinde de bir düşüşe neden oldu ve petrol fiyatları bir anda düşüş yaşadı. Bununla birlikte de petrol ihraç eden ülkeler arasında ciddi bir rekabet ve kapışma başladı.

Suudi Arabistan’ın başı çektiği (elbette ABD emperyalizmi güdümünde) Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) ve Rusya arasında 2016’dan beri yapılan petrol fiyatlarını belirleyen anlaşma bozulunca, son iki yıldır varil başı 65 dolar seviyesinden satılan petrol, 32 dolar seviyesine düştü. 2016’da yapılan anlaşmada, üretimin günlük 2,1 milyon varil oranında azaltılması karar altına alınmıştı. Arzı azaltıp talebi arttırmayı hedefleyen ve dolayısıyla petrol fiyatlarının düşmesini engelleyen bu anlaşmayı koronavirüs süreci bozdu. OPEC, Rusya ve ABD gibi ülkeler bu oranları belirleyerek karlarına kar katmanın hesabını yapmaktadırlar.

Normal koşullarda varili 32 dolara satıldığında da kar elde eden kapitalistler, daha fazla kar yapma adına anlaşmalar yapmaktadırlar. Ancak bugün yaşanan süreçlerde olduğu gibi, karlarında düşüş olmaya başladığı andan itibaren, kendi aralarında yaptıkları anlaşmaları takmaktadırlar.

Anlaşmanın bozulmasından sonra dibe vuran petrol fiyatlarını yeniden yükseltmek için harekete geçen OPEC üyesi ülkeler ile Rusya önderliğindeki ülkelerin oluşturduğu OPEC, petrol üretimlerini 1 Mayıs tarihinden itibaren 10 milyon varil azaltacak bir anlaşmaya vardı. Diğer üreticilerden ise buna ek 5 milyon varil kesinti bekleniyor. Bu da yeniden petrol fiyatlarının artması anlamına geliyor.

ABD başkanı Trump ise bu durumdan memnun olmamış görünmekte. Dengesiz ve sürekli kendi söylediğini boşa çıkaran açıklamalarına alıştığımız Trump, düşen fiyatlar nedeniyle ABD’nin petrol üretiminin gerilemiş olmasının faturasını Suudi Arabistan’a kesti. ABD petrol endüstrisine Suudilerin gerekli yardımı yapmaması durumunda Riyad’ı yaptırım ve ek gümrük vergileri getirmekle tehdit etti.

EMPERYALİSTLER ARASI DALAŞ VE EZİLEN HALKLAR

Trump petrol fiyatlarıyla ilgili bir değerlendirme yaparken, aslında kapitalist sistemin ne kadar vahşi ve doyumsuz olduğunu vurgulayan şu sözleri söylemiş, “Çok fazla üretim var, kimse bu kadar petrolle ne yapacağını bilmiyor. Mesele bu. Suudi Arabistan ve Rusya çok petrol üretiyor. Görünen o ki, üretilen petrolü depolayacak yer bile yok. Bizim depolarımız dolu.”  Bu, ihtiyacın ötesindeki durmayan kapitalist üretimin paradoksu ve aynı zamanda krizli yapısının nedenidir. Petrol üretimi ise bir saniyelik üretimi durdurmayla dahi kuyuları riske sokan bir yapıya sahiptir. Bu durum dizginsiz üretimi daha da arttırmaktadır. Bu doluluk durumu bir süre sonra yeni ekonomik krizleri beraberinde getirecektir ve emperyalistler daha önce bölüştükleri pazarları yeniden dizayn etme hamleleri yapacaktır ve bu da yeni savaşlar, kapışmalar anlamına gelmektedir.

Kovid-19 salgını sürecinin başından beri söylediğimiz bir şey var; bu sürecin sonunda emperyalist-kapitalistler, işçi ve emekçilere yönelik daha büyük saldırılarla gelecek. Kendi aralarında yaşadıkları rekabetten kaynaklı birçok alanda derinleşen krizlerinin ilk patlama noktalarından biri petrol üzerinden olacak gibi. Bunun merkez üssü de Ortadoğu’dur. Kovid-19 salgını devam ederken dahi tırmanan ABD ve İran gerginliği petrol kriziyle daha da artacaktır.

Adına enerji savaşları denebilecek emperyalistler arası çekişmeler ve muhtemel savaşların faturası da yine emekçi halklara kesilecektir. Yazımızın başında da vurguladığımız gibi, petrol denince ilk akla gelecek bölge olan Ortadoğu önümüzdeki dönemde de suların kaynayacağı alan olmaya devam edecektir.

Koronavirüs salgını öncesi dünyanın birçok yerinde işçi ve emekçiler sokaklarda, meydanlarda mevcut iktidarlara karşı direnmekte, haklarını istemekteydiler. Sistemi ciddi oranda etkileyen bu eylemler, halk hareketleri, muhtemelen bu sürecin sonunda yeniden başlayacaktır. Bu durumda emperyalistler arası çelişki ve çatışmaları iyi değerlendiren devrimci parti ve örgütlerin iyi örgütlenmesi yeni devrimlerin de müjdecisi olabilir.