İşçi sınıfının önüne her ne engel çıkarsa çıksın hiçbir şekilde yılmadan pes etmeden mücadeleyi sürdürmelidir.
Kapitalist sistemin sonucu ortaya çıkan yeni bir salgınla karşı karşıyayız. Vahşi kapitalizm yalnızca sermayedarların kasasını doldurmak uğruna hiçe sayarak yok ettiği doğa ve canlı yaşamını tehdit etmeye devam ediyor. Ve bunun bedelini de şu an yaşanan salgınla işçi sınıfına ödetmeye devam ediyor.
Yine çok iyi anlaşılıyor ki işçi sınıfının kendisinden başka; “örgütlenmekten” başka çaresi yok. Koronavirüs hastalığı (COVID-19) ortaya çıktığı günden beri hor görülen, yok sayılan ve zalimce ölüme terk edilen bir tek sınıf var: “İşçi sınıfı…” Burjuva sınıfı özel hastanelerde tedavi ediliyor, her türlü̈ imkândan yararlanıp rahat bir şekilde yaşamını sürdürmeye devam ediyor. Sokağa çıkma yasağının olduğu günler bile üretime devam eden fabrikalar var. Nitekim bu fabrikaların nerdeyse hepsinde hastalığa yakalanıp testleri pozitif çıkan ve hayatını kaybeden işçiler var. Egemenlerin devletinin ortaya attığı “kısa çalışma ödeneği” ve “ücretsiz izin” zırvaları ile işçi sınıfını hiçe saydığı çok açık bir şekilde ortadadır. Milletvekilleri ücretli tatile çıkarılıyor, bakanlar ve patronlar hayatlarına çok rahat bir şekilde devam ediyor.
Sağlık Bakanlığı ironi yapar gibi her gün ekranlara çıkıp “evde kalmaya devam edin, kendinizi izole edin, bizler halkımızın yanındayız” diyor peki ama hangi halk? Sefalet maaşı alan, kirasını veremeyen, her gün yarın ne yapacağım diye düşünen, kendi haline terk edilen isçi sınıfı mı? Tabii ki hayır! Burjuva devleti adından da görüleceği gibi sadece burjuva sınıfının yanında. Biz işçiler şunu çok iyi bilmeliyiz ki, burjuva sınıfı ve onun devleti bizlerin düşmanıdır!
Kapitalizm korkunç bir ‘küreselleşme’ ile önüne gelen her şeyi yok etmeye devam ediyor. Ve kendi sonunu hazırlıyor, büyük sarsıntılar yaşayan sistem aynı zamanda kapitalistlere de büyük korkular yaşatıyor. Petroldeki büyük çalkantılar, borsalardaki büyük düşüşler ve devasa ekonomik kriz kapitalistleri büyük bir zarara uğratmış durumda. Dünya geneli üretim %80 durdu ve bu da demektir ki patronlar kârında ciddi düşüşler oluyor. 1929 dünya ekonomik bunalımını aratmayan bu durum, kapitalist sistemin nasıl da yok olmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. Burjuva ekonomistlerine göre yok olmaya yüz tutmuş bu sistem “kendini yeniden toparlayıp, varlığını devam ettirecek.” Kapitalist sistemin ekonomistleri de patronlar da farkındalar ki kapitalizm kendi yok oluşunu hazırlıyor ve bu inkâr edilemez bir gerçek!
Bu krizin faturasını işçi sınıfına ödetmeye niyetli olan kapitalistler, kendilerince sinsi hesaplar yapıyor. Peki bu durumda işçi sınıfına düşen görevler nelerdir? “Bilinçlenmek,” “örgütlenmek” ve “güçlenmek.” Şartlar ne olursa olsun hiçbir şekilde yılmadan, pes etmeden örgütlenmeliyiz. Çünkü bizim en büyük silahımız örgütlenmektir. Bizleri açlığa, sefalete mahkûm eden bu vahşi kapitalist sistemi ancak bu şekilde yıkabiliriz!
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var; 1 Mayıs işçi ve emekçinin direniş günü bir “bayram” değildir. 1 Mayıs kapitalist sistemin ve burjuva devletinin bizlere verdiği bir tatil günü ya da direnmeden “kutlama” yapılacak bir gün değildir. İşçi sınıfının büyük bedeller vererek elde ettiği bir direniş geleneğidir 1 Mayıs. Kapitalizm 1 Mayıs’ın içini boşaltıp onu basit bir günmüş ya da bir bayram ve şenlikmiş gibi lanse ediyor. Oysa 1 Mayıs işçi sınıfının isyanı, haykırışı ve büyük mücadelenin çok önemli bir sembolüdür.
Bu büyük sembolün tarihçesinde de yazıldığı gibi çok büyük bedeller verilmiştir. İşçi sınıfı 1 Mayıs’ı bir bayram ve şenlik olarak görmemeli bu büyük mücadele gününü sahiplenmelidir. Devrim ve sosyalizm yolunda büyük bir atılım olan 1 Mayıs işçi ve emekçi sınıfının direniş günü işte böyle anılmalıdır. Her yerde ve her koşulda isyanımızı en gür şekilde haykırarak!..
Çorlu’dan Bir Yeni Demokrasi Okuru