Siyonist sömürgecilik limit tanımıyor: Birleşmiş Milletler’in pandemiden ve yaşanan sağlık krizinden kaynaklı global ölçekte ateşkes çağrısından birkaç gün sonra – o sırada birkaç Gazze’liye Kovid-19 pozitif teşhisi konmuştu – geçen Cuma günü İsrail Ordusu Gazze Şeridi’ne bir saldırı düzenledi. Bu saldırı, özelde İsrail hapishanelerinden yükselen, ve Filistin’deki salgının dramatik sonuçlarının olabileceğini haykıran sese karşı bir cevap niteliğindeydi. İşgal altındaki Batı Şeria’da onlarca vaka çoktan ortaya çıkmış ve ilk ölüm yaşanmış durumda: Biddu köyünden 60’lı yaşlarında bir kadın.
Sömürgeci İsrail devletinde karakterini bulan ayrımcı, hapsedici, ekonomik engel koyan ve askeri tacizleri son bulmayan sistem bugün, virüsün yayılması ile birlikte Filistinliler için ölüm anlamı taşıyor. Bir Filistinli bakan durumu şöyle özetliyor: “Salgın olmasa bile Filistinlilere zorunlu sağlık hizmeti sağlanmıyor”. 40 yıllık kapatma politikasının Gazze’deki sağlık sistemini nasıl çökerttiğini görmek için birkaç istatistik: acil servislerde 50’den fazla solunum cihazı bulmak mümkün değil – normal şartlarda zorunlu olan solunum cihazı sayısı minimum 150- ve 1000 kişiye düşen yatak sayısı 1,7. Gülünç durumdaki sağlık araçları ise Büyük Dönüş yürüyüşü ve Cuma günkü gibi İsrail’in askeri saldırılarından dolayı yaralanan 8 bin civarı Filistinli ile tükenmiş durumda.
Bu tarz saldırıların yarattığı tahribatı anlatan başka istatistiki bilgiler bulmak mümkün: km2 başına düşen 4570’ten fazla insan – bu sayı Gazze’nin bazı yerleşimlerinde 13 bine kadar çıkmakta – Gazze Şeridi dünyanın nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgesi. İsrail’in kısıtlamalarıyla zaten limitli olan hastaneye ulaşım, bombardımanlarda imkansız hale geliyor. Halka panik yaşatan bu tarz saldırılar salgın riskini arttırıyor. Öte yandan İsrail hapishanelerinde bulunan 43’ü kadın 150’si çocuk 5 bin Filistinli tutsak gündelik keyfi uygulamalar ve sağlık hizmetinin verilmemesinden dolayı risk taşıyorlar. Tutsaklar aileleriyle ve avukatlarıyla görüştürülmüyor, ve hiçbir sağlık hizmetine ulaşım sağlayamıyor.
Filistinli tutsakların Kovid-19’a karşı içinde bulunduğu bu durum, Filistin halkının geri kalanı gibi, gettoların lanetlileri, hapsedilmiş sömürgeler, mülteci kampları, güney ülkeleri ve kenar mahalleler için bir sembol niteliğinde. Global ölçükte ayrım gözetmeksizin yayılan bu salgın, sistemlerin hali hazırda var olan şiddet tekelini güçlendirmiş durumda: neoliberal prekarite, güvenlik baskısı, sağlıkla ilgili ve sosyal eşitsizlikler, ve bu yazı özelinde Filistin halkının ezilmesi.
Fakat baskı labaratuvarları aynı zamanda direnişin ve dayanışmanın da laboratuvarı olmuşlardır. Sömürgeci iktidardan hiçbir şey beklenmeyeceğinin bilincinde olarak, nesillerden beri Filistinliler Siyonist kibre ve onun batılı efendilerine karşı, direniş ve dayanışma ağlarıyla kafa tutmayı bildiler.
Gazze’nin sokaklarından Güney Lübnan’daki mülteci kamplarına, Ramallah’tan Jericho hapishanesine, sağlık hattında özsavunmayı örgütleyen Filistinli güçlerdir. Ahmed Sa’adat İçin Özgürlük kampanyasının koordinatörü Khaled Barakat, İsrail hapishanelerindeki tutsakların Dünya Sağlık Örgütü ve Kızılhaç yoluyla “Hapishane yönetimine güvenmiyoruz!” açıklamasını ve hapishanelere Filistinli sağlık ekiplerinin girmesi taleplerini içeren metni paylaştı.
Gazze’de Hamas, başarılı ya da başarısız, işgal altındaki Batı Şeria’nın Filistin hükümetine paralel bir şekilde, evde kalma pratikleri örgütlemeye ve uluslararası yardımları tedarik etmeye çalışıyor. Filistin Hükümeti’nin Başbakanı, İsrail’den gelen Filistin’li işçilerin enfekte olma riskiyle karşı karşıya kalma durumlarından endişelendiğini belirtti. Bunun yanısıra kovid pozitif olan İsrail vatandaşlarının sayısı Filistinliler’den çok daha fazla olsa da, Siyonist İsrail medyası İsrail şirketlerinde çalışan Filistinli işçilerin virüsü taşıdıkları propagandasını yapıyor. Bu da sömürgeci patron şiddetini yoğunlaştırıyor: Filistin Hükümeti’nin uymaya çalıştığı ücretli izin hakkı ihlal ediliyor, kontrol noktalarındaki kontroller sıklaştırılıyor ve ufak bir virüs belirtisi gösteren Filistinli işçiler test bile yapılmadan sınırın öte tarafına atılıyorlar.
Öte yandan, Ortadoğu’nun Gözü sitesinin yaptığı röportajda konuşan Filistin’li Karim şöyle diyor: “Onların ekonomisi, işçilere giriş izni vermeyecek kadar bağımsız değil, tam tersine bize fazlasıyla bağımlı”. Hala tarımda ve inşaatta çalışma izni bulunan 70 bin Filistinli var. Ayrıca İsrailli patronlar çalışma yerlerinin yanına ek binalar inşa ettirerek Filistinli işçileri buralara yerleştiriyor. Buradaki amaç, işçilerin evlerine dönmeleri ve aileleriyle temas halinde olmalarını engellemek ve işçilerin belli bir yerde kapatılması.
Filistin hükümetinin ötesinde, Tarım İşçileri Komiteleri Birliği ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi militan ve savaşçı örgütler, işçilerin sendikal ve sağlıkla ilgili özsavunmasını örgütleyip sokakların dezenfekte edilmesi, halk kampanyalarının düzenlenmesi ve temel gıda ile maske dağıtımı gibi faaliyetler yürütüyorlar.
Her yerde olduğu gibi önce hastanelerin yapılandırılması gerekiyor. İşgal topraklarındaki İsrail’li “sivil ordu örgütü” Cogat’a göre, durumu ağır olan Filsitinli hastaların İsrail hastanelerine sevki noktasında “gelişme katediliyor”. Gazze Şeridi’nin doğusundaki Refah kentinde Hamas, covid-19 testi pozitif çıkan hastaları karantinaya aldı bin odalı bir izolasyon merkezi kuruyor. Hastaneleri ise öncelikli olarak dönüştürmek gerekiyor. Hastaneler genel olarak kurşunla yaralanma vakalarına göre düzenlenmiş ve dolayısıyla buralara solunum cihazları yerleşirilmeli. Sağlık Çalışması Komiteleri Birliği’nden Doktor Ahmed Muhanna geçen hafta, bir acil eylem planı düzenlenmesi gerektiğini söyledikten sonra İsrail blokajından kaynaklı olanak kıtlığı yaşanmasını teşhir etti ve uluslararası dayanışma çağrısı yaptı.