Koronavirüs hayatın akışını önemli ölçüde etkiledi, dünya bu evrensel salgın karşısında felç olmuş vaziyette. Öncelikle bu salgının, salgınla birlikte ortaya çıkan ölümcül sonuçların; ekonomik ve sosyal yıkımın, psiko-sosyal krizin nedeni olarak kapitalist emperyalizmi işaret etmeliyiz. Bu tespit bizim için “sıradan” gelse de işaret edilen gerçekliğin nasıl bir gayretle üstünün örtüldüğü, gizlendiği veya çarpıtıldığı görülmeli ve bu gerçeğin propagandasına daha bir ağırlık verilmelidir. Kapitalizmin emperyalizm aşamasına yükselmesi, sermayenin temerküzü ve merkezileşmesi eğiliminin bir sonucuydu. Bu kriz ve iflaslarla birlikte işleyen, sermayenin seleksiyonu biçiminde gerçekleşen ve tekelleşmeye çıkan bir süreç demektir. Kapitalizm toplumsal gereksinimleri karşılama değil, artı-değer üretimine bağlı bir toplumsal sistem olduğu için rekabet ve aşırı üretimle içiçe ilerler. Üretim doğada mevcut halde bulunan maddelerin işgücüyle dönüşüme uğratılamasına dayanır, artı-değerin kamçıladığı bir toplumsal üretim, doğanın ve onu dönüştüren emekçinin yıkımını had safhaya çıkarır.
Bu üretim döngüsü kapitalist emperyalizmin varoluşsal bir gerçekliğidir. Onun dayandığı sermaye birikim sistemi bir zorunluluk olarak her gün, her saat, her dakika doğayı ve emekçiyi yıkıma uğratarak sürdürülebilir olduğu için, koronavirüs gibi pandemik sorunlarla yüzleşiyor dünya.
Bu pandemik sorun yani koronavirüs karlılık rasyonalitesiyle hareket ederken kapitalizmin ortaya çıkardığı ekolojik krizin bir eseridir. Yabanıl hayvanların taşıdığı bir virüsün insana ulaşmasıyla bu hastalıkla tanışmış bulunuyoruz. Bu virüsün, Çin’de deniz ürünlerinin satıldığı bir pazarda yılandan insana geçtiği (bir başka iddia ise yarasadan bulaştığı) yönündedir. Ekosistemlerin bozulduğu, yıkıldığı ve yabanıl hayatın önemli ölçüde deforme olduğu koşulların ürünüdür bu evrensel salgın. Virüsü insan dışındaki canlıların taşıyor olması emperyalist sermayeyi aklama, bu gerçeği gizleme çabasına dönüşmektedir. Ekosistemin bozulma ve bir ekolojik krize evrilme nedeni, kapitalizme özgü gelişmelerdir. Çin’de yüz milyonlarca insan karantina altına alındıktan sonra çekilen uydu fotoğrafları hava kirliliğinin ciddi biçimde azaldığını gösteriyor. Aynı tablo İtalya için de geçerli; hava kirliliği yüzde 25 oranında azalmış, Venedik’te kanallarda ki su berraklaşmıştır.
Macron, Merkel gibi sermayenin sözcüleri milyarlarca euro ayırdıklarını, koronavirüs belasını defedeceklerini söylüyor. Bunlar ve diğer tüm burjuva sözcü ve ideologlar ekolojik krizle ilgili tek bir anlamlı cümle kurmadıkları gibi, virüsle emperyalist-kapitalist sistemin krizi arasında bir bağlantı yokmuş gibi davranmaktadırlar. Koronavirüs emperyalist kapitalist sistemin krizinin içerisinde bir sorun olmasına rağmen, egemenlerin sorunun esasını gündemleştirmemesi, daha vahim ve daha ölümcül olmasına rağmen bu gerçekten kaçmaları sınıf çıkarlarıyla, dahası sistemin varlığıyla ilgilidir.
AYNI GEMİDEYİZ VE AYNI YALANLAR
Patronlar, sermaye düzeninin bekçileri ve sözcüleri özel doktorları ve “felaket sığınakları” ile böylesi sorunlara karşı hazırlıklılar. Buna rağmen dayanışmadan dem vuruyorlar, sözcüleri aracılığıyla virüsün herkes için eşit davrandığı, eşit düzeyde tehdit oluşturduğu yalanını propaganda ediyorlar.
Öncesinde olduğu gibi koronavirüsten ve koronalı günlerden ezenle ve ezilenin payına düşen eşit değildir. İşçiler ve diğer emekçiler sermaye için üretmeye devam ediyorlar. Aksi durumlar da ise sağlığıyla geçimi arasında tercih yapmak durumundadır. Renault’un üretim tesislerindeki işçilerin iş bırakma eylemi tam da bunun içindir: Sağlığımız için gerekli duyarlılık gösterilsin, ücretli izin verilsin ya da uygun koşullar hazırlansın, diyorlar.
Bir Fransız gazetesi “Zenginler kendilerini kalelerine hapseder, yarı-zenginler yazlık evlerine kapanmaya çalışır; geriye kalanlar ise ev ile market arasında gidip gelirken ihtiyacı olan malzemeleri başkasından önce alsın diye birbiriyle boğuşurlar vs.” diyor. Tasvir çarpıcı, benzer görüntüler emekçi kesimlerin “kabalıklarına” dönük vurgularla fazlasıyla yayınlanıyor.
EMPERYALİZMİN KRİZİ TAŞTI
Emperyalist sermaye 2008 krizini atlatamamış, farklı (siyasal, sosyal, ekolojik vb.) krizlerle birlikte çoklu bir kriz biçiminde bugüne gelmiştir. Sermaye şimdi gerçeğin çölünde; borsalar çöküyor, sanayi üretimi ciddi biçimde düşmüş bulunuyor, iflaslar daha da yaygınlaşmış olarak sermayenin kapısını çalıyor. Amerikan ekonomisi hakkında methiyeler dizmeyi iş edinmiş Trump, resesyona giriyoruz, diyor.
Emperyalist sermayenin krizinin asıl nedeni aşırı üretim ve bununla birlikte kitlelerin yoksulluğuydu. Koronavirüsle birlikte oluşan yeni durum tüketim sorunu odaklı krize, üretimi, sermaye piyasalarını ve finansal dünyayı ekleyerek sermaye sisteminin tamamında bir çöküşe dönüşmüştür. Neoliberalizm emperyalist sermayeyi krizinden kurtaramamıştı, daha büyük krizler ise eli kulağındaydı; bu kriz o kriz mi, bilinmez fakat egemenler çöküşün tam orta yerinde durduklarını görüyorlar.
Çöküşün çalan çanları emperyalist sermayeyi refleksif kimi adımlar atmaya götürdü ki bunlardan biri de Merkel ve Macron’un yaptığı gibi yüz milyarlarca euroluk tedbir paketleri açmaktır. Ayrıca IMF 1 trilyon dolarlık bir bütçeyle krizin yıkıcılığını hafifletme çabasındadır. Atılacak benzer adımların tamamı sermaye açısından olsa olsa günü kurtarmaktır. Bunun ayrımında olan burjuva ideologlar, “devletin geri dönüşü” demeye başlamış, kriz ve sonrasını yapılandırmak üzere seferber olmuşlardır.
Koronavirüsle birlikte öngörülmesi zor bir sürece girilmiş olsa da bugün dünyada esas akım devrimdir ve devrimci durum dünya çapında gelişme eğilimindedir. İçinde bulunduğumuz koşullar gerçeklerin kitlelere taşınması, kitlelerdeki kendiliğinden bilincin sınıf çıkarlarına uygun biçimde geliştirilmesi için çokça imkan sunmaktadır. Virüs bir tehdit silahı haline getirilerek devlete olan ihtiyaç kitlelerin talebine dönüştürülmek ve buradan daha güçlü bir rıza oluşturulmak isteniyor. Emperyalist, kapitalist ülkelerin hakim sınıfları bu hedeflerini belli ölçülerde gerçekleştirebilir, yüz milyarlarca euoroluk karantina paketleri, kriz destek açıklamaları bu hedeflerine katkı sunar, fakat bizim ki gibi yarı-sömürge, yarı-feodal ülkeler de hakim sınıfların söz konusu süreci emperyalist efendilerinin yönettiği gibi yönetmesi olası değil.
Emperyalist zincir zayıf halkalarından kopacak, bu dün olduğu gibi bugün de geçerli bir yasadır. Yakın-orta ve uzak Asya ile Latin Amerika devrimin fırtına merkezleri olma özelliğini sürdürüyor. Her gelişme devrim ocağına taşıyacağımız birer imkandır. Koronavirüs karşısında yaşamsal kaygılar duyar ve çaresiz biçimde devletin eline bakan halkımızı faşist Türk hakim sınıflarının karşısına çıkartmak için aralıksız biçimde çalışmalarımızı sürdürelim. Kawa’nın cüret ve kararlılığıyla, Newroz ruhuyla seferber olalım.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 19 Mart 2020 tarihli 57. sayısından alınmıştır.