Ülke ekonomisinin içerisinde bulunduğu kriz, AKP hükümetinin her alanda inşaat kurma hedefiyle derinleşiyor. Bugün ekonomik krize siyasi krizler de eklenince, AKP hükümeti 3. Havalimanı, 3. Köprü ve şu an gündemde olan Kanal İstanbul gibi projelerle rant sağlayabileceği alanlara daha atak saldırmaktadır.
“Kanal İstanbul” olarak adlandırılan, Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayan İstanbul Boğazı’na alternatif olacağı söylenen kanal, AKP’nin üçüncü havalimanından sonraki son “vurgun” projesi gibi görünüyor.
Birçok uzman kişi, kanalın, doğaya vereceği tahribatı açıklarken, TMMOB Kanal İstanbul projesinin Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporuna resmi olarak itiraz etti. İtiraz dilekçesinde, “Kanal İstanbul girişimi, anlaşılamaz, akıl, bilim ve hukuk dışı bir dayatma ısrarla sürdürülmektedir” ifadeleri yer aldı. Raporda, tarım alanları ve orman alanları gibi doğal alanların azalması nedeniyle İstanbul yaşamının ekolojik çeşitliliği ve üretkenliği sağlanamaz hale geleceği belirtildi. 3. Köprü ve Üçüncü Havalimanı’nın tahribatından kalan orman alanları, tarım alanları, meralar, yeraltı ve üstü su toplama havzaları, inşaat ve yıkım alanı olacaktır.
İstanbul’u baştan sona ayırması planlanan kanalın güzergahında şehrin suyunun büyük kısmının karşılandığı Sazlıdere ve Sazlı Bosna barajları ile Küçükçekmece Gölü bulunuyor. Kanalla birlikte bu barajlar ve göl yok olacak.
Proje yer altı sularına etki edeceği için Trakya’daki ziraat alanları kuraklaşacak. Kanalın yapılmasıyla yaşanacak bu durum, ekim alanlarının, verimliliğinin azalması nedeniyle yapılaşmaya açılması anlamı taşımakta. Yani bölgede köylünün her şeyi olan tarım faaliyetinin sonu gelecek, köylü yaşamını idame ettiremez hale gelecektir.
‘70’lerden itibaren yoğun şekilde İstanbul’a göç eden köylüler, zorluklarla yaşama tutundukları kondu mahallelerinin işçi ve emekçi kitlelerini yarattılar.
On yıllardır geçim sıkıntısı nedeniyle sanayi kenti olarak adlandırılan İstanbul’a göçen köylüler, bugün, İstanbul’un sefalet perdesindeki başoyunculardır.
Kanal İstanbul projesinin güzergahında bulunan, değerlendirme raporlarında kendisine Küçükçekmece Gölü ve Sazlıdere Barajı kadar yer bulamayan bir yer daha var: Şahintepe Mahallesi. İki su kaynağının arasında bulunan, işçi-emekçilerin kurduğu bir kondu mahallesi.
Şahintepe Mahallesi de, sefalet karşısında geçimini sağlayamayan köylünün İstanbul’daki sığınaklarından biridir. İstanbul’un bütün emekçi mahalleleri gibi komprador burjuvazinin gözünü diktiği bir alandır.
‘70’lerden itibaren İstanbul’un güneyinden kuzeyine doğru genişleyen yerleşim alanları, bugün yukarıdan aşağıya doğru üç parçaya bölündüğünde, en üstteki kısmı da içerisine alacak şekilde yayılmıştır. İstanbul, güneyinden yani Boğaziçi Köprüsü’nün yapıldığı güzergahta kalabalıklaşırken şehrin merkezi de bu alanlar olmuştur. Kırdan kente göçün yaşandığı dönemlerde şehrin merkezine, yani çalışma alanlarına yakın bir yere konumlanmak isteyen halk bu bölgelere yerleşmişlerdir.
2. Köprü’nün de yapılmasının ardından şehir daha da fazla genişlemiştir. Merkezi olan bölgelerdeki arsalar ise kıymete binmiş böylece sermaye için kar elde edebileceği bölgeler olmuşlardır. Bugün 3. Köprü’nün, 3. Havalimanı’nın da yapılması, şehrin daha da genişleyeceğini göstermekte.
Şehrin genişlemesiyle birlikte, Şahintepe gibi kondu mahallelerinde yaşayan işçi ve emekçiler, merkezi bölgelerden sürgün edilmek istenmekte.
Özetle bir yandan tarım arazileri tahrip edilirken, doğa, bütünüyle sermayeye peşkeş çekilirken, bir yandan da, işçi ve emekçilerin oluşturduğu bütün değerler buldozerlerle yıkılmak istenmekte.
Burjuva sosyal devlet anlayışında başat olan kamuya hizmet sunma, TC’de en kaba biçimde işleyen bir rant sistemi durumunda. Bugün, eline mazbatayı alanın, hizmet diye, ortalarda dolanması, emekçiler ve köylüler için aldatmacadan başka bir şey değildir. Burjuva siyasetlerin işçi ve emekçiye, köylüye hizmet getirmesi demek, onu sürgün etmesi demektir. Kanal İstanbul, bunun en kaba, en saldırgan ve en görünür örneğidir.
Şimdi AKP, hırsızlık için girdiği evde, son eşyaları da torbasına tıkıştıran bir hırsız gibi, bütün kaynakları eriterek, parayı ayakkabı kutularına doldurmak istemekte.
CHP, MHP veya İYİP; burjuva siyasetlerin hiçbiri, emekçilere, seçim dönemlerinde, kaçak kat çıkma izninden daha fazla dost değillerdir. Onların kavgası, doğanın talan edilmemesi, emekçinin, köylünün rahat yaşaması için değil, onların kavgası; birbirileriyle, ayakkabı kutuları üzerine.
Bir Yeni Demokrasi Okuru