HABER MERKEZİ- Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelen IMF heyetinin bir otelde CHP Genel Başkan yardımcısı ve parti sözcüsü Faik Öztrak ve İYİP’ten Durmuş Yılmaz’la görüşmesi hükümet tarafından “gizli ajanda” tepkisiyle karşılandı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Bakanlığımızın bilgisi dışında” denilirken IMF Türkiye İcra Direktörü Raci Kaya da “Türkiye’ye karşı farklı bir ajandanın varlığının göstergesidir.” yorumunda bulundu. Bunun üzerine CHP’li Öztrak’tan “Raci beyin haberi yoksa onun sorunu… AKP, IMF heyetinin 11 gündür Türkiye’de olduğunu ve görüşmeler yaptığını gizledi” açıklaması geldi. Hükümet bloğu ve muhalefet bloğu arasında IMF üzerinden yürüyen bu atışmanın hemen ardından hükümet bir kez daha ‘Yeni Ekonomi Planı’nı (YEP) açıkladı. YEP’in içeriğinin ortaya çıkmasıyla bir kez daha görüldü ki düzen partileri içerisinde, IMF’li ya da IMF’siz bütün ekonomi plan ve önerileri işçi sınıfı ve emekçi yığınların daha fazla sömürüsü üzerine kurgulanmaktadır.
IMF’nin işçi sınıfı ve halk nezdinde Türkiye’de ve genel olarak dünyadaki kötü ünü düzen partilerini IMF ile görüşmeler konusunda iki yüzlü siyasete ‘zorunlu’ bırakıyor. Bilindiği gibi AKP ve Erdoğan yıllarca ülkeyi IMF’nin elinden kurtardıkları ve hatta IMF’ye borç verdikleri demagojisiyle IMF’nin bu kötü ününden kendine siyasi çıkar sağlamıştı. Oysa IMF ile düzenli toplantı ve görüşmeler her dönem sürmüş, ekonomik ilişkiler hiç kesilmemişti. Dahası AKP’nin sömürü ve talana dayalı ekonomi politikaları IMF’yi hiç aratmıyordu. Bugün düzen güçleri içerisinde hem hükümet bloğunun hem de muhalefet bloğunun birbirini IMF’yle görüşmeleri gizlemekle suçlaması aslında her ikisinin de emeğin sömürüsüne ve emperyalist sermaye işbirlikçiliğine dayalı ekonomik çizgilerini gizleme amaçlıdır.
‘YEP’: Daha Fazla Sömürü Daha Az Ücret
Ekonomik krizin büyümesiyle birlikte AKP-RTE iktidarının ekonomik arayışları da artmıştı. Hemen hepsi iktidar yalakası burjuva medya sürekli olarak “şahlanan” ve “uçuşa geçen” ülke ekonomisinden bahsetse de ekonomik veriler her alanda gerilemekte ve halkın yoksulluğu derinleşmekteydi. Artan ceza ve vergiler, birbiri ardına yapılan zamlar, işçi ücretlerinin düşürülmesi ve bir bütün olarak halkın alım gücünün geriletilmesi sonucunda iktidarın ekonomi söylemlerinin de herhangi bir inandırıcılığı kalmadı. Bu anlamda açıklanan ‘Yeni Ekonomi Planı’ (YEP) da tahmin edilen ekonomik vaatler dışında yeni hiçbir şey içermiyor.
Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklanan yeni ‘Yeni Ekonomi Planı’nda (YEP), özel tüketimin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki (GSYH) payının bir yıl içinde 5,1 kat artacağı öngörülmüş. Ekonomik kriz koşullarında bu artış planı burjuva ekonomistlere dahi inandırıcı gelmezken özel sabit sermaye yatırımlarının da bir yıl içinde yüzde -7’den yüzde 12’ye yükseleceği ve bu sayede yüzde 5 büyüme sağlanacağı kurgusuyla hareket edilmiştir. Bu kurgunun devamı olarak da kredi kanalının açılacağı, faizlerin düşeceği ve TL’nin istikrar kazanacağı varsayılmış. ‘YEP’te tüm bunların bağlandığı yer ise yabancı sermaye akımlarının sürekliliğidir.
‘YEP’in işçi sınıfına vaat ettiği ise çalışma koşullarında daha fazla esneklik, güvencesizlik ve gerçek ücretlerin daha da düşürülmesi şeklindedir. İnandırıcılıktan yoksun bu plan karşısında farklı sermaye gruplarını ve düzen kliklerini bir araya getiren şey tam da bu yoğun sömürü koşulları ve düşük ücret vaadidir. Daha da önemlisi ‘YEP’te yer alan bu planın benzer biçimde IMF açıklamasında da geçmesidir. İktidar bloğu doğrudan IMF eliyle olmasa bile fiili olarak IMF programını savunmakta ve hayata geçirmektedir.
AKP/MHP ya da CHP/İYİP… Hepsi İşbirlikçi Hepsi Sömürüden Yana
CHP ve İYİP bir yandan iktidar bloğunu ekonomik kriz üzerinden vurmaya ve yıpratmaya çalışırken diğer yandan örtük biçimde IMF’yle görüşmeleri savunmaktadırlar. Her iki düzen bloğunun da ekonomik krize karşı “çözümleri” emperyalist sermayeye daha fazla işbirlikçilik ve işçi sınıfı ve halkın daha fazla sömürüsü üzerine dayanmaktadır. Aralarındaki biçimsel farkları dışarıda tutarsak temel kavgaları bu sömürü ve işbirlikçilikten kimin nemalanacağı üzerinedir. Çünkü temel yönelim aynı olsa da ekonomik planlar hayata geçirilirken hangi düzen klikleri ve sermaye gruplarının daha fazla avantaj elde edeceği temel tartışmadır. Açıklanan planda, AKP ve temsil ettiği sermaye gruplarının etkin olduğu inşaat sektörüne tanınan ayrıcalık, iktidar olmanın ayrıcalığıdır ve CHP/İYİP bloğunun göz diktiği ise bu ayrıcalıktan başka bir şey değildir.
Hükümetin ‘Yeni Ekonomi Planı’nda yer verilmeyenlerin söz konusu planın da birincil hedefleri olduğu ortadadır. Söz konusu planda yer verilmeyenler işçi sınıfı ve emekçilerdir. Doğal olarak bu sömürü planının başarısı veya başarısızlığı, yabancı sermaye akışından daha çok işçi sınıfı ve emekçi yığınların tutumuna bağlıdır. Yabancı sermaye girişleri istenilen oranda sağlansa bile bunun ekonomide olumlu bir etkiye dönüşmesi, hedeflenen kölece sömürü sistemine dayalı olarak işçi sınıfından elde edilecek artı-değere bağlıdır. Bu anlamda Türk İş Başkanı Ergün Atalay’ın TİS görüşmeleri sonrasında kameralara yansıyan “uzasa işi karıştıracağız” söylemi tesadüfi değildir. Ekonomik planların başarısı tamamıyla işçi sınıfının ve sendikaların kontrol altında tutulmasına, gelişme potansiyeli taşıyan her işçi hareketinin bastırılmasına bağlıdır.
İşçi Sınıfı ve Emekçilerin Gündemi Sömürüye Karşı Mücadeledir
Tarihte de çok kere örneği görüldüğü gibi ekonomik kriz dönemlerinde bir yandan saldırılar artarken bir yandan ise işçi sınıfı içerisindeki potansiyel birikir. Bugün işçi sınıfı ve halkın yoksulluğu hat safhadadır ve ekonomik dayanma gücü son sınırındadır. Ancak bu durum güçlü bir işçi hareketini kendiliğinden doğurmamaktadır. Hâkim sınıflar işçi sınıfı ve halkın gündemini sürekli farklı konuları gündeme getirerek kriz ve sömürüden uzak tutmaya çalışırken sarı, bürokrat ve işbirlikçi sendikalar aracılığıyla da gerçek bir hareketi kontrol altında tutmak istemektedirler. AKP/MHP ve CHP/İYİP’in sendikalar üzerindeki hegemonya mücadelesinin yoğunlaşması bu gerçeğin diğer bir yüzüdür. Bu düzen güçleri birbirilerini “gizli ajandaya” sahip olmakla suçlasalar da her ikisinin de ajandası aynıdır. Tek “gizli ajandaları” işçi sınıfı ve halkın kontrol altında tutulması esasına dayanmaktadır. Sömürünün yoğunlaştırılmasına dayalı bu “ajanda”nın teşhir edilmesi, işçi sınıfı ve halkın mücadelesini yükseltmek için zorunludur. İşçi sınıfının düzen partilerine ve onların yarattığı gündemlere göre değil kendi sınıf konumuna ve gündemine göre bilinçlendirilmesi; sömürüye karşı mücadelelerinin yükseltilmesi ve örgütsüzlüğünün giderilmesi sınıf bilinçli proleterlerin müdahale ve çabalarıyla doğru orantılıdır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 3 Ekim 2019 tarihli 45. sayısından alınmıştır.