Kaypakkaya, Marksist-Leninist-Maoist olmayanlardan farkını sadece politik meselelerde ortaya koymakla yetinmemiştir, aynı zamanda teorik konularda da farkını ortaya koymuştur. Dolayısıyla bugün Kaypakkaya’nın farkını, taktik tutumları ya da politik çizgimizi anlatarak ortaya koymakla yetinemeyiz. Aynı zamanda Marksizm-Leninizm ve Maoizmin teorik ve tarihsel sorunlarını üstlenerek bu konularda Kaypakkaya’nın farkını ortaya koyabilmeliyiz.
Bunun için Kaypakkaya, bizlere sağlam tutamak noktaları vermiştir. Bu noktaları şöyle sıralayabiliriz:
Bağımsız ve güçlü bir halk hareketinin yokluğu yüzünden emekçi halkımız büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının iki kliği arasında savrulup durmuştur. Türkiye’nin tarihi gerçeği budur.
Bunların istediği ‘’seçim’’ gerici ittifaklar arasında halkı seçim yapmak zorunda bırakmaktan başka bir şey değildir. Bir komünist hareket için elbette iki gerici klikten birini tercih etmek söz konusu olamaz.
Kaypakkaya’nın bu tutamak noktaları Aydınlanma söz konusu olduğunda Marksist olanla olmayan arasındaki farkın ne olması gerektiğini ifade etmektedir.
Kaypakkaya’nın Aydınlanma ile ilişkisi, Türkiye sol hareketi ve de Türkiye Devrimci Hareketi içerisinde bir özgünlük teşkil etmektedir. Sol hareketin genel olarak Aydınlanmacı bir konumlanış içinde olmasına karşı Kaypakkaya’nın konumlandığı Marksizmin Marks’tan Mao’ya uzanan devrimci diyalektiğini savunmak zorunludur. Kaypakkaya’nın yaklaşımı açısından sol veya devrimci hareketin Aydınlanmacı olması temel tartışma konusu değildir. Çünkü Kaypakkaya için önemli ve sorun edilmesi gereken solun Aydınlanmacı olup olmadığı değil Marksizmin ne olup olmadığıdır. Bu amaçla Kaypakkaya, solun Marksizmi Aydınlanmacıkla ilişkilendirmesine karşı teorik ve politik konumlar inşa eder.
Kaypakkaya, genel olarak devrimcilerin devrimciliğinin değil de yaklaşımlarının sorunlu olduğunu söylerken devrimcilerin pratikleriyle devletle bu anlamda Kemalizmle hesaplaştıklarını; bu hesaplaşmayı teorik-ideolojik alanda da ortaya koymaları gerektiğini yani Aydınlanmadan uzak durmayı ifade eder. Kaypakkaya’nın yaklaşımı, Türkiye’de Aydınlanmacılık sınırlarının dışında MLM’nin inşa edilmesine yönelik sağlam teorik ve politik tutamak noktaları sağlamaktadır.
Kaypakkaya, sadece solun ilerisinde konumlanmış değildir. O, Aydınlanma ve liberalizmle ilişkisinde soldan kategorik olarak ayrı bir yerde konumlanmıştır. Kaypakkaya bu yaklaşımıyla ülkemizde Aydınlanmacılığa bağlı olmayan MLM teorinin temellerini atmıştır. Onun ortaya koyduğu teorik eser ve devrimci pratiği Aydınlanmacılığın deforme edici bakış açısı dışında bir tarih yazımı için önemli bir zemin sunmaktadır.
Kaypakkaya, Aydınlanmacılıktan kopuş için sağlam gerekçeler sağlamıştır. Bu kopuşun geri dönüşü yoktur. Bu kopuş ancak devam ettirilip derinleştirilerek tüm alanlara hakim kılınabilir. Kaypakkaya devrimci hareketin Kemalizm’den kopmadığını ortaya çıkarmıştır. Aradan geçen süre zarfında görüyoruz ki Kaypakkaya’nın devrimci harekete dönük eleştirileri sadece Aydınlanmayla sınırlı kalmamış liberalizm de eleştiri menziline olmuştur.
Solun liberal argümanlarını elinden alan ilk örnek Kaypakkaya’nın radikalizmi, başka anlatımla komünistliğidir. Kaypakkaya kendi politik konumunu, solun kendini avantajlı sandığı alanda da inşa etmektedir. Kaypakkaya’nın ideolojik-politik konumlanışı Kemalist ya da liberal denemeyecek bir konumdadır.
Tarihi, ilerlemecilik misyonu üzerinden ele alan ve politikasını da buna bağlayan sol hareket, Kemalizmi Aydınlanmacı bir perspektiften ele alıp değerlendirmiştir. Aydınlanmanın değerlerini kendine o kadar mal etmiştir ki Kemalizmin komünistçe değerlendirilmesi neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Böylesi bir ortamda liberal solcuların Kemalizm eleştirisi Marksist kabul görmüştür. Oysa ki Türkiye sol hareketi devrimcisi ve reformistiyle; Aydınlanmacı ve liberaliyle burjuvazinin tarihsel ilerlemeci anlayışının dışında değildir. Sol hareket bileşenleri ayrı politik pozisyonlara sahip olsalar da Aydınlanmacı teoriden ve ilerlemeci bir tarih anlayışından besleniyorlardı. Dolayısıyla liberal solun Kemalizme yönelik eleştirileri Marksist görülüyordu. Kaypakkaya’nın ortaya koydukları, solda cereyan eden Kemalizm eleştirilerinin özünde liberalizmden beslendiğinin görülmesini sağlamıştır.
Aydınlanmacı bir teori ve ilerlemeci bir tarih anlayışından hareket eden sol hareket bileşenleri, politikalarını hakim sınıflara ve devlete karşı mücadele ekseninde değil soyut bir “tarihsel ilerleme” esasına göre belirlemiş, buna uygun politik bir yönelim içinde olmuşlardır. Buna karşılık Kaypakkaya, politikasını işçi sınıfı ve ezilen kitlelerin hakim sınıflara ve devlete karşı ortaya çıkan hareketleri ekseninde belirler ve kendisini sömürülen ve ezilen kitlelerin tarihsel mirasının devamcısı olarak konumlandırır. Bu nedenle Kaypakkaya sadece aydınlanmacılığa karşı değil liberalizme karşı da teorik ve politik bir konumlanış içindedir.
Türkiye sol hareketinde liberalizm en baştan itibaren varlık kazanmıştır. 1960’larda emekçi ve ezilen kitlelerin özgürlük sorununun ele alınışında teorik olarak kendini gösteren liberalizm, daha sonra 12 Mart ve 12 Eylül yenilgisinin ardından politik bir eğilim haline gelmiştir.
(Devam edecek)
*Bu makale Yeni Demokrasi’nin 5 Eylül 2019 tarihli 43. sayısından alınmıştır.