Sınıfsal, sosyal ve siyasal çelişkiler dünyanın her bir köşesinde çeşitli biçimlerde, çeşitli nedenlerle ve farklı hedef ve amaçlarla eyleme dönüp hareket oluşturmaktadır.Özellikle son yıllarda bu temelde sokakların, meydanların ciddi düzeyde kitleler tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Güçlü protestolar, değişim talepleri ve yer yer patlama düzeyine gelen kalkışmalara evrilen bir sokak hareketi süreci yaşanmaktadır. Bunun son halkası Hong Kong olmuştur.
Hong Kong’da bir süredir devam eden gösteriler söz konusudur. Bu gösteriler, Tayvan; Makao Özel İdari Bölgesi ve Çin’de suç işleyen suçluların bu ülkelere iadesine karşı başladı. Hükümetin yasa tasarısını geri çekmesine rağmen, gösteriler (hafta sonları oldukça kitlesel) hala devam etmektedir. Hong Kong’daki bu hareketlilik suçluların iadesi yasa teklifiyle ilgili olmanın ötesine geçti ve Hong Konglu genç kuşağın Çin’in bir parçası olmaktan duyduğu rahatsızlığın bir ifadesi haline dönüştüğü yönünde yorumlar da yapılmaktadır. Bir süre sonra orta yaş kuşağı da bu eylemlere dahil oldu ama bu eylemliliğin geniş bir siyasi gündemi ve temel somut bir hedefi bulunmamaktadır.
Her gerici devlet gibi Çin sosyal emperyalizmi de demokratik muhtevalı bu eylemlere askeri müdahalelerde bulunmak, tank ve toplarla halkı tehdit etme yolunu seçmiştir. Oluşan tepkiyi ilk elden tüm gerici devletler gibi “terör” parantezine sokarak, şiddete dayalı müdahalelerine meşruiyet katmaya çalışmıştır. Tüm gerici egemen sınıfların, emperyalist odakların ve onların uşaklarının kendilerine yönelen herhangi bir harekette dili, söylemi, argümanı derhal ortaklaşmaktadır. Gericiliğin bu noktada çelişkileri ne olursa olsun bütünleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Peki Hong Kong’da yaşanan bu gelişmeler ve sokak hareketinin niteliği, iç çelişkisi ve karakteri nedir? Bu hareketin bir orta sınıf aydın hareketi ile tetiklenip, memnuniyetsiz toplumsal kesimleri bir araya getiren yapısı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ortaya çıkan hareketin ve kitlesel protestonun “dış kaynaklı” bir yönlendirme ile oluştuğunu söylemek hiç kuşkusuz tipik bir burjuva idealizmidir. Bu karakterdeki hareketlerin dışardan müdahale, destek ve biçimlendirmeyle bu düzeyde kitleselleşmesi çok olanaklı değildir. Toplumsal, ekonomik ve siyasal çelişkilerin oluşturduğu zeminde doğan “iç çelişkilere” dayalı yanı esas ve belirleyicidir. Bu türden gelişmeler ve hareketler sınıf mücadelesinin işleyen yasalarının doğal ve tipik bir sonucu olarak görülmelidir. Ve hiç kuşkusuz sınıf mücadelesi penceresinden soruna bakılmalıdır. Aksi takdirde emperyalist-kapitalist burjuvazinin ve dünyadaki tüm gerici egemen sınıfların “komplocu” idealist ve kendi sistemini sorunsuz gören yaklaşımıyla şekillendirdiği idealist bakışın etkisi altına girilmiş olur. Zira ülkesinde herhangi bir hareketin oluşumu karşısında tüm gerici egemen sınıflar ilk elden “dış güçleri” aramakta ve hareketi bu şekilde şovenist ve milliyetçi bir baskılanmayla boğmaya çalışmaktadır. Geniş kitlelerin “ulusal gururunu” kullanarak idealist dünya görüşüyle donatmaya çalışmaktadır. Hong Kong’daki hareket de esasta iç dinamiklere dayanan, gerici Çin Sosyal emperyalistlerinin azami kâr, azgın sömürü ve ağır baskı politikalarına karşı memnuniyetsiz kesimleri birleştiren yanı ile değerlendirilmelidir.
EMPERYALİSTLERİN ÖZERK BÖLGESİ OLARAK HONG KONG
Hong Kong’un özerklik statüsü, İngilizlerin kurduğu sistemin devam etmesi ve bu haliyle iplerin Çin egemenliğinde olması anlamına gelmektedir. Yani burada İngilizlerin ve Batı Emperyalist bloğun özellikle ekonomik anlamda kurduğu sistem esasta işlemekte, Batı emperyalist blokuyla siyasi-kültürel-ekonomik temelde güçlü ve sıkı bağları korunmaktadır. Yani Hong Kong emperyalist dünya sisteminin güçlü bir parçası durumundadır. Buradan gelişecek hareketlerin bu gerçeklikten kopuk olmayacağı, yaşanacak gelişmelerde bu güçlerin etki düzeyinin olmayacağını beklemek de başka bir idealizme ve tek yanlılığa tekabül eder. İngiliz ve ABD emperyalistlerinin ekonomik, politik, kültürel düzeyde Hong Kong’da yüzlerce yıla varan bir etkisi, egemenliği ve gücü söz konusudur. Bu bağlamda bir yanıyla dış güç değil iç güç olarak görüşecek düzeyde bir etkisi vardır. Çin’in politik egemenliğini zayıflatacak her türlü girişim içinde olmayı da kuşkusuz ihmal etmeyeceklerdir.
Bu hareketin başında ve sonunda da bu güçlerin varlığını, manipülasyonunu ve faydalanmaya dair azami bir çaba içinde olacağını ön görmek sübjektif bir yaklaşım değil gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. ABD ve İngiliz emperyalistleri için son 150 yıllık süreçte dünyada başat emperyalist güç olmada halef selef ilişkisinden kaynaklı dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanacak gelişmelerde onu çomaklamak, ona müdahale etmek, yön vermek, biçimlendirmek ve duruma göre fayda sağlamak olağan bir emperyalist politika tarzı olduğu kadar, olanak ve imkanları da vardır. Hong Kong içinde bunun fazlasıyla olduğu açıktır.
EMPERYALİST REKABETTE, RAKİPLERİN İÇ İŞLERİNE BURUN SOKMA GİRİŞİMLERİ
Son yılların büyüyen ekonomisi ve neredeyse bütün dünya pazarlarını alt üst eden girişimleri, yatırımları ve büyüme hızıyla, başta ABD olmak üzere birçok emperyalist, kapitalist ülkeyi tedirgin eden ve bir takım önlemler almalarına neden olan Çin’i, onun zayıf karnı olan bölgelerden vurmak emperyalistler açısından önemli bir atak olacaktır. Her kargaşa döneminde dile getirilen Çin’in Tibet’teki iç politikası ve Batı Sincan ilindeki Müslüman Uygurlara muamelesi gibi şimdi de kendi içinde özerk bir yapıya sahip olan Hong Kong üzerinden Çin vurulmaya çalışılmaktadır, imkan bulunduğu noktada bu fırsat kaçırılmayacaktır. Hong Kong’da yaşanan gelişmeden ABD ve İngilizlerin faydalanmaması, bu durumu kaşıyacak girişimlerde bulunmaması beklenemezdi. Ki açıktan kendisini ortaya koymasa da yapılan açıklamalarla, eylemcilerin eylem biçimi ve pratikleriyle, daha önce oynanmış senaryoları bizlere anımsatmakta ve her nedense neredeyse her seferinde bu işlerde parmak izini gördüğümüz ABD’ye gözlerimizi çevirmemize neden olmaktadır.
Hong Kong’da hareketin çok büyük politik sonuçlar çıkarması, halkın lehine gelişmeler kaydetmesi olası görünmemektedir. Zira hareketin kendiliğindenci karakteri buna bir nedenken, tutarlı demokratik bir program ve önderlik çizgisinden yoksunluğu başka bir faktör ve üçüncüsü ise ABD-İngiliz emperyalistlerinin parmak izlerinin tespit edilen yanı ve Çin ile rekabetlerinin alenileşmiş koşullarında bunun yaratacağı meşruiyet krizinin çıkmasıdır. Ancak Trump’un kazandığı ABD Başkanlık seçimlerinde, açıktan Rusya’nın seçimleri manipüle ettiği yaygarasından sonra Çin gibi ekonomik-askeri ve politik anlamda dev bir emperyalist ülkenin iç sorununa ABD ve İngiliz emperyalistleri arası çelişkilerin ne düzeye ve boyuta geldiğini göstermesi açısından önemlidir. Ekonomik ve politik alanda yıkıcı bir karakterde ilerleyen emperyalist rekabet ve onun yarattığı çelişkiler her alanda yansımasını göstererek ilerlemeye devam edecek. Gelişmeler ve olan şeyler bunun işaretlerini daha güçlü şekilde göstermektedir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesinin 22 Ağustos 2019 tarihli 42. sayısından alınmıştır.