Birçoğumuz daha küçüklükten karar veririz ne olacağımıza. Bu bazen sevdiğimiz bir yakınımızın mesleği olur, bazen televizyonda izlediğimiz bir dizi-film karakterinin mesleği olur ya da ailemizin bizim adına karar vermiş olduğu meslekler olur. Bazı mesleklerin parası iyidir, iyi bir yaşam sunacağını düşünürüz, o yüzden çalışırız. Daha yaşamımızın en toy dönemlerinde, aynı koşullar içinde olmadan haksız bir rekabetin içine gireriz. Ve mutlaka birilerine hep farklı bir ayrıcalık tanınır. Ve bu haksız rekabette başlar at yarışı…
Bir de başka insanların, başka hayalleri ve yapmış oldukları başka işleri vardır. Diğer mesleklere benzemez bu insanların yaptığı iş. Sistemin yarattığı adaletsizliğin içine hapsedilerek gerçekleşemez. Aslında tam da bu adaletsizliğin içinde vücut bulur bu hayaller.
Bazılarımız daha küçüklükten karar veririz, “evimizi açtığımız, ekmeğimizi paylaştığımız, derdimize ortak olan insanlar gibi olacağım” deriz. Bazılarımız da yaşamın zorluklarıyla, sömürüyle, ezilmeyle, çürümüşlükle karşılaştığımız zaman tercihimizi yaparız. Birbirimizi daha önce hiç görmediğimiz insanlarla, en yakın arkadaşımızla, faaliyet yürüttüğümüz yoldaşımızla hepimiz aynı düşüncenin kutsallığıyla aynı yerde birleşiriz bir süre sonra. Belki de bir çoğumuz ilk defa çıkarsız bir paylaşımın içine gireriz. Yanındaki arkadaşın değildir; bir gün mutlaka bırakıp kendi yaşamına dalıp unutacağın. Öğretmenin değil; sana başka gerçekler varken sistemin gerçeklerini dayatan. Patronun değil; seni güvencesiz çalıştırıp, iş gücüne gereksinimi kalmadığında kovan. Eşin değil; sınırlarını evle çizen. Annen-baban değil; sürekli bir şeyler dayatan. Attığın ilk adım; yeni yaşama atılan, öğrendiğin ilk şey; toplumsal düzenin gerçekliği, harcadığın emek yarınların temennisi, paylaştığın her yoldaşlık; hiç bir zaman unutamayacağın anlardır. Kendinsin, senin için belirlenen kalıplar değilsin. Belki de ilk defa bu kadar gerçeksin. Yaşam bu kadar gerçek ve bu kadar anlamlıdır artık senin için.
Yeni bir dünya için yürüdüğümüz bu yolda aslında yürümeyi yeniden öğreniriz. Yaşama farklı gözlerle bakmaya başlayıp önceden düşündüğümüzden farklı düşünürüz. Her tökezleyip düştüğümüzde kalkar, kalktığımızda da farklı bir şey öğrenip öyle doğruluruz. Bu yolu yürümeye başladığımızda yanımızda bizim gibi düşünen yoldaşlarımız olur, yaşamı paylaşırız, ekmeği, özlemi, hasreti, mutluluğu paylaşırız. Saatlerce yürüdüğümüz yolda sigaramızı, suyumuzu, yorgunluğumuzu, gecenin karanlığında yolun çukurlarını ve engebelerini paylaşırız. Ekmeği, yemeği beraber yaparız, kimse kimseden ayrıcalıklı değildir. Bir düşünce vardır bizi bir araya getiren, kıstasımız budur.
Yağmurlu bir günde, yolculuğumuzun sonunda ateş yakan yoldaşlarımızla sohbet etmeye başlarız. Yolculuk ve gittiğimiz görevde konuştuğumuz konular, köye gitmişsek; halk, eylem keşfine gitmişsek; düşman olur. Hep bir arada olmayız, faaliyete gittiğimizde beş ay bazen daha az ya da daha fazla birbirimizden ayrı kalırız, buna bazen kış da eklenir. Ayrılık günü hem bir sevinç olur hem bir hüzün. Faaliyete gitmek, halkı görmek, hareketli olmak, eylem çalışmaları yapmak derken bunlara seviniriz; ama yoldaşlardan ayrılmanın derin bir hüznü de olur. “Bir daha görebilir miyim?” düşüncesi ağır gelir bazen ama adımlarız o yeşilliklerin ortasındaki ince uzun patikamızı. Zaman geçtikçe o kadar çok şey paylaşırız ki, gülünecek, üzülecek çok şey olur. Her yerde bir anımız, her taşta, toprağın her karışında ona karışan bir beden olur. Yüreğimiz bazen yangın yerine döner gidenlerin ardından. Dilimizde onları anlatan türküler, bilincimizde onların pratiği, namlularımızda sorulacak hesap olur. Anlatmak gerekir Özlem’in, Zilan’ın, Ekin’in hikâyesini…
***
Özlem yoldaş, 12 yıl boyunca yatılı okullarda okudu. Kürt’tü, sistemin ona Türk olmasını dayatmasıyla tanıştı. Dersim coğrafyasındaki insanlar gibi ona da Kürt olduğu halde Türklük aşılamaya çalışıyorlardı. Kadındı, nasıl bir kadın olması gerektiğini söylüyorlardı. Öğrenciydi, vatansever olması gerektiğini öğretiyorlardı. O kadar çok çelişki yaşarsınız ki size dayatılan şeyler üzerinden. Özlem yoldaş da bu çelişkilerin birçoğunu yaşadı, gördü. Gerillayla büyümüştü, gerillaya katılmaya karar vermesinde etkili bir faktördü bu. Annesi vefat ettiğinde, doğallığında birçok iş Özlem yoldaşa kalmıştı. Çünkü öğretilen bir kadınlık olgusu vardı, evin çoğu işi kadına aitti (!) Küçücük beden bunun da üstesinden geldi. Sorgulaması çoktan başlamıştı, gerillayı gördükçe netleşiyor, sistemin yarattığı bu hapishaneden kurtulmanın yolunu görüyordu. Bir yaz günü gerillaya katıldı. Herkeste bir sevinç vardı, katılmasını o kadar çok istemişti ki herkes…
Kapısını açtığı, ekmeğini paylaştığı yoldaşlarının yanındaydı, artık halkı ona kapısını açacak, ekmeğini onunla paylaşacaktı. Özlem yoldaş anlatacaktı onlara sistemin çürümüşlüğünü ve kurtuluşun yolunu. Hatırlıyorum da, bir defasında kadınlarla toplantı yapmıştık, bir şeyler anlatmak istiyor ama çekiniyorduk. Birbirimizden güç alıp konuşmaya başlamıştık, o beni tamamlıyor, ben onu. Ne güzel bir gündü, sonrasında ikimizin yüzünde bir tebessüm, bir şeyler yapmış olmanın mutluluğu vardı. Özlem yoldaş her zaman daha fazlasını yapmak istiyordu, kadınların mücadeleye katılmalarını, örgütlenmelerini istiyordu.
Ne güzeldin yoldaş. Gözlerindeki ışıltı, yüreğindeki sevgi, nasıl da aittin bu dağlara, özgür bıraktığında sesini, yaşadıklarını hissederdik sesinden. Taklitlerin bizi güldürür, sürekli “bir daha yap” derdik. Beraber yıldızları seyredip, türkü söylerdik. Paylaşırdık bütün özlemleri, hasretleri… Daha yaşanacak çok şey, çalınacak çok kapı, gidilecek çok yol vardı.
Sinan ve Rıza yoldaşlardan sonra hüzünlüydün, gözlerinde yaş, yüreğinde onları kaybetmenin acısı vardı. Kararlıydın ama Dersim Merkez’e gitmek, onların devrettiği yerden devam etmeye. Giderken zor olacağını biliyordun ama zor olması seni yıldırmamıştı. Tam tersi daha istekliydin. Ve biz seni de o yılın sonbaharında kaybettik.
***
Ekin yoldaş üniversite sıralarından kopup gelmişti gerillaya. Lise dönemlerinde örgütlü mücadeleye belli bir sempatisi oluşmuştu, aynı zamanda da belli çelişkiler yaşamıştı örgütlü mücadeleye dair. Ama esas olarak örgütlü mücadeleye üniversite yıllarında başlamıştı. Ve belli çelişkilerden, aksiliklerden sonra netleştirdiği kararını bir yıl sonra gerçekleştirebilmişti. O süreçte hazırlık yapmıştı gerillaya katılmak için ancak 2015 yılının yazında katılabilmişti. İlk süreçte biraz utangaçtı. Bu yeni yoldaşlar için normaldi. Çünkü yeni bir yaşam başlamıştı. Benzemiyordu aşağıya, hem biçimsel olarak hem de öz itibariyle. Zamanla bu utangaçlığını atabilmişti, yaşama öyle bir sarılmıştı ki dinmek bilmez bir azmi, öğrenme çabası vardı. Her şeyi yapmaya çalışıyor, anlamaya çalışıyor, Özlem yoldaş gibi o da buraya aitti. Geldiği süreç yaz pratiğine denk geldiği için belli anlamda yaz pratiğine tanık olmuştu, sonra da sonbahar pratiğinin içine girmişti. Sonbahar pratiği daha çok emek sürecidir, yeni olan yoldaşlar için belli bir zorluğu da vardır, bir de aşağıdaki yaşamlarında emeğe yabancılarsa zorlanma kaçınılmazdır. Ekin yoldaş için bu süreç o kadar zorlayıcı değildi, çünkü bir şeyler yapmak istiyordu. Ve zorlukların üstesinden geliyordu. Biraz inatçı olması da bunda etkiliydi. Hem inatçı hem kararlıydı. Yeni geldiği bu süreçte beraber malzeme taşımaya gitmiştik. Ekin yoldaş malzemenin çoğunu kendi yüklenmeye başlamıştı, “Ne yapıyorsun yoldaş?” dediğimde, “Sen zayıfsın ben taşırım” demişti. Bir gülümseme oluşmuştu yüzümde, “Anlıyorum yoldaş seni de kendine fazla yüklenme daha yenisin, kendine bu kadar yüklenirsen ileride sağlık sorunun çıkar” dediğimde ancak onu ikna edebilmiştim. Ekin yoldaşın böyle çok anısı vardır, yoldaşlarla bazen küçük tartışmalara varan. Ekin yoldaşın üzerinde, aşağıda ona “Sen yapamazsın, zorlanıp geri dönersin” sözlerinin etkisi vardı. Ve bu sözleri söyleyenlere sitemliydi. “Bana böyle diyorlardı ama öyle olmadı zorlanmıyorum ve gitmek de istemiyorum, boşuna umursamışım bu sözleri, iyi ki buradayım” diyordu. Ekin yoldaş askeri eğitimlerde de hem istekli olduğunu hem yetenekli olduğunu göstermişti. Sızma pratiğini sabırla ve özenle yaptığını görmüştük, nişanı da iyiydi. Sabotaj eğitimlerinde de öyleydi, en ufak ayrıntıya kadar öğrenmeye çalışıyordu ve özenli bir şekilde aldığı görevi yapıyordu. Ekin yoldaşın değişim gösterdiği en belirgin konulardan biri de, kadına bakış açısıydı. Toplumdaki kadın algısı, öğretilen kadınlık meselesi Ekin yoldaşta bariz fark ediliyordu. Özgün eğitimlerde ilk başta bir tutukluk yaşamıştı. Açamıyordu kendini ama yoldaşların da yardımıyla başarmıştı. Görmüştü kendisindeki yansımaları, kadına nasıl baktığını ve gerillada böyle olmadığını gördü. Belli oranda yoğunlaşmıştı o kış kampında. Bahar-yaz pratiğine çıktığında kadın yoldaşların yarattıklarını görünce, kendi yapabildiklerini görünce daha fazla ikna olmaya, özne olmaya başlamıştı.
Daha öğrenilecek çok şey, yapılacak bir sürü iş, söylenecek çok şey vardı. Daha bir yılını yeni doldurmuştu, nice yıllar seni bekliyordu. Şimdi dilimizde “maviye sevdalı yüreğimiz” türküsü, anılarımızda o yaşadığımız günlerin mutluluğu.
***
Zilan yoldaş, meslek lisesinde okumuş, sistemin staj adı altında öğrencilerin iş gücünü nasıl sömürdüklerine yakından tanık olmuştu. Düşük bir ücret karşılığında, işi öğretme adı altında öğrencileri istedikleri gibi kullandıklarını anlatıyorlardı. Lise son sınıfta örgütlü faaliyet yürütmeye başlamıştı, her eylemde ön sıralarda yürüyüp, gür bir sesle haykırırdı sloganları. Yazları da gerilla köyüne gelirdi Zilan yoldaşın. Gerillayla ilişkinlenmesi, gerillaya katılmasında etkili olmuştu. Zilan yoldaşta herkesin dikkatini çeken şey, nerede bir su görse oturup elini yüzünü yıkamasıydı, titizdi biraz. Yoldaşlar anlatırdı, vadiye girerken gördüğü her suda elini yüzünü yıkamış. Bu özelliği sonra da devam etti. Ama hiçbir zaman su olmadığında sorun etmezdi bunu kendine. Bir diğer özelliği gülmesiydi, Zilan yoldaş yüksek sesle kahkaha atardı, belki defalarca uyarı almıştır ama gülümsemesi eksik olmazdı yüzünden. Sıcak kanlı bir yoldaştı, herkesle ilişkilenir, zorlanmazdı ilişki kurarken. Duygusal bir yoldaştı, ailesine bağlıydı ama mücadele etme gerekliliğini bildiği için onları bırakıp gelmişti gerillaya. Özlüyordu onları ama onun için bu bir engel değildi. Gözü kara, cesaretli ve kararlı bir yoldaştı. Adeta imkansız sözcüğü yoktu onun literatüründe. Her yörede kendini önerir, “olmaz” gözüyle bakılan göreve o “olabilirliğiyle” gelir kafasındaki “olur”u anlatırdı. Zilan yoldaş fiziksel anlamda güçlüydü. İkimiz de yeniydik, yük taşıyorduk, o beni hiç yalnız bırakmıyor sırtında yük olmasına rağmen bir de beni elimden tutup taşıyordu. Sesi çok güzeldi, bazen türküleri kendine has yorumuyla söyler, bazen de karıştırdığı için aklına geldiği gibi söylerdi, biz o zaman ona güler takılırdık. Kadın yoldaşlara ayrı bir bağlılığı vardı, her fırsatta, sevgisini belli ederdi. Ayrıca kadın sorununa dair özel bir ilgisi vardı, yoğunlaşıyor kadının gücüne muazzam inanıyordu. Gerillada her yoldaşın ayrı bir rengi vardır. Zilan yoldaş da neşesiyle ayrı bir renkti.
Daha söylenecek çok türkü, gidilecek çok eylem, gülünecek çok şey vardı. Şehit düştüğün zaman derdin; “Bu şarkıyı söyleyin”. Şimdi dilimizde hep aynı türküler…
Gerillada farklı yaşamlarla tanışırsınız, Zilan, Ekin ve Özlem yoldaşlar da onlardan üçüydü. Ne için dövüşüp, ne uğruna toprağa düşeceklerini bilerek çıkmışlardı yola. Çıkarsızdılar, çıktıkları bu yolda tek çıkarları devrimin, halkın çıkarlarıydı. Yoldaşlığın fedakarlığıyla, paylaşımıyla, sevgisiyle tanışmış, yoldaş olmuşlardı birbirlerine. Kadın olmanın ne demek olduğunu burada öğrenmişlerdi. Onlar için kadın olmak, güçsüz olmak, duygusal olmak, narin olmak değildi. Kadın olmak demek, tarihin kesitlerinde unutulmak, yokmuş gibi davranılmak değildi. Onlar kadın olmanın güçlü olmak olduğunu, inisiyatifli olmak olduğunu bildiler. Örgütlü olmanın en büyük güç olduğunu anladılar. Onlar pratikleriyle, duruşlarıyla, inançlarıyla tarih sayfalarında yerlerini aldılar. Ne doktor, ne öğretmen olmaktı onların istediği, onlar sistemi devirip yeniyi inşa etmek için bu mücadeleye atıldılar. Bütün çabaları, kararlılıkları bu yönlüydü.
Biz onları bir sonbahar günü sonsuzluğa uğurladık. Üç Partizan yan yana, bir daha unutulmamak üzere güneşe uğurlandı. Üç yaşam feda edildi özgür geleceğe, güzel yarınlara.
Dersim’den Bir Partizan
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesinin 8 Ağustos tarihli 41. sayısından alınmıştır.