Proleter bakış açısından bir parantez de Kürt Ulusal Hareketi’nin (KUH) izlemiş olduğu politikaya açmak yerinde olacaktır. KUH’un baskının kırılması, son süreçteki saldırıların püskürtülmesi ve “AKP faşizminin geriletilmesi” gibi “politik manevra” kapsamında CHP ile ittifaka yönelmesinin kendilerince “anlaşılır” bir yanı vardır. Fakat şu an Rojava, Afrin ve T. Kürdistanı’na yönelik savaşı sürdüren kesim CHP’nin temsil ettiği klikten azade değildir. İkincisi “AKP’yi geriletmek” söylemiyle Kürt halkı üzerindeki baskının biteceği algısını yaratmanın, Kürt halkı üzerinde kırıcı ve yıpratıcı etkisi olacağı da görülmelidir. Daha önemli olanıysa uzun süredir HDP’nin izlemiş olduğu liberal çizginin devam ettirilmesidir. Bu çizginin, politik bilinci ve mücadele direnci yüksek olan Kürt halkını apolitize ettiğinin altı çizilmelidir. Bu kapsamda CHP ile düz ovada siyaset yapmanın kayıplarının kazanımlarından fazla olabileceği, liberalizmin aşındırıcı ve geriletici niteliği emarelerini ulusal mücadelenin genel seyrinde göstermektedir.
Diğer yandan Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) bileşenlerinin dergi sayfalarındaki kimi tanımlamalar, hakim klikler arası çelişkide nasıl konumlanıldığına dair fikir vermektedir. “Saray faşizmi”, “İslami faşizm”, “dinci gericilik” gibi tanımlar doğrudan AKP’yi hedef alan, dolayısıyla AKP’yi sistemin kendisiyle özdeşleştiren tanımlardır. “İslami faşizm”, “dinci gericilik” gibi nitelemeler sınıfsal nitelemeler olmadığı gibi AKP’nin sınıfsal niteliğinin de üstünü örtmektedir. AKP’nin uyguladığı faşizm AKP’nin değil devletin politikasıdır ve AKP’yi değil devleti karakterize eder. Sınıfsal tahlilde AKP ne kadar saraycı, İslamcı, dinci ise CHP de o kadar saraycı, İslamcı ve dincidir. Politik süreci analiz için kullanılan bu tanımların CHP’nin söylemleriyle benzerlik göstermesinin ve Marksist devlet teorisine aykırı olduğunun da altı çizilmelidir.
KUH için “anlaşılır” olan, kendisini devrimci-komünist olarak gören politik özneler için anlaşılır değildir. CHP ile değil ittifak onun politik çizgisine dahi yanaşmak, düzenin sömürü çarkına su taşımaktır. Sınıfsal ve ideolojik olarak CHP’yi AKP’den ayıran temel hiçbir olgu yoktur. Hakim klikler arası çelişki nedeniyle CHP ilerici-demokrat bir parti olarak algılanmaktadır. Yerel seçimin kazanılmasına duyulan “sevinç” bu durumu daha bir açığa çıkarmıştır. CHP’ye dair oluşan bu yanılgının maddi zeminini Kaypakkaya yoldaş bilimsel bir analizle ortaya koymuştu:
“Hakim sınıflar içindeki mücadele, sanıldığı gibi, iktidarı elinde tutan milli burjuvazi ile komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının arasında cereyan etmiyordu. Esas olarak, komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının iki kanadı arasında cereyan ediyordu. Milli karakterdeki orta burjuvazi, bu kanatlardan birinde ikincil bir güç olarak yer alıyordu. Bu noktanın kavranması, gerek dünün gerek bugünün açıklanmasında son derece önemlidir. CHP’ye nispeten ilerici bir karakter kazandıran şey, onun içinde başından beri sosyal bir güç olarak mevcut olan fakat partiye hakim olmayan bu milli karakterdeki orta burjuvazidir….”
Bugün hakim sınıflar arasındaki çelişki komprador burjuvazinin iki kanadı arasında cereyan ediyor. Artan oranda orta ve küçük burjuva kesim CHP’ye yedeklenmiş durumdadır. Bu kesimin burjuva demokratik talepleri CHP’ye “ilerici-demokrat” payesinin biçilmesine neden oluyor. Fakat CHP’ye yön veren, önderlik eden esas düşünce egemen sınıfın, komprador burjuvazinindir. Dolayısıyla CHP sınıfsal olarak ilerici değil gericidir. Çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın devrim isteği ve ihtiyacını, hak-hukuk edebiyatıyla komprador kapitalizmin çıkarları için kullanan karşı-devrimci bir partidir.
AKP karşıtlığı geldiği aşama itibariyle iki farklı anlam taşıyor. Birincisi işçi sınıfı ve ezilen kesimlerin biriken öfkesinde açığa çıkan sistem karşıtlığıdır. İkincisi CHP’nin söylem ve pratiğinde somutlanan iktidar dalaşıdır. CHP bir yandan temsilcisi olduğu hakim kliği iktidar yapmak için çabalarken diğer yandan ezilen kesimleri ve onların bir araya geldiği örgütleri sistem içine çekmektedir. CHP’nin geniş kitlelerdeki AKP karşıtlığını, kendi AKP karşıtlığı ile birleştirme çabası onun karanlık ve kanlı tarihinin üstünü örtmeye yetmez. CHP’nin tarihi işçilere, köylülere, Alevilere, kendi tabanı gördüğü kesimlere, Kürt ulusuna, devrimci ve komünistlere kanlı ve kapsamlı saldırılarla doludur. T.C.’nin kuruluşundan itibaren işçilere köleliği, köylülere jandarma dipçiğini, Kürt ulusuna imha, inkar ve asimilasyonu, Alevilere baskıyı reva gören CHP’den başkası değildir. 70’lerin devrimci yükselişini önlemek için yine CHP başrolü üstlenmiştir. Yeminli faşist A. Türkeş “komandolarıyla” katliamlar yaparken ‘77 1 Mayıs ve Maraş katliamlarında CHP yönetimdeydi. 1990’ların başında yükselen devrimci dalganın önünde bu kez SHP adıyla vardı. ‘90’lı yıllarda Sivas Madımak’ta ve T. Kürdistanı’ndaki katliamlarda da bugünün “solcu” partisi CHP (SHP) vardı.
CHP’nin sınıfsal-ideolojik konumuna, kanlı tarihine rağmen devrim ve sosyalizm iddiasında olanların CHP’ye yanaşıp ittifak kurmaları kabul edilebilir bir durum değildir. AKP karşıtlığı adına yapılan her türlü birliktelik fırsatlardan yararlanma değil, tasfiyeci sürecin girdabında eriyip gitmektir. Subjektif güç olarak nitelendirdiğimiz politik öznelerin sınıf mücadelesi içinde genel durumunu göz önüne aldığımızda bu eriyişi görürüz. Göreceli olarak gerilemenin yaşandığı günümüzde “solcu” görünümlü düzen partileriyle bir araya gelmenin başka bir anlamı yoktur, olamaz da.
Hakim klikler arası çatışma dönemleri devrim mücadelesi açısından yeni olanaklar yaratır. Bu çatışma dönemlerinde hakim sınıfların gücü zayıflarken, emekçi ve ezilen kesimlerde de irili ufaklı hareketlenmeler güçlenme eğilimi gösterir. Mesele politik öznelerin bu fırsatlardan nasıl yararlanacağındadır. Somut pratikte ÖDP, BHH, TKP, Halkevleri, EMEP, DİSK, KESK, TMMOB gibi parti, sendika ve odalar CHP’ye yedeklenmiştir. Komprador burjuvazinin bir kliğinin çıkarına meydanlarda bayrak sallamaktadırlar.
Proletarya Partisi’nin Kemalizm karşısındaki duruşu net olduğu gibi iki Kemalist düzen partisi AKP ve CHP karşısında da ideolojik duruşu nettir. Sağa ya da sola sapmayacak derecede Marksizm-Leninizm-Maoizm (MLM) teorisine sahiptir. Hakim klikler arası çatışmada Kaypakkaya yoldaş Proletarya Partisi’nin pratik politikasının hatlarını bilimsel analiziyle çizmiştir. Şöyle der önder yoldaş; “Bir komünist hareket için elbette iki gerici klikten birini tercih etmek söz konusu olamaz. Komünist hareket, ikisini de düşman olarak görür; ikisini de devirmek için mücadele eder; ama bunlar arasındaki mücadeleye de gözlerini yummaz; bu boğuşmadan kendi hesabına azami derecede fayda sağlamak için, bunların birbirine göre durumunu iyi tespit eder, en gerici olanı tecrit eder, ilk ve en şiddetli saldırılarını ona yöneltir, bu arada diğer gerici kliğin mahiyetini teşhir etmekten, onunla kendi arasındaki düşmanlık çizgisini sıkı sıkıya muhafaza etmekten de geri kalmaz. Bilir ki, hakim sınıflar arasındaki bu boğuşma her an halka karşı bir birleşmeye dönüşebileceği gibi, bugün en gerici olan kliğin yerini, yarın diğeri de alabilir.”
AKP gericiliğini görüp CHP gericiliğini görmeyenleri bekleyen hazin son tam da böyle olacaktır. Nitekim 1950’lerde Demokrat Parti gericiliğine karşı CHP bugünkü gibi “ilerici” ve “demokrat” pozlarındaydı. Bu dönemki CHP’nin misyonunu İsmet İnönü (dönemin CHP Genel Başkanı) “sola duvar çekmek” olarak net biçimde özetlemiştir. Bugün açısında da durum aynıdır. MLM’ler, Kaypakkaya yoldaşın vurguladığı gibi “diğer gerici kliğin mahiyetini teşhir” ederek işçi sınıfını, emekçileri ve ezilenleri uyarmalı, halkın haklı tepki ve öfkesini devrime kanalize etmelidir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 25 Temmuz 2019 tarihli 40. sayısından alınmıştır.