24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde birdenbire gündeme gelen “imar affı” uygulaması, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana izlediği sermaye/rant devşirme, seçim malzemesi vb. politikalarının bir devamı olduğu gibi askıda kalan hemen her “projesindeki” tıkanmayı böylece aşma ve “Kentsel Dönüşüm” politikalarında daha kesin sonuçlar alma amacını da taşımaktadır. İmar affı uygulaması ile kriz koşullarında gelir kaydetmenin yanı sıra siyasi güç yeniden üretilmeye çalışılmış; sermaye gruplarının -bu projelerin birçoğu için hukuka aykırılık ve yıkım kararı olduğunu ve aynı zamanda para cezaları kesildiğini de belirtmek gerekir- inşaat projelerine “çare bulunarak” sermaye çevreleri ile ilişkiler güçlendirilmiştir. Kaçak yapıları olan mülkiyet sahiplerinin bireysel çıkarlarının devamlılığı adına iktidarın sürekliliğine rıza göstermesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Egemenler, ülke çapında bütünlüklü bir yağma politikasına girişmeye eskiden beri heveslenmekteydi ancak hem buna rızalık üretme kabiliyetleri hem de sermeye kliklerinin ekonomik birikimleri bu alana açılmakta yetersizdi. Buna rağmen 1948’den beri 14 kez “imar affı” çıkarılmış olması, imar başlığı altındaki aklımıza gelebilecek her tür konunun, devlet ve onun dayandığı burjuva-feodal sınıflar ve onların çıkarları açısından ne denli kayda değer(!) olduğunu göstermektedir. Ve nihayetinde Marmara Depremi’yle birlikte Van Depremi (2011) bahane edilerek bu politikalar AKP eliyle hızlandırılmış, hakim sınıf kliklerinin hepsi de bunda pay sahibi olmak için kolları sıvamışlardır.
Önce, “Kentsel Dönüşüm” adı altındaki saldırı politikasıyla kentlerde rant vadeden bir çok bölge, riskli alan ilan edildi ve buna benzer uydurma bahaneler ileri sürülerek hedef alındı. Yine ülke genelinde meralar, otlaklar, kıyılar, su kaynakları, yaylalar, dereler için de uygulanan bu politikayla tüm yaşam alanları yağma ve talana açılmıştır. Aynı zamanda tapu vaatleriyle şekere bulanmış halde sunulan “Kentsel Dönüşüm” politikası, emekçilerin yıllardır barikatlarda kavgasını verdiği barınma hakkının gaspıdır ve ekonomik kıskaç tehdidi ve tehlikesi altında emekçi halkı ömür boyu borç yüküne mecbur bırakmayı, –ekonomik saldırıyı daha da yaymayı- sağlamaya yaramaktadır.
Başta sermeye birikimi elde etmek amacıyla yürütülen bu saldırılar, bugün de yine bir “af/barış” argümanı altında devreye koyulmuş ve 18 Mayıs 2018 tarih ve 30425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7143 sayılı “Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen Geçici 16. Madde ile yürürlüğe girmiştir. Yapılan düzenlemede, son başvuru tarihinin 31 Ekim 2018 olarak belirlenmesine rağmen daha süre dolmadan süre uzatma yönünde sinyaller verilmeye başlanmış; ilk olarak 2018 yılı Aralık ayı sonuna uzatılmıştır. Ardından 2019 yılı 30 Haziran’ına ve “son olarak” da 31 Aralık 2019’ a kadar uzatıldığı açıklanmıştır.
DEVLETİN “AF LÜTFU” HALK İÇİN DEĞİL RANT İÇİN’DİR!
Bu sürecin yerel seçimler öncesine getirilmesinin, AKP-MHP faşist blokunun adayı Binali Yıldırım tarafından dile getirilmiş olmasının, hakim sınıf klikleri arasındaki rekabetle ve bu bağlamda; diğer kliğin adayı olan Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı ivmeden doğan korkuyla ve kaygıyla doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir: İşçi-emekçilerin barınma sorununu kendileri ürettikleri halde sürekli çözüm vaatleri sıralayan ve hemen her seçim döneminde bu vaatlerle halkı kendi gerici iktidarlarını tahkim etmek için kendilerine yedeklemeye çalışan burjuva-feodal partilerin alışıldık bir yöntemidir.
Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemindeki uygulamalarından ve ticari ortaklıklarından inşaat sektörünün içinde olduğu ve bu kapsamda AKP’yle de proje ortaklıkları yaptığı bilinen Ekrem İmamoğlu’nun seçim vaatlerinde ve seçim sonrasındaki açıklamalarında aynı politikanın başka argümanlarla sunulduğunu görüyoruz. Bu politikalar ister “af” ister “demokratik-katılımcı dönüşüm” veya “barış” olgusu adı altında olsun hiç bir zaman halkın çıkarına olmamıştır. Bu politikalar sadece siyasi temsilciliklerini yaptıkları hakim sınıfların çıkarına ve onlara yeni rant alanları açma amacıyladır. Öyle ki, Yapı Kayıt Belgesi verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Tebliğinin “Yapı kayıt belgesi bedeli ve ödenmesi” başlıklı 5. Maddesinde af kapsamındaki yapı nitelikleri; “tarımsal amaçlı basit binalar, 1-2 katlı binalar ve basit sanayi yapıları, 3-7 katlı binalar ve entegre sanayi yapıları, 8 ve daha yüksek katlı binalar, lüks binalar, villa, alışveriş kompleksi, hastane, otel ve benzeri yapılar, enerji üretim tesisleri, iskele, liman, tersane, istinat duvarı, dolgu alanı, havuz, spor sahaları ve benzeri bina niteliğinde olmayan yapılar” olarak açıklanmıştır. “Kurgulanan başvuru sisteminden de anlaşılacağı üzere, bu yasal değişikliğin amacı, 1980 sonrası değişen imar aflarının kapsamını bir adım daha öteye taşıyarak, tümüyle sermaye çevrelerinin çıkarına hizmet etmek ve onların her türlü projelerine ilişkin usulsüzlükleri meşru kılmaktır.” (TMMOB) Ayrıca “Kentsel Dönüşüm” politikalarının da taşeronluğu üstlendirilen TOKİ ve özel inşaat firmalarına alıcı kitleleri yaratılacaktır. Özetle TMMOB’un da açıklamalarının devamında ifade ettiği gibi “imar affı yoluyla kaçak yapıların kayıt altına alınarak sermaye ve finans sektörüne ekonomik bir değer olarak katılması, alım satımın yolu açılarak kredi veren kuruluşlara ürün olarak sunulması” söz konusudur.
İşçi sınıfı ve emekçiler açısından bu tür uygulamaların sınıfsal çıkar anlamında bir karşılığı olmamıştır, aksine sorunun üremesine kaynaklık edenler çözüm aldatmacalarıyla kendi krizlerini aşmak adına yaşam alanlarımızı daha fazla yağma, talan ve ranta açmaya devam etmektedirler. Emekçiler açısından çözümden bahsedilecekse, bunun yolu; ekonomik/reformsal nitelikteki barınma mücadelesinin, sınıfın iktidar sorunu ve siyasi iktidar mücadelesine yönelerek gerçekleşeceğidir. Bu noktada kitle insiyatifinin açığa çıktığı öz örgütlenmeler, kooperatifler vs. ile de mücadele geliştirilebileceği gibi bu alanlardaki mücadele pratiği ve kitlesi, her tür gerici etkilenmelerden arındırılarak bağımsız eyleme/eylemciye dönüştürülmeli ve sınıfın iktidar mücadelesindeki olmazsa olmazı örgüt saflarına çekilmelidir.