Ülkede, hakim sınıf iktidarı, kliklerden birinin özsel veya biçimsel hemen hemen tüm nitelikleri birinden diğerine aktarılarak devam ederken sınıfa, sınıfın öncüsüne, halk güçlerine, Kürt ulusal mücadelesine karşı da bir dizi saldırı boyutlandırılmakta ve yaygınlaştırılmaktadır.
Ve elbette sisteme cepheden bayrak açan devrimciler-komünistler bu saldırıların en baştaki hedefi durumundadır. Tutuklama, katliam, imha operasyonları ve bir dizi fiziki saldırıları bunlara örnektir. Bu saldırılara her gün onlarcasını daha ekleyebilir, saldırıların muhatabı olan devrimci-demokrat kitle cephesinden de bunların açıkça görüldüğünü ve bizahiti yaşandığını söyleyebiliriz. Ancak egemenlerin ideolojik saldırıları, bunlar gibi bir anda ya da şu ya da bu yerde kendisini göstermemektedir. Yaşamın her anında her alanında olmasına rağmen alttan alta yürütülmekte aynı zamanda toplumda, bireyde, halk güçleri arasında ve hatta KP saflarında dahi yaygınlaşabilmektedir.
Bu burjuva etkilenme kitlelerin düşünce ve davranış biçiminde kendini göstermektedir. Tüketmeye koşullanma, kendine ve ait olduğu sınıfa yabancılaşma, güvensizlik, bireysellik, sınıf atlama heves gibi biçimler almaktadır. Devrimci saflardaki yansıması ise gelinen aşamada gün yüzüne çıkmış haldedir. Reformist dalganın etkisiyle de güçlenen bu etkilenme, kitlelerin bu konudaki geri durumuyla, devrimcinin yaşamını da aynı paralele sürüklemektedir. Yani hemen hemen kitle yaşamına yakın bir yaşam tarzı benimsenmektedir. Bunu genel bir tanımlamaya sokarak “devrimcileşme sorunu” ya da “proleter devrimcilikten uzaklaşma” şeklinde ele aldığımız ve son zamanlarda bu konuyu gündem ettiğimiz biliniyor. Bu gerekliliğe paralel güncel birtakım pratikleri de irdelemek gerekiyor.
SINIF DÜŞMANLARIMIZLA ORTAK BİR DOĞRUMUZ YOKTUR!
Egemenlerin kapsamlı ideolojik saldırıları karşısında proleter devrimcilikte bir tahribat oluşurken bu tahribatın hangi alanlardan, ne tür sızmalarla gerçekleştirilmeye çalışıldığına da bakmalıyız. Son dönemde yoğunlaşan soruşturmalar, ifadeye çağrılmalar, bu süreçte izlenen yöntem yine gözaltı süreçlerinde geliştirilen yöntemler, “yasal” bir gözaltı vb. durumu dahi yokken sokak ortasında uygulanan tacizler, tahrikler özellikle üstünde durmamızı ve her bir yoldaşın da bu konuda duyarlı olmasını gerektirmektedir. Mevcut pratikler, düşman pratiklerinin titizlikle, uyanıklıkla karşılamasını zorunlu kılmaktadır.
Devrimci-komünist saflarda örgütlü mücadele içerisinde olan, çevresinde bulunan ve diğer devrimci-demokratik mücadeleler ile ilişki halinde olan herkese sürekli soruşturmalar açılmakta, tehditkar tarzlarda şubeye ifadeye çağırma durumu gelişmektedir. Bu soruşturmalar çoğunda demokratik eylem ve etkinliklere, cenazelere katılma nedeniyle olmakta, bu nedenlerle ifade istenmektedir. Bu süreçlerde herhangi bir “somut delil” üretilemediği durumlarda siyasi polis tarafından klasik sohbet yöntemine başvurulmaktadır. Bu bilinen bir tarz iken bugün devrimciler açısından belli başlı zaafların geliştiği, bazısı deneyimsizlikten vb. kaynaklansa da daha çok ideolojik zaaflarla karşılaşıldığı görülmektedir.
En demokratik hak ve kazanımlar veya devrimci-demokratik mücadelenin meşruluğu savunulmazken, örgütsel çalışmaya ya da ilişkilere dair parça parça bilinçli-bilinçsiz çözülmeler yaşanmaktadır. Yani konuşulacak noktada susulmakta, susulacak noktada değerlerimizden, sırlarımızdan bir parça dile getirilmektedir. Bunun gerekçesi türlü bahaneler olsa da özünde düşman karşısında “iyi niyet” gösterme çabasından ileri gelmektedir. Düşmanla bu tarz bir karşılaşma esnasında sanılmaktadır ki “sıradan” davranılırsa tutuklamaya maruz kalınmayacak ya da artık “peşimizi bırakacaklardır.” Oysa bu ve benzeri bireysel kaygılar bizleri kurtarmayacağı gibi aksine düşman biz de daha fazla derinleşme sağlayacak, buna kapı aralanacaktır. Düşman bu fırsatı değerlendirerek bizi siyasi olarak kimliksizleştirir ve sıradanlaştırırken aynı zamanda esas hedefi olan örgüte doğru bu kapıdan bir yol arayacak ve bulacaktır. Zira onun için önemli olan bizim şahsi varlığımız değil bizden örgüte giden bu yolu bulmaktır. Bu yöntem ideolojik bir saldırı olmanın yanında fiziksel bir saldırının da aracı olabilmektedir. Düşman bu yolla örgütü darbelemek, kendi ideolojik yengisini sağlamak amacındadır.
Şubede, siyasi poliste “iyi niyet” tuzağına düşürerek ve kaygılardan beslenerek devrimciyi ve devrimciliği sıradanlaştırır biçimde ifade almak sınıf düşmanlarımızın son dönemde sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Önemsiz bir konu, basit bir karşılaşma anı ya da rutin bir prosedür süreci gibi görülse de bu yöntemin hedefinde örgütü dolayısıyla sınıfın iktidar aracını, bu önemli aracı her boyutuyla yenilgiye uğratmak vardır. Çünkü o, beslendiği sınıfın çıkarlarının koruyuculuğunu yapmakta, işini hakkıyla yapmanın çabasını vermektedir. Bu görev için oradadır ve her pratiği her söylemi, bizden her beklentisi, bizi her zorlaması ya da “tavlaması” bu görevin bir gereğidir. Bu hiçbir zaman unutulmamalı; düşmanla her karşılaşmamızın iki düşman sınıf ve ideolojinin savaşımının bir parçası olduğu, her şeyin iktidar savaşında düğümlendiği bilince çıkarılmalıdır. Her bir pratiğimizde ve yaşamımızda ideolojik, kültürel, siyasi ve pratik olarak iktidar olan hangisidir? Burjuvazi mi proletarya mı? Devrim mi karşı-devrim mi? Küçük büyük her meselede bu sorgulanmalı, tutum ve pratiklerimiz buna göre şekillenmelidir. Önemsiz görülerek “sıradanlığın” hakim olmasına ve kaygıların ilkelerin önüne geçmesine izin verilmemelidir.
Bu tarz süreçlerde “susmasını” bilmeli, nerede nasıl davranacağımız bilince çıkarılmalı ve en önemlisi mücadelemizin haklılığı ve meşruluğunu savunmaktan ödün verilmemelidir. Şubeler, mahkemeler, hücreler devrim davasını savunmanın birer kürsüsüdür. Bu alanlarda bireysellik değil kolektif çıkarlar; günün değil geleceğin çıkarları gözetilmelidir. Esin kaynağımız, gücümüz, direncimiz proletaryanın bilimsel ideolojisidir; bize yol gösteren yüzlerce, binlerce deneyimimiz ve şehitlerimizin örnek pratiği vardır. Bunlardan öğrenmeli ve bu tarihsel sorumluluğu omuzlarımızda taşımalıyız.
*John Berger
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 39. sayısından alınmıştır.