HABER MERKEZİ- 23 Haziran’da tekrarlanacak olan İstanbul yerel seçimlerine dair bir açıklama yayımlayan Partizan, “23 Haziran Gericiliğin, Şovenizmin, Bağnazlığın Kuşatmasıdır, Boykot Ederek Faşizmi Kuşatalım!” dedi. Açıklama şu şekilde;
Türk devleti, AKP-MHP ittifakı ile ekonomik ve politik krizine çare üretemediği gibi ciddi yalpalamalar ve arayışlar içerisindedir. İşçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu ve ezilen inançlara yönelik topyekün saldırı dalgası; Rojava, Irak Kürdistanı ve bir bütün Ortadoğu’da askeri işgal ve ilhakları içeren saldırganlık; emperyalist güçler arasındaki çatlaklardan faydalanma siyaseti ve ekonomiye yönelik AB-Arap-Çin-ABD sermayesi destekli “botoks” takviyeleri Türk hakim sınıflarının krizine çare olmamaktadır. Hakim kliklerin kapışmalarıyla yoğunlaşan şovenist kampanyalar, kitlelerin biriken enerjisini sönümlendirmek için kullanılan seçim furyaları ve diğer her gelişme egemen sınıfların meşruiyetine dair daha güçlü sorgulamaları beraberinde getirmekte, egemen sınıf klikleri arasındaki mücadeleyi olabildiğince keskinleştirmektedir.
31 Mart seçimleri ve devamında İstanbul seçimlerinin iptali, egemen sınıf klikleri arasında güç dengelerindeki değişim sancılarını göstermektedir. Bu süreçte özellikle ileri kitleleri sistem içi kulvarlara hapsetmek ve kliklerden birine yedeklemek için ciddi uğraşlar verilmektedir. AKP-MHP bloğu elindeki politik ve ekonomik olanakların daralmasına, yönetme noktasındaki sorunlarına çözüm olarak daha güçlü saldırı ve ara vermeksizin “hücum” siyasetini hayata geçirmektedir. Diğer gerici-faşist blok CHP-İYİP ise yönetme sorununun yarattığı olanakların rüzgarını arkasına alıp sisteme dair meşruiyet sorgulamasını kendi meşruluğuna inançla pekiştirerek güçlenme peşindedir. Son 4 yıllık seçim serüveninde politik olarak zayıflayan, meşruiyet krizini derinleştiren AKP ve Tayyip’in temsil ettiği kliğe karşı açık faşist politika ve argümanlarla yaşanan çatlağı kapatma mücadelesi yürütülmektedir. CHP-İYİP bozulan, dağılan, meşruiyet krizi içinde debelenen sistemin meşruiyetini yeniden üretme rolünü üstlenmektedir. Kitleleri kendilerine yedeklemeyi amaçlayan seçim kampanyaları, egemen klikler arasındaki güç dengesini değiştirme mücadelesinde dolgu malzemesi olmaktadır.
Faşist devletin yapısını, bu yapının bileşenleri olan klikleri ve bunların güç devşirme ve devlet içinde daha güçlü olma mücadelesinin sınıfsal özünü ve bunun siyasal karakterini kavrayamayanlar kuşkusuz ki seçimlerin rolünü de kavrayamazlar. Politik ve ekonomik krizin sonucunda şekillenen topyekün saldırı dalgası, sadece AKP-MHP faşist bloğu sorunu değil faşist sistem sorundur. Bu saldırı dalgasını ilk elden hayata geçiren hakim sınıfların dümeni teslim ettiği kliktir. CHP kliği ise bu dümene oturmak için var gücüyle mücadele eden diğer gerici kliktir. Birinin gerilemesinin diğerinin güçlenmesine bağlandığı bir politik denklem, geniş kitlelere ve bilhassa ileri kitlelere sunulmaktadır. AKP-MHP kliğinin boğucu, hırpalayıcı ve pervasız saldırılarına karşı öfke ve tepkiyle dolu geniş toplumsal kesimler “sandıkla değişimin olacağına” güçlü bir şekilde inandırılmıştır. Bu durum hiç kuşkusuz HDP’nin motor gücünü oluşturduğu parlamentarist, reformist yaklaşımların da etkisiyle güçlü bir rüzgar oluşturmuştur. Geliştirilen politik iklim “ne olursa olsun, kim gelirse gelsin AKP-Tayyip gitsin” gibi tek yanlı, politik tuzaklarla dolu, öfke ve tepkiyi örgütsüzlüğe mahkum eden bir anlayış ve şekilleniş doğurmaktadır. 31 Mart seçimlerindeki sandık sonuçları ve Tayyip-AKP kliğinin yaşadığı kan kaybı bu zemini güçlendiren bir etkiyle sonuçlanmıştır. YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal etmesiyle birlikte bu anlayış etrafında geniş kitlelerin kenetlenmesi sağlanmış, tarihi ve güncel gerçekleri yok sayan bir furya yaratılmıştır.
Bu yönelime karşı tereddütsüz, kesin ve kararlı bir duruş zorunludur. Ekrem İmamoğlu’nun “adalet” temalı ve hiç kuşkusuz AKP-Tayyip kliğinin boğucu-bıktırıcı politik saldırılarına karşı “nefes aldırma” odaklı kampanyası bu yönelimin odak noktasıdır. Ancak açıktır ki nefes alacak olan işçi sınıfı ve halk kitleleri değil sistemin kendisidir. Böyle bir kampanyaya kilitlenmenin halkın çıkarlarına en ufak bir yararı yoktur. Hakim sınıfların bir kliğinde temsil olan bu politika, halkın anti-faşist ve demokratik taleplerini yine halkın rızasıyla boğma hamlesidir. Bu tablo çaresizliğin ve örgütsüzlüğün örgütlenmesidir.
23 Haziran’da çaresizliği üretmeye odaklananlara, halkın örgütsüzlüğüyle oyun oynamaya kilitlenenlere; faşizme karşı öfke ve tepkiyi sandıkta boğmayı amaçlayanlara; “oy verdirerek” ezilenleri ‘oy’maya çalışanlara; sandık yarışında halkı sadece bir dolgu malzemesine dönüştürenlere; “her şey çok güzel olacak” ya da “her şey çok daha güzel olacak” diyerek hayal pazarında çığırtkanlık yapanlara; “stratejik oy verelim” diyerek siyasal kimliksizliği kutsayanlara; lafta “sistem partilerine oy yok” diyen ancak sözü başka eylemi başka olanlara karşı açık, kesin, kararlı bir duruşla sandıkları boykot ediyoruz. Geleceğimizi örgütlenerek, mücadele ederek ve gerçeği sahiplenerek kazanacağız. Çözüm sandıkta, egemenler arasındaki mücadelede değil işçi sınıfının, ezilen ve sömürülen yığınların örgütlenerek, her türlü gericiliğe karşı savaşımındadır.
PARTİZAN
HAZİRAN 2019″