Çin’in emperyalist devlerin liderliğine oynadığı ve 6 yıl önce açıkladığı “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin “Kuşak Yol Girişimi” forumu 25-27 Nisan tarihleri arasında Çin’in başkenti Pekin’de yapıldı. Proje kapsamında ikincisi gerçekleşen toplantıda 37 ülkenin devlet ve hükümet başkanları ile 100’e yakın ülke temsilcisi, BM Genel Sekreteri, IMF Başkanı gibi emperyalizmin önemli kuruluşlarının en yetkili temsilcileri de yer aldı. Bu yanıyla da forumun toplamda 5 bin kişilik bir katılımla gerçekleşmesi; projenin, hem başta emperyalist-kapitalist devletlerce hem de projenin güzergahında olan ya da bir şekilde dahil olma durumu olan devletlerce ilgi gördüğünü göstermektedir.
Nihayetinde Çin’in Asya ve Avrupa arasında oluşturulan -önemli bir tarihi ticaret güzergahı olan- İpek Yolu’ndan feyz alarak yola çıktığı projenin temelinde Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayarak bu alanda sermayenin önündeki bütün engellerin kaldırılması var. Çin’in projeyi oturttuğu (parasal dolaşımın artırılması, karayolu bağlantılarını geliştirme, engelsiz ticareti teşvik etme, politika iletişimini hızlandırma, insanlar ve toplumlar arasındaki anlayışı artırmak) beş temel ilkeye baktığımızda bu ilkelerin daha fazla sömürü ve kara dayanan neo-liberal politikaların temel ilkeleriyle örtüştüğünü görüyoruz. Bu da küresel sermayenin yönetiminde dünya liderliğine soyunan Çin’in son yıllarda uluslararası mali sermayenin yaptığı tüm toplantılarda, neo-liberal politikaların sonunun geldiği tezini savunanlara karşı çıkan çizgisiyle uygunluk taşıyor. Yine bu proje ile karşımıza çıkan temel hedefler, ABD ile çıkar birliği yapan emperyalist-kapitalist devletlerin de neden projeye iştahla yaklaştıkları ve projenin bu blok içinde neden çatlak yarattığını daha anlaşılır kılmaktadır. Bu kapsamda proje hem kara hem de deniz yoluyla ulaşım, telekomünikasyon, enerji ağları kurulması gibi çok sayıda alt projeyi kapsıyor ve bugün girişim olarak ifade edilen projenin hacminin iki trilyon dolara ulaşması hedefleniyor.
Bilindiği gibi projeye 15 kadar AB ülkesi destek vermiş durumda. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in proje kapsamında Mart ayında yaptığı Avrupa turunda İtalya’da Çin ile imzaladığı -değeri 7 milyar avro olan ancak dolaylı etkileriyle 22 milyar avroya çıkabilecek- anlaşma ile projeye dahil olmuştu. Avrupa’nın 3. büyük ekonomisi ve G-7 üyesi bir ülke olan İtalya, Çin ve AB ilişkileri açısından önemli bir yerde durmaktadır. Almanya ve Fransa projeye temkinli yaklaşan ve henüz dahil olmayan ülkeler arasında projenin Çin’e bağımlılık yaratacağı vb. nedenlerle projeye destek veren ya da dahil olan AB ülkelerini eleştirmektedir. Ancak foruma katılan Alman Ekonomi Bakanı Peter Altmaier’in Pekin’de yaptığı, Almanya, İspanya, İngiltere ve Fransa’nın kendi başına hareket etmeyeceği, inisiyatif için ortak bir mutabakat anlaşması imzalamak istedikleri yönlü açıklamaları, bu ülkelerin de projeye katılım noktasında tamamen retçi bir yaklaşım içerisinde olmadıklarını göstermektedir.
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin zirvede yaptığı açıklamalardan yola çıkarsak projenin açıklandığı 2013 yılından bu yana girişimin Çin açısından oldukça karlı bir yerde durduğu ve bu zaman içerisinde de projeyle ilgili önemli bir sorunla karşılaşmadıkları sonucuna ulaşabiliriz. Wang Yi, proje kapsamında geçen 6 yılda Çin’in ilgili ülkelerle 6 trilyon ABD dolarını ve yatırım hacminin 80 milyar ABD dolarını aştığını; ilgili ülkelerle ortaklaşa gerçekleştirilen 82 denizaşırı işbirliği parkının yerel bölgelere yaklaşık 300 bin kişilik istihdam yarattığını; tüm ülkelere kalkınma fırsatı sağladığını ifade ederken ABD’nin proje kapsamında Çin’le ilgili endişelerinin altını bir kez daha çizmiş oluyordu.
Projeyi Çin’in küresel çapta nüfuzunu artırma adımı olarak gören ve Enerji Bakanı Rick Perry’nin ağzından projeye karşı mücadele ettiğini ilan eden ABD; önümüzdeki süreçte “sorunsuz” ilerleyen projenin sabotaja açık olduğunun; emperyalist bloklar arası gerilimin ve çatlakların artmasında önemli bir etken olma potansiyeli taşıdığının altını çizmiş.
Bu projenin dünya halkları açısından anlamını ise yukarıda ifade ettiğimiz projenin amaç ve ilkelerinde görmek mümkündür. 1970’lerin ortalarından itibaren devreye sokulan neo-liberal emperyalist politikalar, dünya halklarını daha fazla sömürüye, açlığa, yoksulluğa mahkum etmiştir. Bu politikalar, çatışmalar, savaş ve işgallerle geçen yılları beraberinde getirmiş, insanlığı, tarihin en karanlık olaylarıyla yüz yüze bırakmıştır. Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin halka sunacağı tek gerçek emperyalizmin aynasında karanlık bir aksın ürpertici çığlığı olacaktır.