Proletarya Partisi, 47 yıllık kesintisiz sürdürdüğü Yeni Demokratik Devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesini bugün gerçekleştirdiği ilk kongresiyle yeni bir evreye taşımıştır. Kongre hiç kuşkusuz programatik görüşlerden, program oluşturmaya geçen ve bu soruna açıklık getiren yanıyla önemlidir. Ancak içinde geçtiğimiz karmaşık, kaotik ve devrimci durumun daha da yükselmeye başladığı böylesi bir dönemde komünist öncünün kongresini gerçekleştirmesi daha da önemlidir. Gerçekleşen kongre faşizmin yoğun kuşatması, saldırıları ve ciddi engelleme ve engelleme çabalarına rağmen başarıyla ve kayıpsız yapılması örgütlenme yeteneğini geliştirmek açısından da anlamlıdır. Kongre aynı zamanda Proletarya Partisi içinde boy veren Parti ve Savaş Kaçkını Hizipçi Güruh’un saldırıları sonrası irade birliğini sağlaması, yoluna daha güçlü ve sağlam adımlarla devam ettiğini göstermesi açısından da önemlidir.
Fakat kongreye, büyülü bir misyon yüklemek, birikmiş ve devam eden sorunlar karşısında “derhal” çözüm üretme sorumluluğu vermek öznel ve nesnel duruma yabancı olmak anlamına gelecektir. Kongre hiç kuşkusuz hem programsal meselelere, hem örgütsel sorunlara hem de sınıf mücadelesinin geliştirilmesini içeren politik güç olma açmazına karşı bir yönelim, bir planlama ve hat oluşturmuştur. Nihayetinde Marks yoldaşın şu yaklaşımını gerçekleşmiş kongre sonrası anımsatmakta fayda vardır: “İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.” Bu sınıf mücadelesinin iç dinamiklerine, şekil ve biçim verenin toplumsal hareket ve gelişme olduğuna yapılan çok güçlü bir vurgudur. Her devrimci program sınıf mücadelesinin yarattığı ihtiyaçların bir sonucudur. Ancak komünistlerin programı tarih ve toplum bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizm’in kılı kırk yaran süzgecinden geçmek zorundadır. Bunu sağlayacak olan ise bizzat Proletarya Partisi’nin kendisi ve onun en yüksek iradesi olan kongresidir. Proletarya Partisi kuşkusuz bunu gerçekleştirmiş, toplumsal ve sosyal ilerlemeye ve gelişmelere uyumlu bir şekilde 47 yılı değerlendirerek güçlü bir adım atmıştır. Şimdi sıra; ileri doğru adımlar atma, gerçek ilerlemeler sağlama ve oluşmuş iradeyi zenginleştirme, gelişmenin yasasına uygun olarak var olan durumu aşma iradesi gösterilmesindedir.
PARTİ VE SAVAŞ
Proletarya Partisi kongre deklarasyonunda “Partimiz, en temel sorunu olarak partinin örgütlenmesinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, yetkinleştirilmesi ve savaşın yükseltilmesi olarak belirlemiştir. Savaşçı ve militan bir parti ve örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi esas yönelim olarak belirlenmiştir.” Bu yönelim içinden geçilen sürecin ideolojik, politik, örgütsel sorunları ve sınıf mücadelesinin düzeyi ve gelişme dinamikleri düşünüldüğünde oldukça önemlidir. Kuşkusuz bu hedefe yönelirken şu ideolojik ve özsel tutum asla unutulmayacak, sıkı bir şekilde buna tutunulacaktır: Tüm sınıf ayrımlarını, tüm üretim ilişkilerini, tüm toplumsal ilişkileri ve bunların ürünü tüm fikirlerin devrimcileşmesi. Bu bütünlük içinde sorunlar irdelenecek, devrimin strateji ve taktik ilişkisi, esas ve tali ayrımları, zorun tarihsel rolü yanında somut durumda nasıl biçim alacağı belirlenecektir. Hiç kuşkusuz bu yaklaşım “anarşizme”, “tasfiyeciliğe”, “reformizme”, “revizyonizme”, “pasifist gevezeliğe” karşı keskin bir duruşa dönüşme zemini yaratacaktır. “Halkçı devrimcilikle”, reformizm rüzgarıyla, dogmatik “sınıf devrimcileriyle”, “kitle kuyrukçuluğuyla” arasına kalın bir çizgi çekilecektir.
Savaş meselesi yani Uzun Süreli Halk Savaşı meselesi ülkemizde politik iktidar meselesinde temel strateji ve yönelimi içerir. Toplumsal, siyasal sorunlar ve çelişkilerin her biri şiddete dayalı çözümü içeren yapıya sahiptir. Hiç kuşkusuz bunun temel nedeni de yarı-feodal, yarı-sömürge iktisadi-sosyal yapıdır. Bu durum kır-kent nüfusu arasındaki oranın değişimine, emperyalist sermayenin kompradorları palazlandıran gerçekliğine, üretim araçlarının gelişimine, işçi sınıfındaki nicelik değişimlerine, Kürt ulusal bilincinin ve mücadelesinin geldiği evreye ve siyasal dengelere etkilerine rağmen özünü korumaktadır. Gelişmelerin seyri özü toprak devrimi olan, Köylü Gerilla Savaşı’na dayalı iktidar mücadelesiyle hedeflenen Yeni Demokratik Devrim hedefini değiştirmemektedir. Yeni Demokratik Devrim’in gerçekleştireceği görevleri hafifletmekte, onların daha hızlı çözülmesine maddi olanaklar sunmaktadır. Ancak hala toplumsal, iktisadi, siyasal ve sosyal çelişkilerin yaratttığı dinamikler Yeni Demokratik Devrim görevine işaret etmektedir. Bunu ise Uzun Süreli Halk Savaşı ile iktidarın parça parça alınması sağlayabilecektir.
DEVRİMCİ DURUM VE KONUMLANMA MESELESİ
Savaş meselesinin ana halkası hiç kuşkusuz gerilla mücadelesidir. Savaş aynı zamanda partinin niteliği meselesiyle de dolaysız ilişkilidir. Savaşı kumanda edecek bir partinin buna uygun şekil alması, yaşamın her alanında, her sorun karşısında özgünleştirerek bu karakteri gözeterek çelişkilere müdahale etmesi gereklidir. Bu bağlamda savaş ve özelde partinin kendi savaş tarihine yaklaşımı ve bunu gözden geçirerek partiye yeniden nasıl şekil vereceği önemlidir. Toplumsal çelişkiler karşısında zorun ve ona bağlı olarak savaş aygıtının ne biçimde ve nasıl kullanılacağı bilhassa önemlidir. Zira devrimci mücadelede çelişkileri doğru tespit etmek yetmemektedir. Ona nasıl ve ne biçimde müdahale edileceği, müdahelenin nesnel durumla uyumlu olup olmadığı, çelişkileri keskinleştirip siyasal özünü açığa çıkarıp çıkarmadığı, öznel gücün bilhassa kendini koruma yasasına uygun müdahale biçimi geliştirip geliştirmediği oldukça önemlidir. Zira bunlar aynı zamanda sağ ve sol sapmalara karşı yerinde ve zamanında yönelmeyi de getirecektir.
Proletarya Partisi uzun bir dönemdir savaş çizgisindeki tüm ısrar ve kararlılığına rağmen, bir bütün partiyi ve örgütlülüklerini savaşa göre şekillendirme, parlamentarist tasfiyeciliğe, legalizme ve pasifizme karşı donanımlı kılma noktasında ciddi yetersizlikler içinde olmuştur. 8. Konferans’tan bugüne toplumsal ve siyasal temelde ciddi çalkantılar, sınıf mücadelesinde kabarmalar ve yine geri çekilmeler olmasına rağmen tüm bu gelişmelere göre biçimlenen, şekil alan, bunları doğru temelde karşılayan bir parti ve parti örgütlenmesi yaratılamamıştır. Özellikle iktidar perspektifli, düşmana kapalı, sistem içiliğe karşı donanımlı, ideolojik planda tasfiyeciliğin kuşatmasına karşı tutarlı komünist tutum yerine sağa doğru meyleden parti örgütlülükleri ve bir önderlik söz konusu olmuştur. Devrimci durumun son 11 yıl boyunca ciddi kabarmalara sahne olduğu, büyük ve kitlesel hareketlerin tüm siyasal sistemi ve toplumsal güçleri etkilediği, Kürt meselesinin devrimci dinamikleri tetiklediği politik yönelimlerin hayat bulduğu, ciddi ekonomik krizlerin boy verdiği koşullarda savaşçı bir parti, önderleşen bir çizgi, politik güç haline gelen bir yönelim gerçekleşmemiştir.
Bunun ana nedeni kuşkusuz siyasal çelişkilerin keskinleşmesini sağlayacak savaş çizgisinin uygulanmamış olmasıdır. Parti önderliğinin bu hatta odaklanan, yönelen, koparan, yıkan ve inşa eden bir hatta tutuk kalmış olmasıdır. Bu bağlamda partinin kendisi de bu fırsat ve olanakları kullanacak bir odaklanma, inceleme ve önderliği iteleyecek bir dinamik olamamıştır. Bu partinin iddiasıyla ilgili bir meseledir. Süreci karşılamaya yönelik kafa karışıklığının, genel tasfiyeci ve sağcı iklimin tüm etkilerine açık hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. Bu cüretli hamleler yapmada, örgütlenmelerini buna hazırlıklı kılmada, kesin ve kararlı bir duruş oluşturmada ciddi yalpalanmalara neden olmuştur. Bu başarısızlık durumu, militan ve savaşçı bir partiyi ihtiyaç olarak görmemeyle açıklanabilir. Bunun nedeni ise partinin meseleler karşısında proleter devrimci çizgiyle ilişkilenmesi, partinin genel siyasi çizgisinin kavranışındaki yetmezlikle açıklanabilir. Partinin genel siyasi çizgisine yönelik güvensizlik hiç kuşkusuz önderlikten başlayarak, bu çizgiye karşı yılgınlığa dönüşmüş bir tarihsel arka plana sahiptir. Bunda özellikle 1976’da Mao Zedung yoldaşın ölümüyle birlikte sosyalizmde geri dönüşlerin tam bir bütünlüğe kavuşması, 1990’larla birlikte bir fırtına biçimine dönüşen anti-komünist dalganın yarattığı etki büyüktür. Buna karşı tüm yapısını, sınıf mücadelesinin kuşatılmışlığı içinde güçlü bilimsel analizlerle donatarak, devrimci teoriyi bir silaha dönüştürerek karşılamada düşülen zayıflık gelişmenin ya da zayıflamanın dinamiklerini kavramada sorunlar çıkmasına yol açmıştır.
Savaşçı ve militan bir parti yaratmak, çelişki çözme kabiliyeti ile doğrudan ilintilidir. Gelişmelere hakim olan, bunları devrimci teoriyle ortaya koyabilen bir parti aynı zamanda karşısına çıkan her çelişki karşısında çözüm gücü olan bir yeteneği de kazanabilir. Militanlaşma ve savaşçı bir kimlik kazanma süreci de bununla doğru orantılı olacaktır. Bu anlamda hiç tereddüt etmeden partinin kongresi teoriye ilgisizliği, çelişkileri bilimsel şekilde analiz etme ve komünist tutumla bunlara yaklaşmadaki zaafiyeti, Uzun Süreli Halk Savaşı’nın ruhuna uygun olan proleter sabır ve metanet yerine küçük-burjuva aceleciliği, parti ve sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerine karşı “balık hafızasından hallice” olan gerçekliğini kabullenerek sürece yaklaşma iradesi göstermiştir. Bu tutum önümüzdeki sürece damgasını vuracak, sınıf mücadelesinin sunduğu her fırsat ve olanak ona yoğunlaşan ve politik güç haline gelecek adımlar atılarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
DEVRİMİMİZİN ŞAH DAMARI
Parti örgütlenmeleri bu yaklaşımla donanarak hazırlanmalıdır. Bu savaşçılık ve militanlığın yakalanacağı esas halka ise Gerilla Savaşı’na odaklı çizgidir kuşkusuz. Gerilla mücadelesi hem örgütlenmede, hem bir sistematik oluşturmada, hem iktidar alanları inşa etmede, hem devrimci mücadeleye inancı sağlamlaştıracak ideolojik donanımı sağlamada, hem kitlelerin bilincini kuşatan gerici zincirleri kırmada, hem proletaryanın diğer sınıflar üzerinde ideolojik ve örgütsel hegemonyasını sağlamada, hem de çelişkileri politik bir güce çevirmede yönlendirici, belirleyici bir mücadele aracıdır. Devrimci çizgimizin şah damarıdır. Gerilla mücadelesini ele alış silahı kuşanıp dağa çıkma ve politikleşmiş askeri bir örgüt yaratma meselesi değildir kuşkusuz. Komünist parti önderliğinde, bir programla, her sürecinin aşamalandırıldığı ve sürekliliği sağlanmaya odaklandığı, devrimci durumun yükselme dönemlerinde olabildiğince güçlendirildiği, Kızıl Siyasi İktidarlar perspektifine mutlak bağlılıkla çalışma tarzı askeri çizgisi ve kitle çizgisinin inşa edildiği bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Proletarya Partisi’nin gerilla mücadelesine yönelik çok ciddi deneyimleri söz konusudur. Bu deneyimler ve birikimler, partinin ve onun önderliğinin bıkmadan usanmadan gerçekleştireceği titiz incelemelerle başvuracağı bir olgu olmalıdır. Parti önderliği ve parti aynı zamanda somut durumda gerilla mücadelesinin sorunlarına, yetmezliklerine, yönelimine olabildiğince odaklanmış incelemeler yapmak zorundadır. Bu durum çelişkilerin dinamik yanını keşfetmek, esas yanını ortaya çıkarmak ve tüm savaş gücünü bunu hayata geçirmeye sevk etme sorumluluğunu doğurur. Gerilla Savaşı’nın lokal ve yerel çelişkiler dışında, bütünlüklü çelişkilere uygun konumlanması, devrimi örgütleyen yapısıyla sistemi yıkarken sistem kurması karakteri ancak parti önderliğinin buna doğru önderlik etmesiyle olanaklıdır.
Proletarya Partisi gerilla mücadelesinin zorunluluğuna ve devrimci savaş çizgisinin ana halkası olma meselesine esasta riayet etmiştir. Ancak bunu geliştirme, sevk ve kumanda etme, tüm partiyi bunun etrafında düşünen ve şekillenen yapıya kavuşturma da yetersiz kalmıştır. Özellikle 8. Konferans sonrası Halk Savaşı’nı geliştirmeye odaklı yönelim, en başta buna uygun şekillenemeyen, bütünlük kazanamayan önderlik çizgisiyle akamete uğramıştır. Budur ki, devrimci durumun uygun olduğu koşullar gerilla savaşına odaklı konumlanışı, bunun yarattığı fırsatları bu mücadelenin sağlamlaşması için kullanamamıştır. Bu yetersizlik, partinin ideolojik duruşunda ve genel siyasi çizgisine karşı güvensizlikte aranmalıdır kuşkusuz. Çok ciddi dönemeçlerin, süreçlerin, eşiklerin yaşandığı tarihsel dönemlerin yeterli düzeyde karşılanamadığı bir parti gerçekliği vardır. Son 11 yılda da bu durum söz konusudur. Gerilla Savaşı’na tutunmakla yetinen, onun politik gücünü ve niteliğini kavramaktan uzak bir parti ve önderlik sorunu yaşanmıştır. Proletaryanın tarihsel rolüne ve misyonuna uzaklaşma hali onun kumanda edeceği genel siyasi çizgiye ve savaş çizgisine de uzaklaşma kaçınılmaz olmuştur. Bu anlamda Gerilla Savaşı’nın rolüne ve niteliğine yönelik “romantizmden” malül bir kültürel şekillenişin aşıldığı, devrim ihtiyaçlarının içselleştirildiği bir yaklaşım partide daha hızlı ve güçlü şekilde inşa edilmeye çalışılacaktır.
Proletarya Partisi’nin “Gerilla Savaşı’na” dair özel vurgusu basit bir genel siyasi çizgi vurgusu olarak kavranmamalıdır. Geleneksel “parti sloganı” olarak hiç görülmemelidir. Proletaryanın tarihsel rolünün kavranışına paralel olarak devrimin bu esas halkasına dair kavrayış derinleşecek, güçlenecek, ciddileşecek ve iktidar odaklı bir yaşam, düşünüş, yönelim tüm parti örgütlenmesine sirayet edecektir. Aksi takdirde devrimci savaşın ve gerilla mücadelesinin “büyüleyici romantizmi”ni aşamayan bir döngü ile politik güç olanakları yine parti eliyle kenara itilecektir.
Bu sebebten Proletarya Partisi’nin “Proleter devrimciliği kuşan, tasfiyeciliğe meydan oku, gerilla savaşını yükselt” şiarının derinlemesine kavranması zorunludur. Bir birini tamamlayan, ideolojik, politik, örgütsel ve askeri bir şekilleniş emri ve talimatı söz konusudur. Her birinin diğerini beslediği, yeniden üretmesini sağladığı, sıkı disiplinli ve her çelişki karşısında güçlenerek çıkmayı göze almış bir partinin yaratıldığı bir yönelim örülmelidir. Sorumluluk ve talimat büyüktür. İleri adım atmak ve gerçek gelişmeler kaydetmek ise mümkün ve olanaklıdır. Sorun iddia sorunudur. Sorun her şeyi isteme meselesidir. Proletarya kendini de yok edecek büyük iddiaya ve her şeyi kazanmaya kodlanmıştır. Bunu kuşanmak ve proleter devrimciliği inşa etmek için ileri ve bir adım daha ileri!