“Hegel, bir yanda, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak” (Marx-Engels: Seçme Yayınlar 1; 477)
Sağ tasfiyeci hizbin çıkarmış olduğu dergide uzun bir röportaj yayınlandı. Bu röportajı olumsuz örnek olması bakımından, birçok açıdan değerlendirilebilir. Biz felsefi ve politik yönünü ele almaya çalışacağız. Tarihin değişik kesitlerinde, göreceli olarak, sınıf mücadelesinin geriye düştüğü devrimci mücadelenin kan kaybettiği dönemler yaşanmıştır. Devrimci mücadelenin geriye düşmesinin toplumsal yapıdan kaynaklı nedenleri olabildiği gibi devrimci organizasyonlar kaynaklı nedenler de olabilir. Bunlar somut tarihsel kesit ve bu kapsamda süreçteki aktörler incelenerek açığa çıkarılabilir. Böylesi durumların çaresi soyut, genellemeci tespitler olamaz. Bu tip ele alışlar sorunu kronikleştirir. Bu tip mücadelenin zayıfladığı koşulların ayrıcı özelliklerinden birisi de iç sorunların çözümsüzlüğe evrilmesi, basit sorunların büyük sorunlar olarak karşımıza çıkmasıdır. Mücadelede başarısızlık veya geriye düşmenin nedenlerini açığa çıkarıp bunları çözmek için irade-güç ortaya koymak gerekirken bazıları kendinde bu iradeyi ve gücü bulamadıklarından gelmiş oldukları sınıfın saikleri ile hareket edip -ki kendileri çoğunlukla bunun farkında bile değildirler- çözümsüzlük üretip, kolektifi tali sorunlar içinde boğmaya çalışırlar. Bu sınıfsal bir karakterin bu tip sorunlardaki ayrıcı yaklaşımı olup; hem uluslararası komünist hareketin hem de ülkemiz komünist hareketinin dahilinde yaşanarak deneyimlenmiş olduğunu görürüz. Anadili haricinde başka bir dili öğrenenler -ki hatta anadillerini unutmuş bile olabilir- ama büyük bir zorluk ve kızgınlık karşısında hemen ana dillerini hatırlamakta, ona dönüş yapmaktadır. Anadilden hatırlanan ilk sözcükler küfürler, hakaretler kızgınlık ifade eden sözcükler olmaktadır. Yapılan araştırmalardan bu sonuçlar alınmıştır. Politik faaliyete değişik sınıflardan (proletaryaya küçük burjuva sınıflardan) gelen insanların zor süreçlerdeki politik refleksi-tavrı da yukarıdaki dil konusunda yapılan araştırmadaki gelişmeler gibidir. Bu da komünist partilerin deneyimlerinin bir sonucu olarak ortaya konmuş bir doğrudur. Komünist Parti saflarına toplumun ezilen sınıf ve tabakalarından insanlar gelmektedir. Burada proleter ideolojiyle, siyasetle, kültürle yeni bir kişilik kazandırılmaktadır. Bu sınıf mücadelesinin zorlukları, çetinlikleri içinde yeni kalıba dökme işi yapılmaktadır. Elbetteki bu konuda ciddi yetersizlikler de olabilmekte, küçük burjuva kişiliklerde ciddi bir dönüşümün başarılamama durumları da olmaktadır. Diğer yandan görünürde dönüşmüş ve başarılmış olanlar da zamanla -ki koşullarında ciddi etkisiyle- geldiği sınıfın alışkanlıklarına ve sınıfsal tavırlarına geriye dönüş de yapabilmektedir. Gelişmenin bir aşamasında büyük zorlukların yaşandığı bir süreçte KP’ye küçük burjuva sınıftan gelmiş aksiyonerler, eski sınıflarına dönüş yapmaktadırlar. Hem de bunu KP’ye küfür ve hakaret ederek, devrimci değerleri ayaklar altına alarak yapmaktadırlar. Nice zorluklara göğüs germiş aksiyonerler farklı bir konjonktürde farklı etmenlerin rol oynadığı süreçte geldiği sınıfa dönüş yapabilmektedir. Anadilini unutmuş, başka bir dilde konuşan birinin bir darbe karşısında anadilinde küfür ve hakaret etmeye başlaması çevresindekilerde şaşkınlık yaratır. KP’de birden küçük burjuva dille konuşmaya başlayanlar da şaşkınlık yaratır ama anlaşılmaz da olmazlar; bu dilin yabancı bir dil olduğu hemen anlaşılır! Bu dille konuşmaya başlayanların aslına rücu ettiği hemen anlaşılır. Bu, ilgili röportajı incelediğimizde, yukarıda anlattığımız, aslına rücu etme olayının gerçekleştiğini görmekteyiz. Önce küfür, hakaret, inkar, kendi yaptıklarını görmeyen, değerleri hiçleştirici bir anlatımla işe başlanıyor. İşin garibi bunun da devrimci politika olduğu yanılgısı var. Hamaset nutukları atmakla, yaşanan sorunları bireyler merkezli açıklamakla, mağduriyet tablosu çizmekle süreç açıklanıyor. Yani küçük burjuvazinin dar bakışı üzerinden değerlendirme yapılıyor. Diyalektik ve tarihsel materyalizm terk edilmiş, idealizm rehber edinilmiş. Mücadelenin geliştirilmemesinin esas sebebi bireyler ve şimdi birkaç bireyin sihirli değneği ile tüm sorunlar bir çırpıda çözülecek!
Burada tek tek, söylenen yalanlara, kurulan kurgulara, küfürlere, hakaretlere yanıt vermeyeceğiz. Böyle bir yöntemin devrimciliğe kazandırıcı olmayacağını biliyoruz. Ama devrimcilikten uzaklaşanlar, artık devrimcilik kaygısı taşımadıkları için zincirinden boşanmışcasına devrimci değerlere saldırıyorlar. Devrimcilikten uzaklaşanlar için devrimci değerlerin anlamsızlaştığı önermesinin doğruluğunun bu örneğini de bir kez daha görmekteyiz. Elimizdeki bu röportaj metninin kolektif aksiyonerler için eğitim malzemesi olarak kullanılması yerinde olandır. Röportajı okuduğumuzda kolektifin esas sorununun ne olduğuna ilişkin ve kendilerinin niye hizip yaptıklarına ilişkin neredeyse hiçbir değerlendirme göremiyoruz. Elbetteki bir şeyin kendisi hakkındaki bilinci o şeyin ne olduğuna dair tam bir bilgi vermeyeceğini biliyoruz. Bu uzun röportajda bir paragrafta bir cümlede sorunun kişiler üzerinden açıklamıyoruz denilse de, yazı-röportaj esasta tüm sorunun iki kişi kaynaklı olduğu ve kendilerinin mağdur etme dolayısı ile ortaya çıktığını anlatıyor. Ana fikri bu röportajın. İdealist tarih anlayışı tarihi kişiler üzerinden açıklar; ya bireysel kahramanlar tarih yaparlar ya da bireysel hainler, işbirlikçiler tarih yaparlar. Bu komplocu anlayışı iliğine kadar özümsemiş olan kahramanımız tam da Perinçek vari KP içinde fiili silahlı darbe örgütleme girişiminde bulunduğunu unutuyor. Tarihe komplolarla yön verecek! Bu idealizme karşı diyalektik ve tarihsel materyalist tarih anlayışı tarihi, sınıf mücadelesi tarihi olarak alır. Bu temel referans noktasından hareketle süreçteki sınıf mücadelesinin, sınıfların değişimini, toplumsal yapı dahil değişimleri sorgular. Bunlar Proletarya Partisi içine yansımalarını analiz eder. Stalin bu konuda şöyle demektedir: “… burada söz konusu olan kişiler değil, parti içinde sağ tehlikeyi doğuran durumlar, koşullardır. Kişiler uzaklaştırılabilinir ama bu, böylece sağ tehlikeyi kökünden kazıdığımız anlamına gelmez. Bu nedenle kişiler sorunu kuşkusuz önemli olsa da tayin edici değildir.” (Stalin: Cilt II, s. 193)
Kolektifin esas sorunlarına ilişkin hiçbir şey demeden sorunları salt kadrolarla açıklamak idealizmdir. Ne yazık ki hem kolektif içinde hem de devrimci hareket, gerçek sorunlarının nedenlerinin ortaya koyup onlarla düşünüş kaynaklı yüzleşmemekte ve başarısızlık kronik bir hal almaktadır; bunu başka şeyleri dışta tutarak söylemekteyiz. Küçük burjuvazinin yaygın bir tabaka olması kaynaklı devrimci kadroların önemli bir kısmı oradan kazanılıyor. Bu sorunları bireyler üzerinden açıklayan, tarihi bireyler üzerinden okuyan düşünüş de o sınıfın düşünüşü olarak KP ve devrimci harekete sızıyor. Koşulları, sınıfların durumunu, sınıf mücadelesinin gelişim seyrini, toplumsal değişmeleri ortaya koymadan ve kişilerle koşullar arasındaki ilişkiyi açığa çıkarmadan, kişiler merkezli yapılan her analiz başarısızlığa mahkumdur. Tarihte olaylar iki kez yinelenir diyordu Hegel, ikinci kez komedi şeklinde gözükür diyordu Marks. Bir kez daha bir komedi ile karşı karşıyayız. Komünist parti tarihlerini incelediğimizde aynı ideolojik kaynaktan beslenen hiziplerin değişik tarihsel kesitlerde ortaya çıktığını görürüz. DABK hizbi en bilinenidir. Mağduriyetlik, sorunları salt kadrolar üzerinden açıklayan, Halk Savaşı’nın geliştirilememesini korkaklıkla açıklaması, devrimci bireysel kahramanların yapacağı düşünüş konularında bu hiziple aynı bakış açısına sahiptirler. Tabi DABK’ın özgünlüğü silahlı güçleri elinde bulundurulması ve savaş içinde olmasıydı. Sağ tasfiyeci hizbin ise öyle bir durumu bile yok, dolayısı ile komedi bir durumla karşı karşıyayız.
DABK’IN RUHU KOMEDİ BİR ŞEKİLDE TEKRAR DİRİLDİ!
Yaşanan olaylar süreci ile birlikte bütünlüklü olarak ortaya konunca, kadroların dinamik rolü de ortaya çıkar. Röportajcımız ne sürece, ne koşullara, ne toplumsal duruma, ne sınıf mücadelesinin seyrine ilişkin bir şeyler söylemiş; ne de süreçte birey olarak kendi rolünü ortaya koymuştur. Bunu yapmak büyük beceri gerektirir, bunu başarmış! Engels; “her şeyin başı dürüstlük” der; bunu duymuş ahmaklar ama bu gözle kendileri arasında bir ilişki-sorgulama yapmaktan imtina etmiş röportajcımız. Bu yönüyle de kurgusal bir tarih okumaya örnek oluşturmaktadır. Yaşananlarla ilgisi olmayan; indirgemecilikle, kurgusal bir tarih oluşturulmuş. Yani hizip örgütleyip partiden atıldıktan sonra, durdukları yerden somut olgularla, yaşanan olayla hiç ilgisi olmayan bir tarih yazılmıştır. Yaşanan süreçte önemli bir rolü olan birisi ve hatta pratikleri ile sorunların çözümsüzlüğe evrilmesinde önemli bir rolü olan; fiili darbe örgütlemek, yetki aşımı yaparak yeni sorunlara neden olmak, irade sorunu yaratmak için çabalamak gibi pratiklerin sahibi. Bu oluşumun pratikleri kolektifin güçsüzlüğü kaynaklı tahripler olmuştur. Kolektifin güçsüzlüğü kaynaklı bu kadar pervasız olup, kendini güçlü göstermeye çalışmıştır. Bundan dolayı bu kadar pervasız olan aktörümüz pervasızlığı daha da boyutlandırarak, süreçteki olumsuzluklarda hiç rolü yokmuş gibi yapıp; bir de tüm yetmezliklerine rağmen çözüm üretmeye çalışanları suçlu ilan etmektedir. Anadiline rücu edenler nasıl ki karşılarındakilere rahat rahat küfür edebiliyorsa sınıfsal olarak proleter saflardan geldiği küçük burjuva saflara dönenler de inkarın, dönekliğin dayanılmaz hafifliği ve rahatlığı ile küfür, hakaretleri peş peşe eleştirilerini dillendirmektedir. Bu işkembeyi kübradan sallama eleştiriler ilk başta kitlelere de çekici gelebilmektedir. Eleştiriler ciddi bir analiz ve sorumluluk taşıyarak getirilmediği ve bir düzlem dışına düşmenin rahatlığı ile yapıldığı için bilimsellikten azade oluyor. Böylesi durumlarda, gelişmenin bir aşamasında ise eleştiri getirenler eleştirilerini unutup, onları savunmaya başlarlar. Çekilince uzayan lastik bırakılınca nasıl eski haline geliyorsa bunlar da gelişmenin bir aşamasında öyle olurlar, büzüşürler, küçülürler. Dogmatizmi kavramadan sözde onu eleştirerek yatıp kalkanlar, dogmatizmi kanıksatmaları bir tarafa, gelişmenin bir aşamasında onu savunmaya başlarlar. Bu örneğimizde de bu durumun yaşandığını görmekteyiz. Süreç analizi yapmadan süreci kişilerle açıklamak, politikaları sorgulamamak bayağılaşmış bir dogmatizmdir. Çünkü değişimi, hareketi süreçte tahrip etmeyip sorunu statik bir şekilde kişilerle açıklama doktrinercidir. Tarihi inceleme yöntemi tamamen ideolojik indirgemecilik şeklindedir. Nedenlerle ilgilenmiyor, nasıllarla-sonuçlarla hem de eklektik biçimde ilgileniyor. “Nasıl olmuş”, bile doğru dürüst oraya konmadan Hegelci bir şekilde geriye doğru kurgusal bir tarih oluşturuluyor. Tarihsel olaylar sanki bir boşlukta olmuş, kolektif bir boşlukta ve toplumla ilgisiz kapalı bir mekanizma. İdealize edilmiş bir parti, Hegel’in tini gibi. Ama tüm kötülükleri iki kişi yapmış! Nerede materyalizm?
Küçük insanlar kişilerle, orta düzeyde insanlar olaylarla, büyük insanlar olgularla ilgilenir, diye bir söz vardır. Röportajcı bize kendisinin ilk kategorideki insanlardan olduğunu yöntemiyle gösterdi. Bir sorunu nasıl omuzlayacağına dair bir yaklaşım tarzına sahip olmayanlar ya da sorunların çözümüne dair ifade ettikleri formülleri bir anlayış temelinde ortaya koyup, onun taşıyıcısı olmayanlar meselenin ağırlığı altında ezilirler. Sonra da topu kişilere atma basitliğine kadar yuvarlanırlar. Arkadaş yaman Halk Savaşçısı! Savaşı geliştirecek ama önünde iki kişi engel olmuş, hem de 11 yıl! Şimdi zincirlerinden kurtuldu, önünde bir engel de kalmadı! Artık taş taş üstünde kelle koymaz baş üstünde! İşin komedisi bu. Bu bakışın kendisi, Türkiye’de devrimden, devrimci mücadeleden bir şey anlamadığını ortaya koyması bakımından anlamlıdır. Devrim yapılmak istenen toplumsal yapı şahsında sağlam bilgilere sahip olmayanlar, değişimleri takip etmeyenleri amaçları konusunda gelişme kaydedemezler. Bunun bir sonucu olarak içe yönelip burada sorunları çözümsüzlüğe vardırarak başarısızlıklarını kapatmış olurlar. Kolektifin tarihinde başarısızlıklar, idealist Hegelci yöntemle kadrolarla açıklayan çok dönem olmuştur. Kötü kişileri alt edip iyi ve kahraman olarak başa gelen nice insanın sonu da kötü dediklerinden farklı olmamıştır. Bu idealist bakışa yabancı değiliz. Sınıf mücadelelerinin karmaşıklığını, maddi olgular üzerinden yürüdüğünü ve ciddiyetini kavramayanlar, bu konudaki gelişmenin dinamiklerini de görememektedir. Bu sorunları araştıracak proleter sabra sahip olmadıkları için küçük burjuva aceleciliği ve yüzeyselliği ile sorunları incelemeye çalışıyorlar ya da çoğunlukla incelemiyorlar. Dolayısı ile idealizm onların rehberi oluyor. Bunun ürünü olarak çaresizleşip, çözümsüzlük içinde havlu atıyorlar. Bunun görünür biçimi kolektife küfür, hakaret ve sorunların bireylerle açıklanması oluyor. Kolektifin yaşadığı sorunların nedeni tabi ki hizip değildir. O yalnızca sonuçlardan birisidir. Sorunlarımız ne de tek tek kadrolarla açıklanabilecek muhtevadadır. “Bu sorunları ele alışta, tek tek bazı yoldaşların sorumluluğuna değil, bu hataların işlendiği şartların tahliline, hataların muhtevasına ve bunların sosyal, tarihi, ideolojik köklerine ağırlık vermeliyiz.” (Mao, Cilt III, s. 178) Referansımız bu bakıştır. Sorunumuz sınıf mücadelesini geliştirememedir, devrimci mücadeleyi geliştirememe sorunudur. Bu sonucu doğuran bir dizi neden vardır. Bunlar içinde baş nedeni araştırıp ortaya koymalıyız; basitten karmaşığa çözüm yolları ortaya koymalıyız.
Diyalektik ve tarihsel materyalist bakış açısı ile sorunlarımızı incelemeye başladığımızda sorunlarımızın hiç de hizbin ortaya koyduğu gibi basit olmadığını görürüz. İdealist bakış sorunları ve esas nedenlerin ortaya konmasını engellediği gibi basitleştiriyor da. İşimizin zorluğu ve ağırlığı ortada; ısrarla ve inatla bu sorunların maddi dayanaklarını, toplumsal köklerini açığa çıkarıp, köklü çözümler üretmeye çalışıyoruz. Sorunlarımız büyük ve derin, azmimiz ve kararlılığımız bir o kadar! Sol görünümün altında bir kez daha dogmatizmle karşı karşıyayız. Sorunların nedenlerini açığa çıkarma azmini ve kararlılığını gösteremeyenler, sol söylem ve hamaset nutukları ile doktrinciliğe savruluyorlar. Bu mücadele dışına düşmenin, düzenin çizdiği sınırlarda liberal devrimciliği üreten zemindir. Dürüstlük, sağlam bilgi demektir. Sağlam bilgi ciddi araştırmalarla ortaya çıkarılır. Bunun olmadığı yerde söylenenler boş laflardır. Ciddiyet bir niyet sorunu değil bir bütün sorunlara yaklaşma sorunudur. Sorunlara karşı bu yüzeysellikle bakanlar niyet olarak ne kadar ciddi aldıklarını sanarlarsa sansınlar gerçekte ciddi bir durum ortaya koyamazlar. İşte bundan ötürüdür ki hizip bir komedi gibi geliyor. Daha önderliğe dönük eleştirilerinin mürekkebi kurumadan kendi pratiklerinde bunun tersini yapmakta behis görmüyorlar. Savaşa göre konumlanmak eleştirisini vs. yaparken gayet rahatlar ama kendi konumlanmaları nedir acaba? Biz söyleyelim, kaçkınlık! Yaman Halk Savaşçısı bir “önderlik”le karşı karşıyayız! Devrimcilik hamaset nutukları ile yürütülemeyecek kadar ciddi bir iştir. Sınıf mücadelesi sorunları ağırlaştığında, proleter ideoloji bakımından zayıf olanlar bunlar karşısında kararlı bir duruş ortaya koyamazlar. İç sorunlara yönelip çözümsüzlük üretirler. Proleter ideolojiyle donananlar ve onu rehber edinenler ise toplumsal değişmeleri, sınıfların durumunu, MLM’yi, kolektif tarihini inceleyip sınıf mücadelesinin sorunlarını çözmeye yoğunlaşırlar. Pratikte proleter ideoloji ile küçük burjuva ideoloji arasındaki fark bu şekilde görünür olur. Hizip sorunlarımızı çözemememizin bir günahı olarak ortaya çıktı. Sorunlarımızı çözmeye ağırlık verelim, yoğunlaşalım. Yüzeysel ve ciddiyetsiz söylemlere gülüp geçelim.