HABER MERKEZİ- Binlerce tutsağın ve Leyla Güven’in dışarıda sürdürdüğü açlık grevi direnişleri yayılıyor, açlık grevindeki tutsaklar direnişi ölüm orucuna çeviriyor. 100’lü günleri aşan açlık grevleriyle beraber tutsaklarda sağlık problemleri oluşmaya başladı. Bu sağlık problemleri, binlerce tutsakta, halsizlik, görme ve duyma yetisinin azalması olarak meydana geliyor.
Şakran 2 Nolu T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde 70 gündür açlık grevinde olan yazar Mehmet Yavuz’un, tansiyonunun yükselmesi sonucu sol gözünde görme yetisini yitirdiği belirtildi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle süren açlık grevi ve ölüm orucu devam ederken, bulunduğu İzmir Şakran 2 Nolu T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde açlık grevinde olan tutuklulardan biri de yazar Mehmet Yavuz.
1994 yılında yakalanan ve yargılandığı davada müebbet hapis cezası verilen Yavuz, 1 Mart’ta başladığı açlık grevinin 70’inci gününde. Şimdiye değin 16 kilo kaybeden Yavuz’un, tansiyonun yükselmesi sonucu sol gözünün görme yetisini yitirdiği belirtildi.
‘EYLEME BAŞLAMA HİSSİYATI İNSANI HEYCANLANDIRIYORDU’
Kaleme aldığı ve ailesine gönderdiği mektubunda toplumun açlık grevindeki tutukluların sesi olabilmek için çağrıda bulunan Yavuz, 25 yıllık cezaevi sürecinde zifiri karanlığın sancıları içerisinden geçtiklerini belirtti. İçerisinde bulunulan bu süreçte ise, mutlu ve umutlu olduğunu ifade eden Yavuz, kendini gökyüzünde süzülen yıldız gibi hafif ve özgür hissettiğini ifade etti.
Kapitalist Modernite’nin evrende yarattığı kötülükleri, yaşatılan ölümleri, katliamların ve acıların farkında olduğunu vurgulayan Yavuz, mektubunda şunları yazdı:
“Tüm bunların sona ereceğine inanıyorum. Açlık grevi eylemi öncesi bende farklı duygular oluştu. Eyleme başlama hissiyatı insanı heyecanlandırıyordu. 28 Şubat gecesi saat 24.00’da gösterdiğinde yatmak için hazırlıklarımı bitirdim. Sonra yatağa girdim, uykuya dalmak için gözlerimi kapattım. Ancak sevinçten olacaktı ki uyuyamamanın emaresi daha oluşmadı. Düşler diyarına daldım. Kafamda güneşle bütünleştim ve güneşin ışınları beynimde ve yüreğimde adeta canlanıyordu. Dünya derin bir uykuya, ben ve hislerim yalnızlığa daldım. Yasaktan kurduğum düşlerden kalkmak istemiyorum. Sonunda kalkıyorum pas tutmuş pencereyi açıyor, parmakların arasında bulutlu gökyüzüne bakıyor, derin bir nefes alıyor ve avuçlarımı açıyordum. Dua edercesine güneş ile bütünleşmeyi, özgürleşmeyi diliyor coşkusu masum hayaller kuruyorum ama dualarımın kabul edildiği görülmemiş ki sesimi bile duyan yok.
Evet dualarım olmuş olsaydı, gelecek için herkesten daha fazla çırpınır ve çabalardım. Şiddetin, tacizin, tecavüzün ve nefretin filizi böyle ateşlenmezdi. Bir ateşe nice ağıtlar yakılmaz, destanlar yazılmazdı. Oysa dünya bin bir çiçekli bir bahçe gibidir. Her rengin ve nefesin solukladığı mucizevi bir yer ama kirletiliyor ve kıymeti bilinmiyor.
Bugün kıymetlilerimiz, kendini bilmezlerin elinde. Herkesin eşit ve doğa ile iç içe yaşadığı dönemde yaşasaydım keşke diyorum. İnsan insana, insan doğaya yabancılaşmaya başladı. Tüm karmaşıklıkları, karamsarlıkları, umutsuzlukları ve diktatörleri bertaraf edebiliriz Güneşin ışınlarını engelleyen kara bulutları dağıtabiliriz. Bu eylemsel süreçte ilk kez önderliğimizle tam bir buluşma yaşayacağız.”
Yazar Yavuz’un şimdi değin “Feminizmden İdeolojiye”, “Ax û Xwin 1” ve “Xeyalên Nivcomayî” isimi üç kitabı yayınlandı.