HABER MERKEZİ- Yerlerine kayyum atandıktan sonra tutuklanan Saray Belediyesi eski Eş Başkanı Abdulkadir Çalışkan, Tutak Belediyesi eski Eş Başkanı Fırat Öztürk ve Doğubayazıt Belediyesi eski Eş Başkanı Murat Rohat Özbay, 35 gündür tecride karşı açlık grevinde. Eş Başkanlar, Meclis’in açlık grevlerine sessiz kalmasının kabul edilemez olduğunu belirtti.
Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde açlık grevinde bulunan 141 kişiden 3’ü, yerlerine kayyum atandıktan sonra tutuklanan Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) belediye Eş başkanları.
1 Mart itibariyle açlık grevine başlayan Saray Belediyesi eski Eş Başkanı Abdulkadir Çalışkan, Tutak Belediyesi eski Eş Başkanı Fırat Öztürk ve Doğubayazıt Belediye eski Eş Başkanı M. Rohat Özbay, gönderdikleri mektupta eylemcilerin sağlık durumuna ve yaşanan ölümlere dikkat çekerek, kamuoyuna çağrı yaptı.
‘DEMOKRATİK KURUMLAR GÖREVİNİ YERİNE GETİRSİN’
Mektubunda açlık grevi eylemelerinin “bıçağın kemiğe dayanması” sonucunda başladığına dikkat çeken Saray Belediyesi eski Eşbaşkanı Abdulkadir Çalışkan, “Aslında grevler tasvip ettiğimiz ya da uygun gördüğümüz eylemler değildir. Ama artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Hak aramak için hiçbir demokratik yol-yöntem bırakılmamıştır. Burada neredeyse tüm siyasi tutsaklar açlık grevinde. Bunun sorumlusu meşruiyeti tartışılır olan bir ucube sistemi ülkemize dayatan tekçi rejimdir. Halkımız da iktidarın bu konudaki sorumluluğunun bilincindedir. Halkın iradesiyle seçilen Leyla Güven yoldaşımıza destek vermek için herkes elinden geleni yapmalıdır. Bugün Kürt’e, zindan ve ölümden başka bir şey reva görülmemektedir. En ufak bir demokratik eyleme bile tahammül edilmemektedir. Bu siyasi soykırımdan vazgeçmemiş, faşist siyasi kalıntıları şüphesiz ülkenin birliği ve demokratikleşmesine engel görüyoruz. Bu tecrit bir insanlık suçudur. Gerek İslam’ın gerekse de insanlığın tüm abidesini yerle yeksan eden bir anlayıştır. Kamuoyu vicdanını duyarlı olmaya çağırıyorum. Eylemcilerin çoğunun ciddi sağlık sorunları baş göstermiştir. Daha fazla can kaybı yaşanmaması için tüm demokratik kurum ve kuruluşlar görevlerini yerine getirmeli” diye belirtti.
‘MECLİSİN SESSİZLİĞİ KABUL EDİLEMEZ’
Dünyanın bir insanlık suçuyla karşı karşıya olduğuna vurgu yapan Tutak Belediyesi eski Eş Başkanı Fırat Öztürk de mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Kuşkusuz hukuk devleti olmanın kriterleri vardır. Hukukun üstünlüğünün sağlandığı yerde demokrasi işler hale gelir. Fakat bugün gelinen noktaya baktığımızda hukuk ve adalet kavramları mahkeme salonlarında, duvarlarında asılı kalmış ruhsuz bir ibareden ibarettir. Oysaki adalet, insanların en temel dayanak noktasıdır. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü bugünlerde bununla bağlantılı olan siyasi, ekonomik ve hukuki tıkanmaların önünü açma adına ülkemize demokratik bir katkı sağlamaya çalışan Leyla Güven’in eylemine destek vermek ve yaşanan hukuksuzluğa dikkat çekmek için biz de açlık grevindeyiz. Bu eylemle insani ve meşru taleplerin kabul görmesini talep ederken, aynı zamanda hukukun itibarını da kurtarmaya çalışıyoruz. Belki bugün iktidar ve minik ortağı bunu anlamıyor ama gelecek günler ne kadar haklı olduğumuzu gösterecektir. Seçim gündemini bir an önce rafa kaldırıp gerçek gündemimizde toplanmalıyız. Bir insanlık suçuyla karşı karşıyayız. Yaşam hakkı en kutsal haktır. Tüm hükümetler de bunu sağlamak zorundadır. Bu yüzden bu haklı talepler göz ardı edilemez. Siyasi saiklerle gündemi değiştirme çabası beyhude bir çırpınıştır. Toplumun gerçek taleplerine kulak tıkayarak yöneticilik yapılamaz. Kaldı ki Leyla Güven TBMM üyesidir. Bu kurumun sessizliği de kabul edilebilir değildir. Bu noktada bizler de barışı, kardeşliği, adaleti ve demokrasiyi kendi hayatımızdan daha üstün tutuyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Herkesi bu mücadeleye ses vermeye çağırıyoruz.”
‘UMUT KELEBEKLERİ IŞILDAMAKTA’
Mekansız ve sınırsız bir direnişin yaşandığına dikkat çeken Doğubayazıt Belediyesi eski Eş Başkanı Murat Rohat Özbay ise mektubunda şunları kaydetti: “Bilindiği üzere insanlar mekana, doğaya ve zaman tabidirler. Hiçbir iktidar ve muktedir zamanın akışına mani olamayacağı gibi zamana çaldığı renk karadır. İktidarın karanlığıyla bezenmiş bu süreçte binlerce insan bedenlerini sırf güzellikler artsın diye, güneş aydınlansın diye açlığa yatırmıştır. Her ne kadar sınırlandırılmış bir mekanda olsalar da dirhem dirhem azalan bedenlerine rağmen sınırları anlamsız kılan bir direniş içerisindeler. Elbette zindanda olanların düşündüğü bir çaresizlik ve bu çaresizlikle köşeye sinmek değildir; bilakis çareler yaratmaktır. An itibariyle binlerce insan, hepimiz bir çare sunmak uğruna bedenlerini açlığa yatırmıştır. Bedenleriyle bizlere umut yaratmıştır. Bu umut kelebekleri karanlığın orta yerinde ışıldamaktadır. Şayet göğüs kafesimizde taşıdığımız şeye yürek diyorsak bu ışık huzmelerinin sesine ses verme zamanıdır. Ses verelim ki o yüreğimiz sessizlikten çatlamasın.” (MA)