Bir 8 Mart sürecini daha geride bıraktık. Her yıl birçok tartışmayla başlayan, onlarca tartışmanın doyuma ulaşmadan, yarım bırakılarak “geçiştirildiği” 8 Mart örgütlemelerine “alıştık”, hatta bu durum gelenekselleşti dahi diyebiliriz. Kadınların gündemlerinin, taleplerinin en yüksek düzeyde görünür olduğu 8 Mart’ın örgütlenme süreci bu yıl da tartışılmaya muhtaç birçok olguyu/gerçekliği ortaya çıkardı. Eylem anlayışına ve eylemin biçimine ilişkin çok ciddi sorunlu yaklaşımın olduğu İstanbul 8 Mart Kadın Platformu’nun örgütlediği sürece damgasını vuran anlayışlara ilişkin değerlendirmelerimizi kendi bakış açımız üzerinden kamuoyuna açma zorunluluğunu yerine getireceğiz.
Burada yapmak istediğimiz platform özgülünde açığa çıkan yanlış anlayışlara, sürecin ihtiyacı eylem biçimi ve çizgisini kadın mücadelesinin gelişimi/güçlenmesi açısından ele almak, önümüzde duran resmi iyi okumak, geleceğin belirlenmesi açısından doğru anlayışı ortaya koymaktır. Dayanışmayı, birlikte mücadeleyi etkili bir biçime “dönüştüremediğimiz” ve arkamızda onlarca tartışmayı bıraktığımız, platform bileşeni tüm örgütlerin de ifade ettiği gibi 8 Mart sonrasında “mutlaka tartışmalıyız” ve “değerlendirmesini yapmalıyız” dediğimiz bir 8 Mart daha geride kaldı. Önceki 8 Mart’larda da olduğu gibi bittikten sonra bir araya gelip gelemeyeceğimize ilişkin şüphelerimizin olduğu 8 Mart sürecinin tartışılması noktasında irade koyacağımızı belirterek geçelim. Yeni Demokrat Kadın olarak 2019 8 Mart’ına ilişkin yürüttüğümüz, ders ve deneyimleri ile birlikte yürütmek istediğimiz tartışmaları geciktirmeden yapmanın elzem oluğuna inanıyoruz.
BİR KADIN DAYANIŞAMAMASI DAHA!
Dilimizde şiarlaşan kadın dayanışmasını nasıl anlıyoruz? Gerçekten güçlü bir dayanışma üretebiliyor muyuz? Nerelerde eksik kalıyoruz? Kadın hareketleri olarak birlik ve dayanışmayı eylem ve etkinliklerde nasıl ele almalıyız? Tüm bu soruların cevabını kadın ve kadın hareketleri olarak bizlerin tartışmaya, bu eksende de hesaplaşma içerisine girmeye ihtiyacımız var.
Bu tartışmalara 2019 İstanbul 8 Mart örgütleme sürecini kısaca özetleyerek başlayalım. Mor Dayanışma’nın çağrısıyla başlayan toplantı trafiğinde (ilk toplantıya bilgimiz olmadığı için katılamadık) iki toplantıda nasıl bir 8 Mart tartışması yürütüldü ve geçen yılın 8 Mart’ından çıkarılan derslerden de hareketle SKM’nin önerisiyle bu yıl daha merkezi bir yerde (Kadıköy) kitlesel bir 8 Mart örgütleme kararı alındı. Bunun buluşma biçiminde olması yönünde yapılan önerilerin ise yasaklamalara karşı fiili bir taktik olarak ele alındığını ifade edelim. (en azından biz böyle anladık) HDP, HDK, toplantıda bu kararı onaylamış olmasına rağmen (TJA toplantıdan erken ayrıldığı için o sırada tutumunun ne olduğunu bilemiyoruz) alınan bu karara mesajlar üzerinden itiraz etmiş ve platforma kendi önerilerini tekrar tartışmak üzere yeniden toplanma çağrısında bulunmuştur. Önerinin mahiyeti: “Eylem nerde olursa olsun mutlaka izin almalıyız” biçiminde idi. TJA, HDK, HDP’nin bu tutumu eleştirildi ancak önerisinde ısrarcı olması üzerine konun tartışılması için yeni bir toplantı daha yapıldı. Yapılan üçüncü toplantıda HDP, HDK, TJA ikna edilemedi. Platformun diğer bileşenleri de HDP, HDK, TJA’nın izinli miting yapma önerisine ikna olmadı. HDP, HDK, TJA’nın toplantının sonunda önerileri kabul edilmezse “ayrı bir 8 Mart” örgütleme düşüncelerinin olduğu söylenmesi üzerine çalışmaların çok gecikmesi hatta son güne kalması pahasına bir toplantı daha yapılmasına karar verildi. Zira bütün örgütler ortak 8 Mart konusunda bu toplantının yapılması yönünde irade koymuştur. Platformun 4. toplantısında, 2. toplantısında alınan kararlar tamamen boşa düşürülerek birçok kadın örgütünün (aralarında çağrıcı kurumların da olduğu) örgütleyici olmaktan çekilmesi ile sonuçlanan 8 Mart’ın coşkusunu, kitleselliğini, kadın dayanışmasını zayıflatan HDP, HDK, TJA’nın dayatmacı anlayışı ortaya çıktı. Kadıköy mü? Bakırköy mü? Miting mi? Buluşma mı? İle başlayan tartışma izinli mi, izinsiz mi? başlığında reformizmin doruk noktasına vardığı bir aşamaya ulaşarak HDP, HDK, TJA özgülünde zirve yapan izne tabi eylem anlayışından taviz vermeme tutumuna KESK ve TMMOB da dahil olarak kurumlar kendi kitle güçlerini kadınların önüne dayatmacı tutum olarak dikmişlerdir. Yapılan toplantılarda eylemin “izinli”, “izinsiz” olması üzerine yürütülen tartışmalar öğretici olmaktan öte son süreçte izin almadan eylem yapmamaya, emniyete bildirimde bulunulmazsa bildiri dağıtımı yapılamayacağı anlayışına kadar HDP, HDK, TJA açısından ibretlik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. “Kadıköy”, “Bakırköy”, “izinli”, “izinsiz”, “miting”, “buluşma” kavramlarında somutlaşarak biçimlenip yansıyan “anlayışların” köklerini ortaya çıkarma sorumluluğumuzu yerine getirmemizin nedeni mücadelenin gelişmesinin temel koşullarının anacak hareketin gelişiminin önünü tıkayan anlayışların açığa çıkarılması ve bunlarla mücadeleyle olmasından kaynaklıdır. Zira bu tartışmalar 8 Mart’a damgasını vuran dayanışamamamızın ana eksenini oluşturmuştur.
Özetin özeti: Platformun ilk toplantısından itibaren yürütülen tartışmada kurumlar “miting” isteyenler, “buluşma” isteyenler diye ikiye ayrıldı ve “biz her ikisine de tabi oluruz” biçiminde şekillenen üç ayrı yaklaşımın olduğunu ifade edebiliriz. Ancak bu “ayrışma” bizce gerçek bir “ayrışma” değil suni bir yaklaşım farklılığıdır. İzinli mitingi isteyenler sürecin çok ciddi sıkıntıları olduğunu ifade ediyor, eylemin izinli olmaması durumunda kadınların eyleme katılımının olmayacağından dem vuruyor, bu süreçte kitlesel eylemin çok önemli olacağına değiniyor, kadınların bir kürsüsünün olması gerektiği, kürsünün uzun süre kullanılması gerektiğini söyleyerek önerilerini temellendiriyordu. Eylemin Kadıköy’de yapılması yönünde tavrı olan kurumların gerekçeleri ise farklıklar gösteriyordu. Bu farklılıkların başını buluşma biçiminde yapılması gerektiği yönünde tavır koyan daha çok feminist kadın hareketleri oluşturuyordu. “Biz her ikisine de tabi oluruz” biçiminde şekillenen anlayışlara hiç değinmeyeceğiz. Yazımızın kapsamı inanın ki ortaya çıkan çok yönlü sapma ve savrulmayı her somut örneğinde tartışmaya yetmemektedir.
ZARURİ İHTİYAÇ: İDEOLOJİK MÜCADELE
İdeolojik mücadelenin öneminin bu süreçte çok iyi anlaşılmadığını ideolojik farklılıkların ortaya konmasına karşı alınan “tahammül” edememe tutumu diğer alanlarda olduğu gibi kadın mücadelesinde de kendini göstermiştir. Farklıklar ortak mücadele etmenin önünde engel olur saikleriyle tartışmaları yeteri kadar açık bir biçimde yürütülememiştir. Kadın mücadelesinin bu açıdan erkek egemen politika üretmeye karşı bir duruş olarak açık olmaktan kaygı duyan değil kadınların yapıcılığına, zekâsına, “temiz” siyaset üretmesine güvenen bir anlayışla hareket edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Diğer türlüsü erkek egemen politika üretmenin biçim değiştirmiş farklı versiyonlarını üretmekten öteye gidemez. Bu durum daha güçlü ve sağlam eylem birlikteliklerinin ortaya çıkmasının önünde barikat işlevi de görmektedir. Farklılıklarımızı/ilkelerimizi berrak bir biçimde ortaya koymak ise daha güçlü, ortak, kitlesel, cinsiyet politikası üretmenin kadın mücadelesi yaratma ve örgütlemenin şartıdır.
Birlik ve dayanışma adı altında ideolojik farklılıkların flulaştırılmaya çalışıldığı alanlardan birisi olarak kadın mücadelesinde (ortak) “eylem” anlayışına ilişkin açığa çıkan yanlış anlayışları bertaraf etmeden daha güçlü bir kadın hareketi ortaya çıkaramayız. Ya da kadınların kendiliğinden öfke patlamalarının somut kazanımlara dönüşmesini sağlayamayız.
Kadın hareketleri “feminist”/“karma”, “örgütlü”/“bağımsız” olarak kendilerini sınıflandırmalarının eşliğinde dayanışma içinde olalım derken “ayrışma”nın üretildiği bir durumla karşı karşıyadır. Kaldı ki biz farklılıkların perdelenmesi ya da ifade edilmemesi gibi bir çizgiyi asla savunmadık/savunmayız. Tam aksine bu kavramların gölgesinde gizlenen anlayışların açığa çıkarılmasından yanayız. Ancak ideolojik tartışmalara girmek istenmeyen, karşılıklı olarak idare etmeci (liberal) bir hatta ideolojik mücadeleden korkan, gizli/açık bir biçimde bu eksenden kaçı(nı)lan yaklaşımlara karşı olduğumuzu da söyleyelim. Bu sebeple 8 Mart’ın örgütlenmesine ilişkin tüm kadın örgütlerine en temel eleştirimiz biçim tartışması yürütüyormuş gibi yapılmasına rağmen sorunun net şekilde ortaya konulmamasıdır.
Ortaklaşılamayan nokta eylemin “biçimi”ymiş gibi yapılan tartışmalarda esasta içerik kaygıları vardı. Hatta içeriğe hiç girilmeden baştan nasıl olsa ortaklaşılamayacağı önyargısı olduğunu dahi söyleyebiliriz. Örneğin; eylemin Kadıköy’de izinsiz yapılmasını kabul etmeyen HDP, HDK, TJA, KESK, TMMOB vd. iki yönlü yanlış yaklaşım göstermiş, reformizmin en sefil biçiminin örneğini sergilemişlerdir.
Birincisi; izinli olmayan hiçbir eylemi kabul etmemeleri, fiili/meşru eylem anlayışını reddetmeleridir. Neresi olursa olsun mutlaka izin alınarak eylem yapılması anlayışı kabul edilir değildir. Ataerkil burjuva-feodal sistemin büyüyen korkusunun ürünü olarak son süreçte şehrin meydanlarını, sokaklarını mücadeleye “kapatma” noktasında çok kapsamlı bir saldırı ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır. Öyle ki devlet engelleyemeyeceğini bildiği sokaklara, meydanlara taşan eylemliliklerin fiziksel sınırlarını kendisi belirleyerek, izne bağlayarak son süreçte yapılan birçok eylem etkinliğin içini boşaltmaya uğraşmış, halktan uzak izole alanlarda yapılan eylemliliklerle kadınların öfkesini hem boğmaya hem de görünmez kılmaya çalışmıştır. Korkular demişken kadınların öfkesi/isyanı sistemin korkusunun en temel hedeflerindendir. Bu açıdan fiili ve meşru eylem anlayışı kadınlar için hayati bir öneme sahiptir. O sebeple devletin izin verdiği ölçüde eylem anlayışı hiçbir bahane, gerekçe ile açıklanamaz.
İkincisi; 8 Mart’ta gündemleştirmek istedikleri ana başlıkları açık bir biçimde ortaya koymamak diğer kadın örgütlerini bu noktada ikna etmek için açık ve cesur davranmayıp bu da yetmiyormuş gibi kendi eylem anlayışını (birlikte mücadeleyi dağıtma, kadın dayanışmasını bozma, iki ayrı eylem örgütleme pahasına) dayatmak. Her iki yaklaşımında beslendiği kaynak reformizmdir. Ve bütün alanları saran abluka, saldırı, zulüm, tecrit, işkence, gözaltı, tutuklama, taciz, tecavüz, istismar, cinayet, emek sömürüsü, kriz, vd. parçalamanın dağıtmanın yolu izinler ölçüsüne sıkışmaya çalışmak değil gece yürüyüşünde (eleştirilecek birçok yönü ile birlikte) olduğu gibi meşruluğa inanmak, fiili çizgide militanlaşmaktır. “Korkmuyoruz, Yılmıyoruz, İtaat Etmiyoruz” sloganından anlamamız gereken de budur.
İkinci başlıkta değindiğimiz yaklaşımda HDK, HDP, TJA’nın ortaya koyduğu tutumun farklı bir biçimi Mor Dayanışma, Halkevci Kadınlar, SKM, EMEP’li kadınlarda da farklı gerekçelerle ortaya çıkmıştır. Nerde olursa olsun izinli miting yapmayı dayatan kurumların karşısında Kadıköy’de “izinsiz” kadın buluşmasını öneren bazı kurumların gerekçelerinin altında da “gizli içerik” meselesi yatmaktadır. Örneğin bazı kurumlar daha önceki 8 Mart eylemlerinin HDP mitinglerine dönüşmesini eleştirmiş, miting biçiminde eylem yapılması durumunda bu görüntünün kaçınılmaz olacağı kaygısı ifade etmiş bu durumu mitinge karşı çıkmanın gerekçesi yapmıştır. Gerekçe olarak gösterilen diğer nedenlerde “miting tarzı eylemler örgütlü kadınların eylemi haline dönüşüyor”, “örgütsüz kadınlar bu alanlarda kendilerine yer bulamıyor” olmuştur. Bu gerekçelerden de anlaşılması gereken esasta eylemin biçimini tartışıyormuş gibi yapıp içeriğe ilişkin yaklaşımını açık bir şekilde, cesurca tartışmama, (gerekçesi ne olursa olsun) biçime yapılan müdahaleyle içeriğe yön vermeye çalışma gibi yaklaşımlar gözden kaçırılmadan anlaşılmalıdır.
Birleştirici olmak adına biçimsiz, ilkesiz birliktelikler/örgütlenmeler, eylem ve etkinlikler daha önce olduğu gibi bugün de ortaya çıkmıştır. Kadın sorununun “özgün” ve “hassas” yanlarından kaynaklı ortaya çıkan tablo dayanışmanın zarar görmemesi, erkek egemen sisteme malzeme verilmemesi adına ideolojik olarak mücadele etmede tavizler vermeye varan ilkelerini ve anlayışını tam olarak ortaya koymayan kadın mücadelesinin önünde tıkaç işlevi gören bu denli sorunlu olgular karşımızda dururken ideolojik mücadelede utangaç davranmadık/davranmayız. Tam aksine en çok biz kadınların buna izin vermemesi gerektiğine inandık/inanıyoruz. Birlik, danışma ve mücadelemizi ancak bu şekilde daha güçlü, etkili ve sağlam hale getirebiliriz. Bu açıdan en kısa sürede İstanbul 8 Mart’ını örgütleyen, katkı sunan, bizim gibi örgütleyici olmaktan çekilen tüm kurumlarla bir araya gelerek tartışmalarımızı yürütmeli eleştiri ve özeleştiri mekanizmalarını etkin bir şekilde kurmalı daha güçlü, örgütlü, birlikte direniş cephelerine hazırlanmalıyız.
YENi DEMOKRAT KADIN