31 Mart 2019’da yapılacak olan yerel seçimler, her zaman olduğu gibi bu kez de yoğun ve canlı bir siyasal atmosferi beraberinde getirmiş durumda.
Faşist diktatörlüğün olağanüstü saldırıları eşliğinde girilen seçim süreci, gitgide derin açmazları beraberinde getiren, önü alınamayan ekonomik krizin yıkıcı etkilerinin yaşandığı bir ortamda gerçekleşmekte. Süreç, bu krizin daha da derinleştirdiği siyasal krizin ortasında yol almakta. Ekonomik ve siyasal kriz ortamında, kitleleri yönetebilmenin tek yolu işçi sınıfı ve ezilen halka ve tüm sistem karşıtları ve muhaliflerine nefes aldırtmayacak denli ve durmaksızın saldırılar örgütlemektir.
Egemen sınıfların temsilcisi AKP/Tayyip kliği, halka yönelik saldırılarının yanında, diğer egemen klikler ile de bir mücadele içerisindedir.
Egemenlerin kendi aralarındaki dalaş açık tehditler, şantajlar vb. şekilde sürerken, söz konusu devletin devamlılığı, milli bütünlük, sermayenin güvenliği olduğunda ise anında “tek vücut ve tek yürek” olduklarına şahit olmaktayız. Kürtlerin hedefe konulduğu sınır ötesi operasyon ve işgal hazırlıkları, sınıfa ve ezilen halka yönelik ekonomik, siyasal her türlü saldırı paketleri, sürekliliğe bağlanmış zamlar, vergiler, yoğun işten çıkarmalar, hak gaspları, grev yasakları, sokağa çıkma yasakları, tamamen suskunluğa mahkum edilmeye çalışılan basın-yayın, hak ve özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırılması, yaygın operasyon ve keyfi tutuklamalar, burjuva siyasetçi, sanatçı, aydın, yazarlara dahi tahammülsüzlük, tehdit, tutuklamalar, tüm toplumu suskunluğa mahkum etmeye dönük uygulamalar yaygın bir şekilde sürüyor. Karşı koyuşların şiddettin en koyu hali ile bastırılması ve “ibret-i alem” adına yapılan uygulamalar ile toplum korku sarmalına mahkum edilerek iktidarlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Yani özcesi, faşizmin ve uygulamalarının en koyu halidir yaşadığımız. Gündelik yaşamın bir parçası haline gelen bu uygulamalar, ekonomik ve siyasal krizin derinliği ile beslenerek daha da vahşi bir hal almaktadır.
Dolayısıyla, içerisinden geçilen yerel seçim süreci, yerelliğin ötesinde genel seçimleri de aşan, esasen iktidar mücadelesinin keskin bir arenasına dönüşmüştür. Egemen klik, esasta halka yönelik sonu gelmez ve sürekliliğe bağlanan saldırılarda bulunurken, diğer kliklere de aman vermeyerek, iktidar olanaklarının aşındırılmasını engelleyecek hamleleri yoğunlaştırmış durumdadır. Tam da bunun gereği olarak karşılıklı ittifaklar ve arayışlar öne çıkmaktadır. Her kesimin ipleri sıkı tutmaya çalıştığı bu politik atmosfer, esasta hiçbir gücün tek başına egemen olamadığı, egemenlik için başka güçlere ihtiyaç duyduğu bir parçalı duruma işaret etmektedir. Aşılamayan krizin yarattığı bu durum, egemen sınıf kliklerini ittifak yapmaya mahkum kılmaktadır. Merkezden yerele değin, son derece sıkı pazarlıklar ve planlamalar eşliğinde süren bu ittifak politikaları ile süreci yönetmeye ve kazanmaya yönelen egemenlerin bu kaynaşma hali, krizli ortamda parçalanma eğiliminin oldukça güçlü olduğu verili durumda yeni politik krizlerin de temeli olmaktadır. Bu aynı zamanda daha şiddetli ve yıkıcı sonuçlar üretecek zeminin gelişmesi anlamına gelmektedir
Irkçı-gerici faşist egemen blok AKP-MHP’nin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” “içte ve dışta” gözü dönmüş bir saldırganlık içerisindedir. Klik çatışması içinde dahi “devlet ve millet düşmanı” argümanını dilinden düşürmeyen, hükümeti devirmekle suçlayıp sindirmeye yönelen bir politika izlemektedir. Egemen AKP-MHP kliği, giderek bu sert saldırgan tutumu ve onu besleyen ırkçı-şovenist politikaları ve saldırıları arttırma yönelimindedir. Şovenizmin-ırkçılığın pompalandığı mevcut iç ve dış saldırganlık seçimlerin kazanılmasının, iktidarın geliştirilmesinin de bir manivelası haline getirilmektedir. Bu faşist saldırganlık politikalarını, Vatan Partisi gibi ırkçı-faşist partiler de desteklemekte, kemik yalayıcılığı misyonuyla hareket etmekte, klik savaşında, Kürt ulusu ve halka yönelik savaşımda yerini almaktadır.
Aynı saflaşma ve ittifaklar, faşist CHP ve İyi Parti ile de gerçekleşmektedir. “Millet İttifakı” şeklinde devam eden bu faşist bloğa da rengini veren, iktidar dalaşında halk düşmanlığı ve koyu bir Kürt düşmanlığı olmaktadır. Irkçılığı, şovenizm bayrağını egemen AKP-MHP kliğine kaptırmak istemeyen bu faşist blokun, Kürt ulusuna yönelik katliamlarına, Rojava’ya yönelik faşist işgal saldırılarına, işçi sınıfı ve ezilen halka dayatılan yok oluş programlarına tek bir itirazları bulunmamaktadır. Aksine, ahenk içerisinde hareket etmekte, siyasal destek açıklamaları ardı sıra gelmektedir.
Bu ittifak bloku da parçalı ve çelişkilidir ancak klik savaşımını kazanmak için, tek çareyi birlikte hareket etmekte görmektedir. Bu ittifakın alameti farikası ise muhalif tüm kesimleri “AKP karşıtlığı” ekseninde kendi yönelimiyle manipüle etmesi ve seçim zaferleri taahhüdüyle sisteme sıkı sıkı yedeklemeye çalışmasıdır. Bu gerici-faşist blokun karşısında net ve kesin bir duruş, muhalif halk kitlelerine doğru bilinç taşıma görevine içkindir. Bu noktada ÖDP gibi parti ve çevrelerin, CHP ile –bunu millet ittifakı ile şeklinde okumak gerekir- hareket etmesi durumunu, ibretlik bir siyasal tutum olarak afişe etmek gerekmektedir.
Kıyasıya bir mücadeleye sahne olacak olan yerel seçim sürecinde, tüm faşist burjuva-feodal partilerin programları adeta “reset” edilmiş ve tek bir programa dönüştürülmüştür. Gerçekleştirilen ittifak bloklarıyla seçmen kitlesinde kafa karışıklığı yaratılmaktadır. Kitlelerde halihazırda bulunan siyasal eğilim ve tercihler, her ne kadar burjuva klikler tarafından manipüle edilip yönlendirilse de ortaklaşan seçim programları ile tüm eğilimlerin ve farklılıkların bir torbaya doldurularak karıştırılması ve tek tipleştirilmesi gerçekliği de yaşanmaktadır. Egemen sınıflar adeta bir yandan boğazlaşma hali yaşarken diğer yandan programda tekleşmektedir. Faşist şovenist politikalar kitlelerin başından aşağı bu şekilde boca edilmekte, “kitlelerin yeniden formatlanması” amaçlanmaktadır. Kitlelerin, faşist partiler ve blokların yönelim ve politikalarıyla zehirlenerek, ırkçı faşist saldırıların sosyal dayanağı haline getirileceğini de ifade etmek gerekiyor.
Bir de kıyının öteki tarafında beliren başka bir seçim ittifak gücü bulunmaktadır. HDP’nin başını çektiği T. Kürdistanı bölgesinde, 7 Kürt partisi ile yapılan ittifak söz konusudur. İttifakların oluşum sürecinde CHP’den beklediği yaklaşımı göremeyen HDP, yönünü, bileşenleri ve “Kürdistani” güçlerle yaptığı ittifaka dönerek harekete geçmiştir. Ancak hala “AKP’yi zayıflatma” gerekçesi ile CHP’ye göz kırpan yaklaşımlar söz konusudur. Ancak HDP’nin ittifaktan önce faşist diktatörlüğün kayyum politikasına karşı seçimi kazanma ve basit mağdur politikası dışında bir mücadele programı görülmemektedir. Tayyip Erdoğan’ın oldukça açık bir şekilde, “İstediğimiz adayları göstermezler ve seçimleri kazanırlarsa kayyumlarımız hazır” yaklaşımına karşı seçim sonrası ne yapacağına dair söylenmiş, belirlenmiş bir politika yoktur. Kayyumların ilk atanmaya başladığı süreçte ne tavır gösterildiyse yine aynı noktada durulmaktadır. Örneğin kayyumlarla çalışan HDP meclis üyelerinin yeni seçimlerde atanacak kayyumlara tavrı ne olacaktır. HDP’nin kayyumlar karşısında var olan ittifak güçleri ve ittifak yapacağı yeni güçlerle kayyumlara karşı, devletin yeni saldırılarına yönelik ne gibi bir politik yönelim belirlediği belirsizdir. Bu seçimlerin T. Kürdistanı’nda oturacağı eksen sadece bir seçim zaferi değildir, kazanılmış haklara yönelik gerçekleşen saldırılara karşı nelerin yapılması gerektiğidir. Bu bağlamda HDP’nin yürüttüğü ve yürüteceği seçim ittifakları politikası mücadele dinamikleri zayıf ve seçim sonuçlarıyla ilgilenen bir burjuva yaklaşımdan muzdariptir.
Bu süreçte bağımsız sınıf politikaları eksenli bir yönelime sahip olmak, devrimci propagandayla her gelişmeyi karşılamak son derece önemlidir. Faşist saldırganlık ve zorbalığın hakimiyetinde, devrimci görevlerimize sarılmak, kitlelerde her şeye rağmen giderek büyüyen öfkeyi devrimci enerjiye dönüştürecek, bu enerji ve öfke patlamalarına önderlik edecek bir kurumsallaşma ve güçlü örgütlenmelerin yaratılması yönelimlerimizin temeli olmalıdır. Kitlelerle kalıcı ilişkilerin sağlanması için, daha ısrarlı ve enerjik bir çalışma örgütlenmelidir. Ezilen halkın kendi sorunları eksenli gündemlerini öne çıkararak politik çalışmayı bunun üzerinden örmek durumundayız. Her türlü faşist baskı ve kuşatmayı yaracak-parçalayacak ve bizleri direngen ve güçlü kılacak olan şey de bu olacaktır. Devrimcileşmenin, devrimci-militan bir duruşa sahip olmanın sağlanacağı zemin burasıdır.