Egemen sınıfların siyasal temsilcisi AKP-Tayyip kliği, Ortadoğu’da ABD adına bölgesel güç olma hevesinden hiçbir şey kaybetmiş değildir. Son 15 yıldır Suriye’de “kardeşim Esad”tan “Katil Eset”e evrilen politikasından da, Kürt meselesinde “çözüm süreci ve barış politikasından”, “terörü yok edene kadar mücadele” konseptine geçerken de, ABD’nin ajandasına uymaya çalışan hengameli koşturmadan Rusya ve ABD arasındaki çelişkilere dayanmaya çalışan yöneliminden de, Ilımlı İslamdan “yeni Osmanlıcılığa” değişen isimlendirmelerden de, Emevi Cami’nde “zafer namazı” kılma noktasından sınırda bir tampon bölge kotarma noktasına evrilen trajik sınırlanmışlıkta da değişmeyen şey ABD ile en iyi iş “ortağı”nın mutlak şekilde kendisi olduğunu ispatlama ve gösterme telaşıdır. Çünkü, kendi çıkarını onun çıkarına göbekten bağlamış, onun çıkarından kendine pay çıkarmaya çalışan bir sosyal-ekonomik-politik gerçekliği söz konusudur.
Egemen sınıfların Ortadoğu ve özelde Suriye politikasında yatırım yaptığı, beklenti içine girdiği her şey bir bir çökerken ABD ile de bu bağlamda arasındaki gerginlik yer yer krizler üreterek kendini göstermiştir. Tüm Suriye’yi üç ayda kazanma politikası ve hayalleri kısa sürede büyük bir kriz içine girdiğinde uzun süreli bir bocalama hali oluştu. Bu noktada Kürt barışını, Kürtlere dört parçada hamilik politikası için işlevli kılmaya çalışan yönelim; Rojava kazanımları, Sünni Araplarla Kürtlerin aynı paydada buluşturulamaması ile süreç başka noktaya evrildiğinde, eldeki en önemli kart olan Kürt düşmanlığı çok yönlü ve işlevli şekilde devreye sokuldu. Faşist diktatörlük artık yönelimini Suriye’de Kürt kazanımlarını yok etme, olabildiğince sınır hattını işgal etme (kendi deyimleriyle terör koridorunu engelleme) ve cihatçı çeteler aracılığıyla buralarda politik nüfuz kazanma noktasına getirmiştir. Yani konuştuğundan, efelendiğinden, “millilik” hamasetinden çıka çıka bu dar ve sınırlı yönelim çıkmaktadır. Çok konuşması ve bağırması, “dışişlerinde destan yazdığı” düşüncesi kaybettiklerinin öfkesi ve kaybetmeye mahkum ruh halinin yansımasıdır.
Tayyip –AKP kliği Ortadoğu’da kaybettiği rolü şimdi “Kürtler hak kazanmasın” noktasına getirdi. Siyasi dengelerin geçici de olsa oturma noktasında olduğu Suriye’de, faşist TC devleti kırıntılar elde etme ve artık sahada kazanılanın geçici statüko ve kabul edilmiş yeni dengeler olacağı noktada var olanla yetinmeyen tutumu ile Rojava’yı işgal edeceğini ilan etti. Bu çıkışın, ABD’nin “Suriye’den çekileceğiz” açıklamasından hemen önce gelmesi tesadüf değildir. Bölgede belirleyici düzeyde oyun kurucu iki aktörden biri olan ABD’nin “Suriye sürprizini” Türkiye’nin “oyunu bozan zor kullanma” çıkışına bağlayan değerlendirmeler söz konusu oldu. Bir kısmı, Tayyip’e kahramanlık destanı yazan ve kitlelere onu dev aynasında gösterme görevi olanlar iken, bir kısmı ise devletin emperyalizme bağımlılığını unutan onu adeta kendi başına bir güç, kendi “bağımsız politikası” olan bir devlet gibi algılayan anlayış sahipleridir. Oysa Tayyip’in, ABD’nin çok öncesinden kararlaştırdığı, aslında oluşmaya başlayan dengeleri bozmak ve çatışma ve savaşın ömrünü uzatmayı amaçlayan ve Rusya’nın kazanımlarını bu şekilde yeniden aşındırma hesabı yapan, süreçten haberdar olarak savaş ve saldırı tehdidi savurduğu oldukça açıktır. Bölgede yerleşik olan ABD’nin “çıkıyoruz” diyerek aslında dağıldığı sanılan kartların yeniden karılması gerektiğini ilan ettiğini belirtmeliyiz. ABD’nin bir yerden çekildiği, hele Ortadoğu’yu terk ettiği falan yoktur. Bu gece rüya görüp sabah gerçek sananların bir yanılsamasıdır. ABD, Türkiye’de dahil herkese Ocak’ta yapılacak Suriye’nin geleceği ile ilgili Astana sürecini de, saha da oluşmuş yeni dengeleri de unutun mesajı vermiştir.
Özellikle Türkiye’ye, Rusya ile ABD arasındaki çelişkilere daha fazla yaslanamayacağı mesajı; “yeni dengeler arıyorum, kartları yeniden karıyorum” restiyle net bir şekilde verilmiştir. ABD’nin özellikle Kürtlerin elde ettiği kimi Arap bölgelerini, Rusya-Suriye rejimi ile Türk devleti arasında bir rekabet alanı olarak kullanması hesabı yapılmıştır. Bu şekilde yine iki avcı arasındaki rekabeti kızıştırma da av, Kürtler olarak belirlenmiştir.
Türk egemen sınıflarının ısrarla ABD’ye, “IŞİD’le Suriye’de mücadele ortağın biziz” diyerek alan genişletme ve her durumda kendini belirleyici görme talebi ve hevesi kısmen karşılanmıştır. Karşılanan talebin üst ve alt sınırları kuşkusuz belirlenmiştir. Ortalama olarak TC’nin güç dengeleri içinde sınır bölgelerinde tampon alanlarla sınırlı kalacağı, bunun ötesine geçecek her hamlenin güç dengeleri içinde “yaptığından pişmanlık” duyan bir diz dövmeye evrileceğine şüphe yoktur. Türk hakim sınıflarının oluşan yeni tablod olanaklarını ne düzeyde genişletebileceğine dair girişimleri hızla başlamıştır. Suriye eksenli görüşme trafiğini yoğunlaştırdığı ve yaşanan gelişmeler için nabız yokladığı görülmüştür. Faşist diktatörlüğün bu sürecin A takımını hızla Rusya seferine çıkarması, Almanya ile yapılan telefon görüşmeleri bu arayışın ilk girişimleri olarak dikkat çekmiştir. Faşist diktatörlük, ABD’nin kendine açtığı yeni yolun önünü temizlemek, mümkünse yolu genişletmek ve daha etkin kılmak için bu görüşmeleri yaptığı açıktır. Ancak ortaya çıkan tablo efendisi ABD’den belli tavizler kopardığı, kendisi bir bataklığa sürüklenirken bu bataklığın içine Kürtleri de çekmeyi göze aldığı görülmektedir. Ya da Kürtleri bir süre daha sık boğaz ederek kendi istediği şartlara getirmiş olarak masaya oturtma hesabı yapmaktadır. Kürtleri sıkıştırma ve Türk egemenlerinin istediği koşullarda masaya oturtmaya ABD’nin ise verili dengeler içinde sıcak baktığı açıktır.
ABD’nin kartların yeniden karılmasına neden olan bir başka hamlesi de uşağı Arap devletlerinin Esat’ı tanımaya yönelik hamlesidir. Birleşik Arap Emirliklerinin Büyükelçiliğini açmasıyla başlayan süreç diğer körfez ülkeleri ve Mısır ile devam edeceğe benziyor. Bu durumda Türk devletinin Rojava’da Suriye’nin “bütünlüğünü zora sokacak” işgal girişimlerinin önüne konulan kösteklerden biridir.
ABD’nin Suriye’den çekilme kararı ABD’de egemen sınıflar arasındaki ayrışma, çatışma ve gerginliğin de dışa vurumu olmuştur. Savunma Bakanı Mattis, IŞİD’le mücadele temsilcisi Mcgurk bu karar sonrası istifa etmişlerdir. Ancak bu kararın Trump’un bir anlık kararı olabileceğini düşünmek emperyalizmden, ABD devletinden hiçbir şey anlamamak olur. Ancak verilen tepkiler ve yürüyen tartışmaların da bu kararın sıradan bir karar olmadığı, sadece çekilme ekseninde değerlendirilecek bir şey olmadığına işaret etmektedir. Özellikle Çin tehlikesini Obama döneminden beri ulusal güvenlik sorunu olarak önceliğine alan ABD’nin, askeri yoğunlaşmayı da Çin’in daha etkin ve egemenlik kurduğu alanlara doğru kaydıran bir yönelime girmesi olarak okunmalıdır. ABD’de bu kararın hem Suriye’de yeni dengeler arama hem de Çin eksenine daha fazla odaklanma olarak sembolik yönü olduğu görülmektedir. Ancak bu kararla ABD’nin Suriye’yi Rusya’ya emanet ederek çekilebileceğini düşünmek gerçeklikten kopmak olacaktır.
Bu gelişmeler Ortadoğu’da dengelerin kolay kurulmayacağı, kaosun nizama ve düzene kolay kolay evrilmeyeceğinin göstergesidir. Bu gelişmelerden özellikle ezilenler cephesinden çıkarılması gereken en önemli ders, emperyalistlerin ezilen uluslardan daha önce ezen ulusları tercih edeceğidir. ABD ya da Rusya fark etmiyor, bu güçlerin ezilen Kürt ulusuna verecekleri hiçbir şey yoktur. Her kazanımı ezen ulusa peşkeş çekmekten bir an dahi geri durmayacaktır. Bu vesileyle yine Kürtlerin kazanımı bu akbabaların masasındaki meze olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda faşist diktatörlüğün emperyalist icazetli savaş ve işgal politikasını yaşama geçirme olanaklarına hala sahip olduğunun görülmesi önemlidir. Bu işgale ve şovenizme karşı kesin kararlı bir duruş, Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’nın savunulması ve halka benimsetilmesi ve faşizmin politik krizini böylesi dönemlerde derinleştirecek mücadele hattı kurmak politik görevlerdir.
*Bu yazı 3 Ocak tarihli Yeni Demokrasi gazetesinin 26. sayısında yayımlanmıştır.