- Yazının birinci bölümü için tıklayın
Her sınıf kendi toplumsal ilişkilerinin bilgisiyle donanır, hareket eder. Bilgiyi bu amaçla kullanır. Zorunluluğu kavramak ve dönüştürmek onun bilgisine vakıf olmakla başlar. “Devrimci teori olmadan devrimci pratik karanlıkta el yordamıyla yürümeye benzer” sözü de bilginin/teorinin önemini anlatır. Muktedir olmak sadece bilgi ile ilgili değildir kuşkusuz, ancak gerçeğin bilgisine sahip olmadan, içinde yaşanılan toplumsal koşullar/ilişkiler kavranmadan da bu amaca ulaşılamaz. Dolayısıyla komünistler için bilgi sınıf mücadelesinin yaralarının/ilişkilerinin kavranması ve toplumsal devrimi gerçekleştirme amacıyla anlam kazanır. Proletarya bugün egemen değildir ama bu onun hep böyle kalacağı anlamına gelmez, devrimci dönüşüme önderlik edecek tek sınıf olduğu gerçeğini değiştirmez. O gelişecek, egemen olacak ve kendisiyle beraber tüm sınıfları kaldıracak olan sınıftır. Bunu başka bir sınıf gerçekleştiremez. Bu yüzden o sonuna kadar devrimcidir. Toplumsal üretim ilişkisi içindeki/karşısındaki pozisyonu itibari ile bu böyledir. Tam da bu nedenle gerçeğin bilgisini sadece en doğru kavrayan değil en doğru sentezleyen/sentezleyecek tek sınıftır da! Çünkü o MLM gibi bilimsel bir ideolojiye sahiptir.
Proletaryanın tarihsel rolü toplumun ilerlemesinin ama tam anlamıyla gerçek ve özgürce ilerlemesinin koşulu haline gelmiştir. Burjuvayı artık her türlü toplumsal ilerlemenin/devrimci dönüşümün düşmanıdır. Bilgiyi/tekniği vs. bu anlamda kullanır. Özgürleşmenin önündeki engelse bilginin gelişmesine köstek olur. Emperyalizmin asalak/gerici karakteri burjuvaziyi her gün daha fazla bu yönde ilerletir. Bilgiyi/aydınları da bu amacın bir parçası kılmak için de elinden geleni yapar/yapmaktadır. Aydınların her zaman ve çoğunlukla buna karşı net ve kararlı bir tavır içinde oldukları söylenemez. Egemen sınıflar ilişkilerini tamamen koparmak istemezler, bunu göze alamazlar, dolaylı/dolaysız bu ilişkiyi bir şekilde sürdürürler. Ancak aydınlar faaliyetlerini tam bir özgürlük ortamının olanakları içinde gerçekleştiremezler. Egemen üretim ilişikleri şu veya bu derecede onları sınırlar, egemen fikirlere tabiiyeti/itaati dayatırlar. Küçük burjuva ideolojik karakteri gereği aydın doğal olarak bu ilişkilerinin bir ürünüdür. Haliyle onu belirleyen ilişkilerin fikirleriyle yaşar/üretir. Gene de o tamamen bu sınırlara sığmaz/hapsolmaz, en azından tek gerçek amacı bilgi üretmeye bağlı kaldıkça bu böyledir. Çünkü bilgi üretmek sınırsız bir faaliyettir, egemen ilişkiler/fikirler ise sınırlı. Aydın bunun dışına taşan her faaliyeti/bilgisi ile aslında egemen fikirleri de karşısına almış olur. Mevcut üretim ilişkileri onun yeni/ilerici fikirlerinin gerisinde kaldığı oranda aralarında bir uyumsuzluk baş gösterecektir. O zaman fikir düzeyinde mücadele kaçınılmazdır. Elbette bu doğrudan iktidarı karşısına almak biçiminde olmaz ama proletarya ile yakınlaşmayı gözetecek onun mücadelesinin kendi yararına imkanlarından yararlanmak isteyecektir. Daha da önemlisi bilgi/fikir faaliyetinin sınırsız koşulunun ancak proletarya ile sağlayacağını görüp buna inanırsa bir ayağıyla onun yanında duracaktır!
Bilgi hiç şüphesiz ilerlemenin/devrimin olmazsa olmazıdır. Herhangi bir şeyi veya bir süreci kendi lehimize/çıkarımıza kullanarak mutlaka o şeyi veya süreci analiz etmeyi gerektirir. Bu “bilgi” edinmektir. Aydınlar “bilmenin” ustası kişilerdir, işleri bilmektir ve bildiklerini faaliyetlerde bir biçimde sunmaktır. Bu anlamda bilgi her insan faaliyetinde olmakla beraber aydın kesiminle özel bir malzemedir. Onun yaşamını sürdürme nedeni olacak kadar özel bir malzemedir… Bilginin önemi yadsınamaz. Alıntıdaki “muktedirlik”le bilginin gücü anlatılmak istenmiştir. Burada egemen olanın bilgiye hükmedemeyeceği gerçeği de konu edilebilir. Bilginin kaynakları tamamen ve sonsuza kadar denetim altına alınamaz. Bilginin denetimi tarih boyunca geçici olmuştur. Ortaçağ’ın o karanlık dünyasında bile bilgi egemenlerin suratına patlayacak bir güzergah izleyip yayılabilmiştir.
Bilgi elbette her şey değildir. Her şey olmadığı için sürekli gelişmek zorundadır ve gelişmektedir! Bilginin kaynakları onun “her şey” olmasının da engelidir zaten. Biliyoruz ki bilgi her zaman sonra gelir, pratik daima daha fazladır, daha önderdir. Bizim amacımız bilgiyi edinip pratiğe hükmedebilmektir. Bunu sınıflar mücadelesinin açıkça savunan ve en ileri seviyede kavrayanlar komünistlerdir. Bu nedenle komünistlerin aydınlarla ilişkilerinde ikiyüzlülük yoktur; onlara devrimin öncüleri payesi biçmedikleri gibi onların dönüştürülmesinden de açıkça söz ederler. Bilgi taşıyan, bilgi üreten, bilgiyle yaşayan kaçınılmaz olarak bilginin kaynağından gelen devrimci özü de taşır, işler. Bu, bazen aydına rağmen olur. Bunun en iyi örneği Marks’ın severek okuduğu aristokrasi yanlısı “gerici” Balzac’tır! Aydınların bunu bazen bilinçli, birer devrimci olarak yaptıkları da olur, Gorki gibi; N. Hikmet gibi ve Y. Güney gibi. Ama asıl unsur bilginin devrimci özüdür. Komünistlerin, bu özü bildikleri/tanıdıkları için onun taşıyıcılarıyla doğru politikalar temelinde ilişkilenmeleri olmazsa olmazdır.
Proleter iktidarlar bilgiyi denetime alma ve onun gücünü salt iktidar için kullanma tavrında olmazlar. Bunun aksini yapan iktidar, adı proleter dahi olsa burjuvadır veya burjuvalaşma eğilimindedir. Kültür Devrimlerini bilgiyi denetime alma, kitleleri yönetilmeye mahkum kılma politikalarına karşı yapılan/yapılacak devrimler olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Böylece “düşüncedeki enerjiyi insanların hizmetine sunmak” komünistlerin tavrı/tarzı olarak ve aynı zamanda aydınlarla, ilişkisinin konusu olarak değerlendirilebilir. “…sanat ve bilim gibi alanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu meselesi; bu çarelerde gerçekleşecek hür tartışmalar ve politik faaliyetlerle aşılmalıdır.” (Mao, Felsefi Yazılar, syf. 162, Patika Kitap) Aydınlar ile proletarya arasındaki çelişki ideolojik bir içeriğe sahiptir. İdeoloji çelişkiler/sorunlar ise eleştiri, ikna ve eğitimle giderilebilir, farklı yeni ve ilerici fikirler de böyle gelişebilir. Aydınlar bilgilerini/yeteneklerini toplumun özgürleşmesi amacı doğrultusunda kullandıklarında kendi özgürleşmelerinin de önünü açmış olurlar. Komünistler aydınları dönüştürmekle beraber onlardan öğrenmesini de bilmelidir. Her proleter/komünist bir aydın, her aydın bir proleter/komünist olabilmelidir. Aydınlarla ilişki bu amaçla/perspektifle geliştirilmelidir…
(Bitti)