Sevgili Suzi, yoldaşlar ölümsüzlüğünün 8. yılına atfen, gazetemiz Yeni Demokrasi’nin son sayısı için, benden senin ile ilgili bir yazı hazırlamamı istediler.
Açıkçası ilk başta benimde tam anlam veremediğim bir tedirginlik yaşadım önce. Nerden nasıl başlasam diye bir kaç gün düşündüm. Sonra yazmaya başladım, sildim, bir daha yazdım bir daha sildim. Garip bir durum değil mi? Aslında seni benden başka en iyi kim anlatabilirdi ki?……
Senin mücadele ile nasıl ilişkilendiğini, zorluklar karşısında nasıl mücadele ettiğini, karakter özelliklerini sırayla anlatmaya çalışacağım.
Annem 11-12 yaşlarında ailesi ile birlikte Almanya’ya gelmiş. 18 sene Almanya’da yaşamış ve orada eğitimini tamamlamış. O dönemler Almanya’ya yine bir göç akını vardı. O zamanlar ilişki kurduğu göçmenlerin sorunları ile ilgilenip, onların göç etmek zorunda kaldıkları ülkede birazda olsa “rahat” yaşamaları için yardımcı oldu.
Sonra 80’lerin sonuna doğru tekrar ülkeye dönmeye karar verdi. Ülkenin o zamanlar içinde bulunduğu koşulların, Almanya’daki göçmenlerin ülkelerini neden terk etmek zorunda kaldıklarının altında ki asıl nedenlerin farkına varmış, ve bunların “aktivizm” mücadelesi ile değişmeyeceğini anlamış olacak ki, o dönem Partizan saflarında örgütlendi ve son güne kadar da o saflarda devrimci kimliği ile mücadele verdi. Annem dönem dönem İHD’de, ILPS’de ve 2000 yıllarında İHD cezaevi komisyonu gibi, mücadelenin değişik alanlarında yer aldı. O hemen hemen her yerdeydi. İşçi direnişlerinde, eylemlerde, hapishanelerde, stantlarda, evlerde, mücadelenin hemen hemen her yerinde.
Onun işi hem ülkede devrimci olmaktan, hem de kadın olmaktan kaynaklı zordu. Bu yüzden düşmanın gözü hep üstündeydi. Defalarca gözaltına alınıp, mücadelesi engellenmeye çalışıldıysa da, o davasından asla vazgeçmedi. Davasına daha güçlü sarıldı. Onun onurlu, kararlı duruşu, davaya olan inancı düşmanı daha da öfkelendiriyordu. Öyle bir inanç, öyle bir kararlılıktı ki onun ki, ben senede iki kere okul tatillerinde yanına gittiğim dönemler bile faaliyetten bana zaman ayıramıyor, “çanta” gibi götürebildiği her yere beni de götürüyordu. Onunla bu yüzden çok tartışmışızdır. Tatil sona erdiğinde ise gideceğim gün özeleştiri verip “kızım benim durumumu biliyorsun, keyfiyetten böyle yapmıyorum. Şimdi daha çocuksun, beni anlamıyorsun ama büyüyünce beni anlayacağını biliyorum” derdi. Evet şimdi seni daha iyi anlıyorum ve sen doğru olanı yaptın diyorum. (Bu da benim ona özeleştirim olsun)
Gelenektir bu topraklarda:
Zafer
Eğilmeyen boyunların üstünde taşınır.
Ve dövüşerek ölenler
bu topraklar da zafere gömülürler.
Yenilgi ise köhne bir zincirdir yaşarken boyunlarda taşınan…
Annem aynı zamanda çevirmendi. Onun bir çok değişik özelliği vardı. Karakter özellikleri de öyle.
İnatçı, disiplinli, kendi doğrusun dan asla şaşmayan, açık sözlü, zaman zaman çok sinirli ama bir o kadar da duygusal…
Onu ilk tanıyanlar onun o genelde sahip olduğu sert surat ifadesinden kaynaklı, önce bir önyargı oluştururdu. Sonra onu tanıdıkça, aslında ne kadar neşeli, esprili, fedakar bir yanı olduğunu da görürlerdi.
Arası en çok gençlerle iyiydi, onlara daha bir özen gösterirdi başka bir severdi. Umudumuz gençlerde derdi…
Yazıya başlarken biraz zorlandığımı belirtmiştim fakat şimdi de yazdıkça yazası geliyor insanın…Ama gazetemizin sayfalarından fazlasını da almamak için yazımı burada bitiriyorum.
Sen rahat uyu Suzi, seni morun kızılında, kadınların kurtuluş mücadelesinde yaşatacağız.
Senin (sizlerin) direncini kuşanıp, yarım kalan davanızı sahiplenip mücadeleye devam ediyor yoldaşlarınız… Taa ki zafer bizim olunca ya dek….
Sevgi, saygı ve özlemle…
Kızın Pınar