Devrimci mücadelenin birçok zorluk ve yetersizlikle karşı karşıya kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Halkın çelişki ve taleplerini örgütlemede ve aynı zamanda egemen sınıfların saldırılarını göğüslemede örgütsel zayıflıklara denk düşen bir problem öne çıkıyor. Söz konusu örgütsel problemin arka planında dünden bugüne devreden çeşitlik ideolojik-politik nedenler sıralanabilir. Fakat örgütsel yetersizlikler, bugün en yakıcı bir biçimde, kitlelere dönük politika üretmede ciddi sınırlılıklara yol açıyor. Faşizmin en ufak hak arama mücadelesine dahi saldırdığı, silahlı mücadele yürüten devrimci ve yurtsever güçlerin azami bir biçimde bu saldırıların hedefi olduğu bugünkü şartlarda, devrimci mücadele, ideolojik karakteri öne çıkan bir irade ve çizgi savaşı biçimine bürünmeye başladı. Bu savaşın bir ayağını ise örgütün korunması, illegal yapısının güçlendirilmesi ve örgüt bünyesinin zorlu şartlara adaptasyonu oluşturuyor.
Devletin faşist saldırılarla devrimci mücadeleyi ideolojik ve örgütsel olarak tasfiye etmeye çalıştığı bugünkü koşullarda, ideolojik karakteri öne çıkan devrimci bir irade ve çizgi savaşı kaçınılmaz olduğu kadar gereklidir de. Aksi halde örgütsel sorunun ötesinde, bugün birçok yapının yüz yüze kaldığı gibi, ideolojik bir varlık yokluk sorunuyla karşılaşılacaktır. Ve bu devrimci mücadele ve devrimci örgüt sorununda kimileri için dönemsel bir gerilemenin ötesinde tarihsel bir tasfiyeye de tekabül edebilir. Tersinden devrim mücadelesinin objektif koşullarındaki gelişmeler, artan sınıf çelişkileri, doğru bir kitle siyaseti ve örgütlenme politikasıyla, örgüt sorununun hızla aşılmasına, örgütün kitlelerle buluşmasına olanak tanıyabilecek niteliktedir.
Öyleyse bizler için örgüt ve örgütlenme sorunu kitlelerin örgütlenmesiyle doğrudan ilişkili bir sorundur. Bunun şimdiki ilk ayağını örgütsel yapının toparlanması, komiteler üzerinden çalışmanın oturtulması ve genişletilmesi oluşturuyor. Kolektif örgüt mekanizmasıyla belli bir hiyerarşi ve disiplin doğrultusunda ilişkili faaliyet alanları olduğu gibi bugün bu hiyerarşi ve disiplinin dışında kalan faaliyet alanları da fazlasıyla mevcuttur. Örgütle hiyerarşik ilişkisi ya da komite ilişkisi kopuk ya da sınırlı olan yoldaşlar ya da hareketin taraftarları üzerinden varlık bulan bu faaliyet alanlarına önemle kafa yormak ve çözüm üretmek gereklidir. Hareketin tabanını oluşturan, geniş bir okur ve taraftar kitlesini temsil eden bu alanlar, işçi sınıfı ve halkın örgütlenmesi, devrimci mücadeleye kazanılmasında da önemli bir yerde durmaktadır.
Bu alanlarda kolektifi örgütleme sorununa eğilmeden önce onunla doğrudan bağlantılı bir konuya; örgütlü alanlarımızın rolü ve görevine dair birkaç noktaya vurgu yapmak yerinde olacaktır. Kolektifle hiyerarşik ilişkisi kurulu alan ve komitelerimizin rolü ve görevi sadece kendi alanlarını örgütlemek ve oradaki kitlelerin sorunlarıyla ilgilenmek değildir. Özellikle bu süreçte bütün alan ve komitelerimizin önemli bir görevi de kolektifi bütün parçaları ve alanlarıyla örgütlemeye kafa yormak ve bunun koşullarını oluşturmaktır. Bu şu anlama gelmektedir ki en yakınımızdan ya da en acil olan yerden başlayarak örgütlenme çalışmalarımız derinleştirilmeli ve genişletilmelidir. Her bir alan ve komite daha fazla yoldaşın kazanılması ve ileri taşınmasını sağlayarak örgütsüz alanlarımızın örgütlü hale getirilmesinde rol almalı, kendine bu hedefleri tanımlamalıdır. Yaratılacak örgütlü güç ve kadronun kolektifin plan ve yönlendirmesi doğrultusunda farklı görev alanlarına aktarılması, bu temelde eğitilmesi bir ihtiyaçtır. Bu en başta kolektifin verdiği her görevi yerine getirebilecek, mücadeleyi belli bir alan ya da mekanla sınırlamayan devrimci militanlar yetiştirmeyi gerekli kılar.
Diğer yandan kolektifin bugün örgütlü-düzenli ilişki kuramadığı alanlardaki yoldaşların, okur ve taraftarların ise bu örgütlenme planlarına kendi bulundukları alanlardan hayat vermeleri gerekir. Kolektifin örgütsel yetersizlikler sonucu karşılayamadığı ya da düzenli hale getiremediği örgütsel ilişkiyi ‘bekleme’ durumunda kalınmamalıdır. Örgüt, sınıf mücadelesinin büyütülmesi, kitlelerin örgütlenmesi ve devrime taşınması için vardır. Devrimci bir örgütü bu ihtiyaç tanımlar ve gerekli kılar. Sınıf mücadelesi her alanda bir şekilde sürmektedir ve her bir yoldaş, örgütle düzenli bağı olsun ya da olmasın, bu mücadelenin bir şekilde içindedir. Bizi örgüt yapacak olan ve örgütlü kılacak temel öz tam da bu mücadelede oynadığımız rolle şekillenmektedir. Dolayısıyla örgütsel bağı kopuk ya da düzensiz olan yoldaşlarımız açısından ‘bekleme’ gibi bir tutum söz konusu olamaz. Nitekim her bir yoldaşın ideolojimizi ve siyasetimizi bulunduğu alan ve çevreye bir şekilde taşıdığı tartışmasızdır. Bu, devrimci olmanın daha önemlisi Kaypakkaya’nın komünist çizgisinin bir gereğidir. Ancak dar çevreyle sınırlı ideolojik ve siyasi bir propagandayla yetinilmemeli, bulunulan alana dair çalışmalar tanımlanmalı ve sistemli hale getirilmelidir. Kabaca söyleyecek olursak, bunun ilk ayağını okur ve taraftar kitlesinin toparlanması, bu kitlenin birbiriyle ilkeli bir biçimde ilişkisinin kurulması ve örgütü hissedecek şekilde devrimci niteliğinin diri tutulması oluşturabilir. Bu ilk adımdır ve diğer adımlarla beslenmelidir.
Yayınlarımızın temini için uygun kanalların yaratılması, bu yayınların okur ve taraftarlarımıza ulaştırılması, onlarla politik tartışmaların geliştirilmesi bir başka adımdır ve örgütleyici niteliği tartışmasızdır. Bir örgütü ayakta tutan ve onu geliştiren temel öğelerden biri de örgütün ideolojisi ve politikasının en başta kendi tabanı olmak üzere ve onlar aracılığıyla kitlelere taşınmasıdır. Bunun temel araçlarından biri ise kolektifin yayınlarıdır. Kolektifin yayınlarının yanı sıra devrimci-komünist kitapların okunması, okutulması, eğitim ve tartışma toplantılarının örgütlenmesi aynı amacın parçalarıdır. Bugün onlarca alan ve noktada yayınlarımıza ulaşmak isteyen birçok yoldaş ve siyasetimiz dışında insan bulunmaktadır. Ancak onlarla ilişkiye geçmenin, düzenli olarak yayınlarımızı ulaştırmanın koşulları tam anlamıyla yaratılamamaktadır. İşte bu konuda da her bir yoldaşımıza, okur ve taraftarımıza önemli görevler düşmektedir.
Örgütlü ya da ‘örgütsüz’ her bir yoldaşımız, okur ve taraftarımız bulunduğu alanda; üretim alanında, yaşam alanında, politik-kültürel çevrede halkı bilinçlendirmek ve örgütlemekle yükümlüdür. Bu, devrimciliğin olmazsa olmazıdır. Bu ihtiyaç ve amaçtan kopuk her türlü devrimcilik iddiası, nostaljik bir anı ya da duygusal bir tatminden öteye geçemeyecektir. Dolayısıyla yoldaşlarımızın bulundukları alanlardaki çelişki, potansiyel ve olanaklara uygun olarak halka yönelik bir bilinçlendirme ve örgütlenme hedefi koymaları gerekir. Öncelik ve sonralık tanımlamasına göre, en kısa sürede en yüksek verimi sağlayacak şekilde işçi sınıfı, gençlik, kadınlar, yaşam alanları, çevre sorunları vb. her bir çelişki ve potansiyeli örgütlemek hedeflenmelidir. En kötü durumda işçi sınıfı ve halkla bağların sıcak tutulması, çelişkileri ve taleplerine vakıf olunması önemlidir. Çünkü bu sıcak ve canlı ilişkiler ilerleyen zamanda kitleler içerisinde örgütlenmenin, onların kendiliğinden hareketlerine müdahale edebilmenin de olanakları olacaktır.
Düzenli örgütsel ilişkiden yoksun yoldaş ve alanlarımıza dair bu gibi örnek ve tartışmaları daha da çoğaltabiliriz. Ancak soyut varsayımlardan ziyade özellikle şu vurgulanmalıdır ki örgüt ve örgütlü olmak en başta kafada örgütlü olmayı gerektiren ideolojik bir meseledir. Bu olduğunda örgütsüz kalmak diye bir sorunu değil aksayan ve her iki koldan harcanacak bir çabayla giderilmesi gereken bir eksikliği tartışmış oluruz. Örgüte bağlı komitelerimize düşen görev, faaliyetlerimizin merkezileşemediği alanlarımızın örgütlü kılınmasını sağlamakta daha aktif rol almaktır. Henüz hiyerarşik, düzenli bir örgütsel ilişkiden yoksun alanlardaki yoldaşlarımıza, okur ve taraftarlarımıza düşen görev ise bulundukları alanlarda koşulları oranında örgütlülüğü yaratmak ve geliştirmektir. Unutmayalım ki hareketimiz ve birçok yoldaşımız, faşizmin askeri darbelerle ülkeyi yönettiği süreçlerde, illegal mücadelenin çetin koşullarında dahi ayakta kalmayı ve örgütlenmeyi başarmıştır. Aylarca, bazen yıllarca kolektifin merkezi-hiyerarşik yapısından kopuk bir biçimde örgütlenmiş, kitlelerle bağını güçlendirmiş, örgütsel ilişki yeniden kurulduğunda ise bu ilişki ve olanakları kolektife sunmasını bilmiştir.
Kuşkusuz ki hiçbir örgütlenme çalışması merkezi-hiyerarşik örgütlenmemize bağlı çalışmaların yerine konulamaz ve kendi başına amaçlaştırılamaz. Doğru olan ve asıl gelişmeyi sağlayacak olan her bakımdan gerçekten örgütlü olmak, örgütle en nitelikli ilişkiyi kurmaktır. Ancak örgütsel ilişki sorununu önemsizleştirmeden tekrar vurgulamalıyız ki birçok alanımız özgülünde bugün ihtiyacımız olan kolektiften kopukken dahi örgütlü olmayı, örgüt olmayı, örgüt yaratmayı başarabilen yoldaşlardır. Bu noktada birçok yoldaşımız, okur ve taraftarımız önemli bir birikim ve deneyime sahiptir. O halde dört bir koldan kolektifi örgütlemeye koyulmalı, sınıf mücadelesinin ateşine daha yetkin bir biçimde dahil olmalıyız.