HABER MERKEZİ- Duruşmalara, verilen yaz arasından önce Dr. Sinan Aydın’ın avukatları (Iñigo Schmitt Reinholtz ve Manfred Hörner) tarafından, mahkemenin düşmesi için verilen dilekçenin avukat Iñigo Schmitt Reinholtz tarafından 7 Eylül’de tarihinde okunmasına devam edildi. Almancası 46 sayfa olan, Almanya’yı ve Alman adalet sistemini yargılayan ve aynı zamanda onu teşhir eden açıklamada özetle şunlara değinildi.
Avukat Reinholtz, dilekçenin giriş kısmında bu yargılamanın var olan Alman kanunlarına göre neden yapılamayacağı yönünde açıklamada bulunduktan sonra; Alman devletinin, TKP/ML’ye ve diğer devrimci, demokrat ve yurtseverlere yönelik yürüttüğü davalarla, Türkiye’deki diktatör rejimi koruyup kolladığına, Türk devletine sattığı silahlarla, Suriye’de bulunan Afrin bölgesinin işgaline ve Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’ne yönelik Türkiye’nin güttüğü saldırgan politikalara direkt ve/veya dolaylı olarak destek sunduğuna dikkat çekti.
Dilekçenin devamında, Alman savcılık makamının TKP/ML’yi terörist olarak itham etmek için dava dosyasına koyduğu “sivil halka yönelik terörist eylemlerde bulunmak ve kendi düşüncesinden olmayan insanları öldürmek” başlıklarını ele alan sayın Reinholtz, davaya konu edilen ve dört çocuğun ölümü ile sonuçlan olayla ilgili olarak TKP/ML‘nin verdiği özeleştiriyi hatırlatarak, TKP/ML’nin halka yönelik bu tür eylemlerde bulunmayı doğru görmediğini, kaldı ki bu eylemde de esas hedefin işbirlikçi olarak görülen başka bir insanın kokutulmasının amaçlandığını ama korkutma amaçlı düzeneğin kazaen patlaması sonucu bu trajedinin yaşandığını hatırlattıktan sonra, aslında bu konuda Alman adalet sisteminin ve savcılık makamının ne kadar ikiyüzlü olduğunu aşağıdaki örnekle açıkladı.
Özetle; sayın Reinholtz, Alman savcılık makamının, kazaen ölen dört çocuğu kullanarak TKP/ML‘yi terörist örgüt olarak nitelemek istediğini ama Afganistan’da yaşanan ve yüze yakın sivilin Alman askerlerince öldürülmesi olayından sonra soruşturmaya dahi gerek görmeden davayı düşürdüğünü hatırlatarak, “eğer hedef anlatıldığı gibi sivillerin hakkını korumak ise Afganistan’da ölen sivillerin hakkı neden sorulmadı” diyerek, burada esas amacın hiç de sivil insanların haklarının korunması olmadığının, amacın Türkiye gibi faşizmin sürekli bir yönetim biçimi olan ülkelerde Alman emperyalistlerin çıkarlarının korunmak istenmesi olduğuna vurgu yaptı.
Türk devletinin 15 Temmuz‘daki darbe girişiminden ve karşı darbeden sonra daha da azgınlaşarak tüm muhalif kesimlere saldırdığını, Abdullah Öcalan’nın üzerindeki izolasyonun arttırıldığını, sayıları toplamda bini bulan aydın, gazeteci, yazar ve akademisyenin tutuklandığını, onlarca gazetenin kapatıldığını, ülkede kadın cinayetlerinin bu iktidar döneminde ne kadar arttığını, belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklandığını, yüz binin üzerinde memura işten el çektirildiğini, başta Eren Keskin olmak üzere İHD yönetici ve üyelerine karşı sayısız davalar açıldığını ve cezalar verildiğini, LGBTİ+‘lere karşı ötekileştirme politikalarının daha da azgınlaştırıldığını ve burada sayamadığımız daha birçok konuda geçmişte olduğu gibi bugün de nasıl bir faşizan tutumda olduğunu verdiği istatistiklerle gözler önüne serdi. Bu verilere dayanarak da böyle bir ülkeye karşı verilen mücadelenin neden haklı görülmesi gerektiğine vurgu yaptı.
30.10.2011 tarihinde Almanya Başsavcısı‘nın Erdoğan hakkında, savaş ve insanlık suçu işlemekten, anti-personel mayın ve kimyasal silahlar gibi yasak savaş araçları kullanmak gibi suçlardan suç duyurusunda bulunduğunu aktaran sayın Reinholtz, o günden bugüne Erdoğan’nın defalarca ve Alman devletinin davetlisi olamadan Almanya’ya geldiğini ama buna rağmen ne hikmetse hiçbir işlem yapılmadığını, YPG/YPJ’ye yönelik Alman devletinin son süreçte aldığı pozisyonla, Türkiyeli ilerici, devrimci, yurtseverlere ve komünistlere yönelik başlattığı takibatlarla kimin yanında yer aldığını açıkça gösterdiğini belirten Reinholtz, bunun arka planında devletlerin kirli çıkarlarının olduğununda herkes tarafından bilindiğini, bu bağlamda da Alman devletinin adil davranamayacağını söyledi.
Alman devletinin ve adalet sisteminin anti-komünist özelliğinin altını kalın çizgilerle çizen sayın Reinholtz, “şu an bu salonda yargılananalar Taliban üyesi veya aşırı dinci bir örgütün üyeleri olsalardı şimdiye kadar çoktan dışarıya çıkmışlardı. Savcılık tarafından sunulan delillerin yetersizliğine, bizler tarafından ortaya konan gerçeklere rağmen bu dava halen devam etmektedir. Bu da bize Alman devletinin ve adalet sisteminin özüne işlemiş anti-komünistliğin ne kadar derin olduğunu göstermektedir” dedi.