HABER MERKEZİ – KHK ile kapatılan DİHA muhabiri Ziya Ataman iki yılı aşkın süredir hapishanede. O,“çok acayip” dediği tutuklanma sürecini ve sonrasını “Delili olmayan iftiralarla dolu suçlamalar sonucu tutuklandım. Bırakın mahkemeye getirmeyi SEGBİS’e bile çıkarmadılar” sözleriyle özetliyor. İki yıllık tutukluluğu süresince Ataman’ın bağırsakları iflas etmiş ve şu anda ilaçlara bağlı yaşıyor. Ataman’ın, hapishane süresince yaşadıklarını anlattığı, Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan mektubunu paylaşıyoruz.
“Tutuklanma süreci
10 Nisan 2016 yılında haber takibi sırasında gözaltına alınıp bir gün sonra tutuklandım. Tutuklanmam çok acayip oldu. Savcı adli kontrol şartı ile beni bırakmak isterken kapıdan beliren istihbarattan 3 kişi mahkemeye sevk edip tutuklanmamı istedi. Adli kontrol şartı verdikten sonra birden karar değiştirmelerinde ki sebebin ne olduğunu söylediğimde ise cevabı alamadım. Mahkemede ise hakime bu durumu izah etmeme rağmen duymazlıktan geldi. Ve sonuçta mahkeme heyeti ile karşı karşıya bıraktılar.
Tutuklanmama, ‘devletin bilgilerini başka yerlere sızdırmam’ ve ‘örgütten kaçan birini de tutuklayarak örgüte götürmem’ gerekçe gösterildi. ‘Bu bilgileri sızdırmak için herhangi bir devlet kurumunda çalışmış mıyım? Veya bilgiler var ise açıklanması gerekmiyor mu?’ diye sordum. Aldığım cevap şu: ‘Ben sorarım sen cevap verirsin.’ Diğer suçlamada ise ‘Madem kaçan birini tutuklayıp götürmüşüm, kimi nerede ve ne zaman götürmüşüm?’ diye sorduğumda hakimin çoktan kararını verdiğini gördüm. Konuşmalarım ve sorularım nafileydi, dinlemiyorlardı bile. Karar alınmıştı bir kere, değişiklik olamazdı.
Tutukluluk süreci
Beni yargılayan hakim ve savcılar ihraç edildiği. Tutuklandığım dosyadan bir şey çıkaramayacaklarını bildikleri için tutuklu iken beni yaşamını yitiren bir örgüt mensubunun çantasından çıkan bir not defterinin içine de koydular. Bir de bana silah verilmiş gibi lanse ettiler. Ama tuhaf olan bu defter olayı çıkarken tutukluydum. Yine tutuklu iken evimize baskın yapıp, ‘Ziya nerede? Tutuklaması var’ demişler. Evimizi didik didik aradılar ve bir arkadaşımın göndermiş olduğu mektuba el koydular. Ne silah ne de bir örgütsel doküman! Bunda da bir şey çıkmadı ve sonunda akrabam olan Kadir Ataman’a zorla bir hafta boyunca yaptıkları işkence ile bu iftirayı söylettirmişler ve imzalatmışlar. Kadir Ataman’ı üç gün boyunca hastaneye getirip götürmüşler.
Tabi bunlar olurken aklımın ucundan dahi geçemeyecek bir iftira da üstüme atılmış oldu. Benim Beytüşşebap’taki eyleme katıldığımı ve bunu Kadir’e sohbet esnasında söylediğimi söyletmişler. Bunu ilk duyduğumda inanmadım. Sonrasında Şırnak’taki avukatımın söylemesiyle gerçek olduğunu gördüm. Üzerime ifade veren akrabam cezaevine düşer düşmez savcılığa dilekçe vererek, ‘Bu ifadeler bana ait değil, beni ölümle tehdit ettikleri için korktum ve mecbur böyle bir iftirayı imzalayıp tekrar ettim’ diye ifadesini geri çekmiş. Sonra mahkemede de bunları tekrar ederek ifadelerin kendisin ait olmadığını söylemiştir.
Cezaevinde baş gösteren sağlık sorunları
Üzerime atılan iftiralar ve yaşanan birçok olumsuzluktan dolayı mide ve bağırsaklarımda sıkıntılar oluşmaya başladı. Elbet bunu sadece yaşadığım sıkıntılara bağlayamam. Bunda yemeklerin etkisi de var. Başvurumdan 2 buçuk ay sonra kaldırıldığım revirde doktor bağırsaklarımın iflas ettiğini söyledi. Ve basında haberim çıkana kadar da beni hastaneye sevk etmediler. Haberim çıktığı günün ertesi sabahında beni merkezdeki araştırma hastanesine götürdüler. Ama sadece kan örneğimi alıp gönderdiler. İlaç yazıp böylece üstünü kapatmak istediler. Bende ilaçlara bağlı olarak yaşamımı idame ettiriyorum. Olumsuz başka yanları da oluşan sancıdan dolayı günlerce uykusuz kalmam ve sonucunda da uykusuzluğun yarattığı unutkanlık oluştu bende. Telefonuma çıkan yeğenimi tanımama rağmen ismini bir türlü aklıma gelmiyor. Bu yaşananlar beni çok etkiledi. Arkadaşlarımın desteğiyle şu an iyiyim.
Yargı süreci
Tutukluluğumun ancak 21’inci ayında iddianamem hazırlandı. İddianamem bittikten üç ay sonra mahkemeye çıkarıldım. Ordu, İzmir ve Ağrı’dan dosyamda bulunan kişileri mahkemeye götürmüşlerdi ama beni ‘güvenliğini sağlayamayız’ gerekçesiyle mahkemeye getirmediler ve SEGBİS’le duruşmaya katıldım.
Bu duruşmadan üç ay sonra ikinci duruşmam yapıldı. Bu kez bırakın beni mahkemeye getirmeyi SEGBİS’e bile çıkarmadılar. Tabi tıpkı birinci duruşma gibi benim dışımdaki herkes duruşmadaydı. Bunun nedenini elbette biliyorum. 2007-08 yıllarında ilçemizde gazete (Özgür Gündem-Azadiya Welat) dağıtımı yapan bir amcamız vardı. Bu dağıtımı yapmasına hem gönlüm razı olmuyordu (yaşından dolayı) hem de içimdeki gazetecilik hevesini bir nebzede olsa dindirmekti. Daha öncesinde de gazete dağıtımcılığı yapardım. Tabi lise yıllarında dağıttığım gazeteler havuz medyasının olunca hep yabancılık hissettim. Azadiya Welat ve Özgür Gündem dağıtmaya başladıktan sonra hem mutlu oluyordum hem de gönlüm razı geliyordu. Tabi bunun da bir riski vardı. Tehdit edilmek! Gazete dağıtırken çoğu zaman tehdit edildim ama tehditlerin ölüm tehditlerine varacağını düşünmedim. Gazete dağıtımcılığı yaptığım dönemde ölüm tehditlerine maruz kaldım ve dağıtımı bırakmak zorunda kaldım. Ama hep arayış içerisindeydim. En son 2015 yıllarında muhabirlik için Dicle Haber Ajansı’na başvuruda bulundum ve başvurum kabul edildi. Bu tehditlerin yerine artık her gün taciz, laflar ve dayak yemeler aldı. Bu da etki etmediği için artık Ziya’nın gözetim altında tutulacağı bir yer lazım ola geldi. Cezaevi! Ve sonunda iftiralarla dolu bir suçlamayla buradayım. Yüksek Güvenlikli!”